AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha geçtiğimiz yıl "tezgah" ilan ettiği Ayasofya’nın cami yapılması talebi konusunda dikkat çeken bir “çarka” imza atarak tarihi yapının cami yapılması konusunda açıklamalarda bulunmuştu.
Erdoğan’ın bu açıklaması sonrası nasıl bir düzenleme yapılacağı tartışma konusu olurken AKP’nin aklına konuya ilişkin Danıştay’a bundan yıllar önce açılan bir dava geldi.
Bu dava sayesinde Ayasofya kararı “bağımsız bir kurulun” kararı olarak sunulmak isteniyor ancak davanın arkasında yer alan dernek ve dosyanın içeriği buna pek olanak sağlamıyor.
Danıştay’daki davayı kim açtı?
Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya’nın cami yapılması için bundan 4 sene önce Danıştay’a başvuruda bulundu.
Erdoğan’ın işaret ettiği davanın arkasında bu dernek var.
Derneğin başkanı İsmail Kandemir, “Orası benim için bir ideal, bir hedefti” derken, önce Bursa’da yerel bir mahkemeye, ardından da Danıştay’a başvurarak Ayasofya’nın müze olması konusunda 1934 yılındaki kararın iptalini istedi.
İşte AKP'nin dayanak yaptığı komik dava
İptal talebinin gerekçesi ise oldukça ilginç.
Söz konusu Bakanlar Kurulu kararındaki Atatürk’e ait imzanın sahte olduğunu öne süren Kandemir, Haziran ayında yaptığı açıklamada, davanın durumuna ilişkin de dikkat çeken bilgiler verdi.
Atatürk’ün karardaki imzasının sahte olduğu iddiasının araştırılması için 4 yıldır hiçbir adım atılmadığını dile getiren Kandemir, karar örneğinin mahkemeye dahi sunulmadığını ifade ediyor.
Yani 4 yıldır hiçbir adım atılmayan, ciddiye dahi alınmayan bir dava, Erdoğan’ın açıklaması sonrası gündemin ilk sırasına çıkıyor.
Peki, bu iddia niye dikkate alınmıyor?
Çünkü söz konusu dava, Atatürk'ün sağlığında alınan bir kararda sahte bir imza kullanıldığı iddiasını içeriyor, haliyle de kimse bu iddiayı dikkate almıyor.
Sözcü yazarı Sinan Meydan, Mustafa Kemal'in "Atatürk" soyadıyla attığı ilk imzanın Ayasofya kararında bulunduğunu belirtirken, bu imzanın Atatürk'ün klasik imzasının ilk hali olduğuna dikkat çekiyor.
Kandemir burada da durmuyor, bu iddianın çürüklüğü nedeniyle başka bir açık arıyor ve “Atatürk’ün imzasıyla ilgili kararın netleşmemiş olması bu konuyla ilgili başka belgemiz olmadığı anlamına gelmiyor. O dönem bakanlardan birinin İstanbul’da olduğuna dair belge var. Ama aynı bakanın Bakanlar Kurulu’nda imzası var. Bir kişi 1934 şartlarında hem Ankara’da hem İstanbul’da olamaz” diyor.
İşte AKP’nin Ayasofya’yı cami yapmak için bulduğu formül bu. Bir gericinin “20 yaşında Ayasofya’da namaz kıldım, tekrar cami” olmalı diye yaptığı ve Danıştay tarafından ciddiye dahi alınmadığı görülen iddiası, 4 yıl sonra Erdoğan’ın açıklamasının ardından ciddiyet kazanıyor ve söz konusu kararın iptali ile Ayasofya’da namaz kılınması hedefleniyor.
Mahkemeye büyük baskı
AKP’nin Danıştay tarafından yarın karara bağlanacağı belirtilen mahkeme kararı öncesi aldığı Ayasofya kararı çoktan basın aracılığıyla duyurulmuş durumda.
AKP kurmayları, Ayasofya’da ilk namazın 15 Temmuz’da kılınabileceğini ifade ederken, daha bir yıl önce "Sultanahmet'i bir doldurun ondan sonra ona bakarız. Bak şimdi Büyük Çamlıca Camii'ni yaptık. 4 tane 5 tane Ayasofya eder. O kadar büyük. 60.000 kişiyi alabilecek kapasitede. Ve Anadolu Yakası'nda tüm İstanbul'da ve Türkiye'de en büyük camii oldu. Buyrun mesele o değil. Bu işin siyasi boyu var. Yan tarafta Sultanahmet'i doldurmayacaksın, Ayasofya'yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim. Bunların hepsi tezgah” diyen Erdoğan, şimdi namaz hazırlıkları açıklamaları yapıyor ve mahkemenin kararı öncesi baskıyı artırıyor.
Erdoğan’ın bu açıklamalarına Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı gibi isimler de destek verirken, bir diğer destek veren isim ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli oldu.
‘Bütün insanlığa ait bir kültür varlığı’
AKP’nin Ayasofya kararına ilişkin soL’a değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Engin Akyürek, Ayasofya’nın müze olarak korunması gerektiğini söylerken, şu maddeleri sıralamıştı:
• Ayasofya bütün insanlığa ait bir kültür varlığıdır, tüm insanların kısıtlama olmaksızın bu eseri görme hakkı vardır,
• Tarihsel olarak çağları, bölgesel ve kültürel sınırları aşan, uygarlıklar üstü bir yapıdır,
• Yeniden yapılamayacak eşsiz bir eserdir,
• UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından «İstanbul’un Tarihi Alanları» kapsamında koruma altına alınmış yapılardan biridir,
• UNESCO’nun 2011 tarihli Paris toplantısında kabul edilen «Üstün Evrensel Değer Taşıyan Varlıklar» kriterlerini taşımaktadır.