Fatih Yaşlı: Azerbaycan Türk sağının ve devletin 'büyük ağabey' rolünü kabul etmemiştir

Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki çatışmalar devam ederken, Erdoğan iktidarı durumdan fayda çıkarma peşinde. Akademisyen-yazar Fatih Yaşlı'ya hem Türkiye/Azerbaycan ilişkilerinin yakın geçmişini, hem de AKP iktidarının bu çatışma ortamından beklentisini sorduk.

Volkan Algan

Azerbaycan’la Ermenistan arasındaki çatışmalar devam ederken, Erdoğan iktidarı durumdan fayda çıkarma peşinde.

Çatışmanın seyrini belirleyecek gücün Rusya olduğu herkes tarafından kabul edilirken, iktidar basını bir yandan sahada başarılı olduğunu iddia ettikleri yerli silahların güzellemelerine, bir yandan da iç kamuoyuna dönük gaz vermeye devam ediyor.

Türk milliyetçiliği üzerine çalışmalarıyla bilinen akademisyen-yazar Fatih Yaşlı’ya hem Azerbaycan/Türkiye ilişkilerinin geçmişini, Türk sağının söyleminde Azerbaycan’ın yerini ve bunun gerçeklikle ilgisini, hem de bugünkü iktidarın ne yapmak istediğini sorduk.

Yaşlı, sağ söylem ne derse desin devletlerarası ilişkilerin yönetici sınıfların çıkarlarıyla belirlendiğini, Azerbaycan/Türkiye ilişkisinin de bundan azade olmadığını söylüyor. Yaşlı’ya göre Azerbaycan'ı yönetenler de çıkarlarının Rusya’yla iyi anlaşmaktan geçtiğini biliyor ve içi boş bir “Turan”, “Türk kardeşliği” söylemiyle hareket etmiyor.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Türk milliyetçilerinin iştahını kabartan Türki cumhuriyetlere dönük Turan fantezilerinin de, bunun İslam soslu olanı Yeni Osmanlı fantezilerinin de aynı sonu paylaştığını belirten Yaşlı “Sahip olunan kapasite ile hayaller arasındaki açı, her seferinde bir dış politika hüsranına dönüşüyor, emperyal heveslerin sonu hep hayal kırıklığı oluyor.” diyor.

Yaşlı’nın sorularımıza verdiği yanıtlar şu şekilde:

Azerbaycan - Türkiye ilişkileri son gelişmelerle birlikte tekrar konuşulur oldu. Tek millet - iki devlet, bu ilişkinin inişli-çıkışlı tarihine bakınca fazla iyimser bir deyim mi ne dersiniz?

Bu deyim esas olarak Türk milliyetçiliğinin ve devletin iç kamuoyuna yönelik bir söylemi. Bir inşa sürecinin ürünü. Normalde sokaktaki vatandaşın Azerbaycan tarihi ya da Azerbaycan kültürüne yönelik bilgisi birkaç Azeri şarkısından öteye gitmez ama zaten milliyetçilik bir kurgu olduğundan, genel bir kanaat inşası olduğundan, genel kanaat ortada “tek bir millet” olduğu, Azerilerle aramızdan su sızmadığı yönündedir. Kuşkusuz Türkiye ile Azerbaycan arasında yakın ilişkiler vardır ama iki devlet arasında bu tür ilişkilerin kurulması için illa ki “tek millet” olmak gerekmez. Zaten reel politik düzlemde bunun ne kadar karşılığının olduğu şüphelidir. Azerbaycan’ın KKTC’yi tanımamasından tutun da enerji kaynakları ve boru hatları meselelerine ya da iktidarın bir zamanlar yaptığı “Ermeni açılımı”ndan Azerbaycan’ın bugün İsrail’le kurduğu yakın ilişkilere kadar böyledir bu. Emperyalist dünyada devletler arasındaki ilişkileri belirleyen şey “tek millet iki devlet” tarzı duygusallıklar değil, o ülkelerin yönetici sınıflarının çıkarlarıdır esas olarak.   

"Sahip olunan kapasite ile hayaller arasındaki açı, her seferinde bir dış politika hüsranına dönüşüyor, emperyal heveslerin sonu hep hayal kırıklığı oluyor."

Türkçülerin "Turan" söyleminde Azerbaycan'ın önemli bir yeri oldu hep. Adeta bir küçük kardeş gibi tasvir edildi. Türkiye'nin Azerbaycan üzerinde böyle bir gücü ve etkisi var mı? 

Bu da büyük ölçüde bir inşanın, bir kurgunun ürünü. Türk milliyetçilerinin “kökenlere dönüş” ve “Türk birliği” hayallerinin odak noktası Orta Asya oldu ve orada da Azerbaycan, Azerbaycan Türkçesi Türkiye Türkçesine en yakın dil olduğu için Türkiye’ye en yakın ülke olarak görüldü. Sovyetler’in dağılmasının ardından Turan ütopyası bir kez daha dirilince, ilk göze kestirilen ülke Azerbaycan oldu ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve reel politik bir kez daha baskın geldi. Baktığımız zaman şunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki,  Azerbaycan için esas mesele öncelikle Rusya ile olan ilişkilerini nasıl sürdüreceğidir. Aliyev iktidarının devamının Rusya’yla, Putin’le iyi geçinmekten geçtiğinin çok açık bir şekilde farkındadır ve Türk milliyetçilerine nazaran çok daha rasyoneldir, Turan hayalleri vesaire gören bir figür değildir. Dolayısıyla Türkiye’nin SSCB sonrasında başvurduğu “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası” sloganında somutlaşan “Türk dünyasına liderlik etme” hayalinin tıpkı diğer Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da bir karşılığı olmamış, Azerbaycan Türk sağının ve devletin “büyük ağabey” rolünü kabul etmemiştir.

Sovyetler'in dağılmasından sonra Turancı hayaller bir süre yükselişe geçmişti, "sosyalizmin esaretinden" kurtulan Türkler, büyük ağabey ve imparatorluk mirasçısı Türkiye'nin önderliğinde yeniden birleşecek, tarihte yeni bir sayfa açılacaktı. Bunların biraz farklı versiyonunu Davutoğlu'nun kitaplarında da okuduk. Sonu ne oldu bu hikâyenin?

Türk sağı en başından beri kendisini emperyal fanteziler üzerinden kurdu. Turancılıktan İslam birliğine oradan da yeni-Osmanlıcılığa uzanan bir çizgide Türk sağının neredeyse bütün bileşenleri için geçerliydi bu fanteziler. Ancak bu fanteziler eninde sonunda hakikat duvarına çarpıp tuzla buz oldu. SSCB sonrası Türkiye’de “Türk Dünyası Kurultayları” yapıldı “demir dövme” pozları verildi, Türkeş “Türk dünyasının bilge lideri” olarak parlatıldı vesaire ama bunların gerçek hayatta hiçbir karşılığı olmadığı görüldü. Türkiye’nin uluslararası sistem içindeki bağımlı konumu ve hem ekonomik hem siyasi olarak kırılgan bir yapıya sahip olması, Orta Asya cumhuriyetlerinin ise dünyaya açılan kapı olarak yüzlerini tekrar Rusya’ya dönmeleri bu hayallerin gerçekleşmesini engelledi. Yeni-Osmanlıcılığın başına gelenleri de biliyoruz. Sahip olunan kapasite ile hayaller arasındaki açı, her seferinde bir dış politika hüsranına dönüşüyor, emperyal heveslerin sonu hep hayal kırıklığı oluyor. Öte yandan esas olarak iç politikayı dizayn etmek için kullanılan bu emperyal hevesler toplumsal muhalefet tarafından yeterince ifşa edilemediği için, düzen muhalefeti de bu siyasetin arkasında hizalandığı için, iktidar kendine yeni oyunlar bulmaya devam ediyor. Ermenistan-Azerbaycan çatışmasına müdahil olma biçimi de bunlardan biri.

"Dolayısıyla Türkiye’nin SSCB sonrasında başvurduğu “Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk Dünyası” sloganında somutlaşan 'Türk dünyasına liderlik etme' hayalinin tıpkı diğer Orta Asya cumhuriyetlerinde olduğu gibi Azerbaycan’da da bir karşılığı olmamış, Azerbaycan Türk sağının ve devletin 'büyük ağabey' rolünü kabul etmemiştir."

Geçmişte bir darbe girişimi bile var Türkiye'nin. Bu olay ilişkilerin seyrini nasıl etkiledi? 

Darbe girişiminin gerisinde bir bütün olarak Türkiye’yi değil ama devlet aygıtı içerisindeki bir kanadı görmek lazım. Çiller-Ağar ekibiyle ittifak halindeki kimi ülkücü isimler Elçibey’i iktidara taşıma amaçlı bu darbe girişiminde rol oynamış, ancak darbe Demirel’in baba Aliyev’e haber vermesiyle önlenmişti. Bunun Aliyev ailesinde ve Azerbaycan devletinde yarattığı algının ne olduğu açıktır. Bugün MHP ve ülkücüler istedikleri kadar Azerbaycan edebiyatı yapsınlar, oğul Aliyev’in kendilerine ve hatta devletin bir kanadına nasıl baktığını, o kapının kapanmış olduğunu çok net bir şekilde görüyorlar.

Günümüze gelirsek, AKP iktidarının Ermenistan-Azerbaycan çatışmasını da iç politikaya tahvil etmek istediği görülebiliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Yunanistan’dan sonra yeni açılmış bir cephe var karşımızda. Bunu “çatışmaları Türkiye başlattı” anlamında söylemiyorum ama bir çatışma anının yaklaştığı görülüp buna göre pozisyon alındı. Türkiye’deki geçmişten gelen Ermeni ve Azerbaycan imgelerini yan yana koyduğumuzda kamuoyunu mobilize etmek ve muhalefeti de hizaya geçirmek açısından diğer tüm cephelerden çok daha işlevsel bu. Yani insanlar “Suriye’de ne işimiz var”, “Libya’da ne işimiz var” sorusunu daha kolay sorabiliyorlar, Doğu Akdeniz’de neler olup bittiğiyle daha az ilgileniyorlar ya da Yunanistan’la savaşma fikrini kolay kolay kabul etmiyorlar ama söz konusu olan Ermenistan-Azerbaycan çatışması olduğunda, milliyetçiliği köpürtmek, bir toplumsal teyakkuz hali yaratmak, muhalefeti hizaya çekmek çok daha kolay, bu nedenle bu çatışma, iktidarın gayri resmi ortağının MHP olduğunu da aklımıza getirerek söyleyecek olursak, iç politikada kullanmak açısından çok daha işlevsel.