EMEKTARLAR |7| Metin Yıldız: Zamanında yaratan bizdik, zamanı gelince yine biz yaratırız!

Ayırt etmeksizin, işçilerin, gençlerin topluca bulunduğu her yere dalıyor, önce bir selam verip, hemen söyleve geçiyordum. Ardından da: ‘Haydi bakalım, verin imzalarınızı!’... Farkında değilim, girdiğim kahvelerden biri meğerse faşistlerin kahvesiymiş. Halbuki oradan bir sürü imzayla çıkmıştım. İçtiğim çayın bile parasını almamışlardı.

Cemil Fuat Hendek

“Elim kolum kesilmiş, çölde kalmış gibiyim. Kaç zamandır partiden arayan soran yok. Kimileri kopup gitmeye başlamış, Alevi örgütlerine, hemşeri derneklerine. Örgütün kirasını ödeyemez olmuşuz. Mekânı boşaltmak zorundayım. Birikmiş o kadar çok şey var ki depoda; kitaplar, dergiler, afişler... Bunları koyacak yerimiz yok. Çöpe atarken her biri tek tek avuçlarımı yakıyor. Gözlerimden akan yaşlarla yanaklarım sırılsıklam...” Bunları anlatırken başladı tekrar ağlamaya.

O yıllarda, Nurhak’ta yetişip de solculuğu, devrimciliği bilmemek olamazdı. Almanya’ya ailesinin yanına gelir gelmez Mainz’daki, sonraları da Wiesbaden’daki işçi derneklerine gider. “Oradaki toplantılara katılır, anlatılanları can kulağıyla dinler, anlamaya, içimize sindirmeye çalışırdık.” Çok zaman geçmeden meslek eğitimi için okula, hemen ardından Rüsselsheim’daki Opel otomobil fabrikasında çıraklığa başlar.

Çalışan, üreten, öyleyse haklı olanlara katılış

“Biliyorduk, TKP illegaldi, ama fabrikada komünist olduğunu tahmin ettiğimiz abiler vardı. Bir abimiz vardı Opel’de. İşyeri toplantılarında -ki o sıralarda on binlerce işçi idik o fabrikada- mikrofonu eline alıp konuşmaya başladı mı, salonu dolduran beş bine yakın işçi suspus olur, onu dinlerdi. Sayılar verir, sömürüden, artan baskıdan, hızlanan akar bantlardan bahseder, arkadaşlarını mücadeleye çağırırdı: ‘Çalışan biziz, üreten biziz. Öyleyse haklı olan da biziz!’”

Böylece haklı olan tarafta yer alır.  Fabrikasındaki o komünistler arasına girer. Onlarla birlikte sınıf mücadelesine, tüm eylemlere katılmaya başlar. Opel fabrikası kaynamaktadır. İşçiler arasında siyasal mücadele keza.

Eylemden eyleme sınanarak partiye çağrılmak

“Grevler, direnişler eksik olmazdı. Biz her yerdeydik. Tabii karşımızdaki her fırsatta bize saldıran MHP’li faşistler, Erbakancı yobazlar, onlar yetmezmiş gibi, solcu geçinen Maocular da... Her türden çatışma, kavga gürültü bitmezdi.” Bu eylemlerin hazırlıklarında, eylemler sırasında sınanır. Ve genç yaşında onu da parti saflarına alırlar.  O yıllarda faşistlerin, gericilerin örgütlenmesine önayak olan Tercüman gazetesi basın işçilerinin grevini kırmak için reklam gazetelerinin basımına devam mı ediyor; Alman yoldaşlarıyla birlikte gazeteyi ablukaya almak, basılan gazetelerin kamyonlara yüklenmesini engellemek onların işidir. Türkeş Frankfurt Havaalanına mı inecekmiş? Terminali çepeçevre sarıp, faşistlerin başını uçaktan inemeden başka bir yere uçmak zorunda bırakan yine onlardır. “Partinin işçi hücrelerinden birisiydik. Fabrikadaki görevimizin yanı sıra, nerede bir eylem varsa oraya koşardık. 1979 yılbaşında herkes dans etmeye, eğlenmeye giderken, biz Bonn’da T.C. Sefarethanesini kuşattık. Almanya’nın kışında, buz gibi bir soğukta, karla karışık yağmur altında, sabaha dek Demirel’in 2. MC Hükümetini, tırmanan faşist saldırıları protesto ettik. Hayatımın en anlamlı yılbaşısıdır.” 

Parti ne görev verirse 

Artık partiden gelen her talimatı, verilen her görevi gündeminin başına yazmaktadır. “Git, orada bir gençlik örgütü kur” derler. Hemen kolları sıvar ve gençleri örgütlemeye başlar. Yurtdışındaki işçileri soymaya alışık olan devlet, o sıralarda paralı askerlik yasasını çıkarmış ve yurtdışındaki gençlerden küçük bir servet talep etmektedir. Parti buna karşı protesto eylemleri düzenlemekte ve bir imza kampanyası yürütmektedir. Canla başla bu işe girişir. “İşçi yurdu, kahvehane falan... Ayırt etmeksizin, işçilerin, gençlerin topluca bulunduğu her yere dalıyor, önce bir selam verip, hemen söyleve geçiyordum. Ardından da: ‘Haydi bakalım, verin imzalarınızı!’... Farkında değilim, girdiğim kahvelerden biri meğerse faşistlerin kahvesiymiş. Tanıdıklardan biri oradan çıkarken gördü, dehşete kapıldı. ‘Ucuz kurtulmuşsun, iyi ki seni paralamamışlar’ dedi. Halbuki oradan bir sürü imzayla çıkmıştım. İçtiğim çayın bile parasını almamışlardı.” İşçiler, gençler arasında çalıştığı tüm yıllar boyunca korkmak, çekinmek için hiçbir neden görmedi. “Onlardan biriydim. Onların dilini konuşuyor, onların sorunlarından bahsediyordum. Ne diye korkacaktım ki?”

Bu çalışmalar sırasında etrafına birçok genç toplamıştır. Onlarla birlikte bir dernek kurmaya karar verilir. Bir toplantılarında, derneğin adını ne koyalım diye tartışırlar. Sonunda ‘barış‘ta karar kılarlar. Sovyetler Birliği başta olmak üzere, dünya komünist hareketi barış mücadelesine ağırlık vermektedir, öyleyse bu isim uygundur. Derneklerini ‘Barış Evi‘ olarak adlandırırlar. Giderek çoğalırlar. “TKP olarak illegaldik, ama gizlimiz, saklımız kalmamıştı; herkes bilirdi, komünisttik. Onun için de işçi haklarının en yılmaz savunucusuyduk.“ Derneklerinin adı barıştır, ama tüm olanaklarıyla savaşmaya girişirler; kapitalist sömürüye, faşizme, dinci gericiliğe karşı…

Partiyi sorgulamak

Derken 12 Eylül darbesinin ardına yıllar dizilir. Türkiye solu büyük bir saldırı altında kalmıştır. Parti içinde de kimi sarsıntılar olduğu bilinmektedir. “Dedim ya, bir işçi hücresiydik. O yıllarda partiyi sorgulamak aklımızın ucundan bile geçmezdi. İşçinin Sesi bölünmesi bizim oralara uğramamıştı. Darbe sonrası sarsıntılara da karışmadık. İşimize baktık. Belki derinlemesine bir tahlil yapmak için bilgimiz, deneyimiz de yetersizdi. Gorbaçov alçağıyla birlikte Sosyalist sistem çöktüğünde, sadece TKP değil, Alman Komünist Partisi de darmadağın olduğunda artık iş işten geçmişti.”

'Yaratan bizdik!'

“TKP ve TİP birleştikten bir süre sonra ne arayan kaldı ne soran. O kapandı, yenileri oluşturuldu. İnsana üzüntü veren bir dönemdi. Hepsinden uzak durdum. Başka hareketlerden de gelenler oldu. Merak bile etmedim, davetlerinin hiçbirine gitmedim. Öte yandan, hiçbir şey olmamışçasına, parti varmışçasına, hem fabrikada sendikal alanda, hem de dernekte çalışmaya devam ettim.”

Dernek çalışmaları süresince kültürel faaliyetlere girişir. Saz dersleri düzenler. Bu arada sol düşüncelere açık bir kadınla evlenmiş, çocukları da olmuştur. Ama aile hayatı onu geri çekmez. Karı-koca el birliğiyle yetiştirdikleri öğrencilerle bir müzik grubu kurarlar.

Hem kendi kentlerinde hem davet edildikleri yerlerde konserler verirler. Örgütlü değildirler, ama Metin yoldaş hiçbir zaman siyasetten uzaklaşmaz. “Sayısını bilmediğim kez yığınsal toplantılarımız, konserlerimiz, tiyatro gösterilerimiz oldu. Fakat sınıf mücadelesinden bahsetmediğimiz; kapitalizme, emperyalizme, NATO’ya karşı olduğumuzu söylemediğimiz tek bir etkinlik düzenlemedik. Nihat Behram’ı da iki kez davet ettik kentimize. Her gelişinde geniş bir topluluğa seslendi. İkinci kez geldiğinde, artık partili yoldaşlarının arasındaydı.”

Böylece yıllar yılları kovalar. “Bu faaliyetler süresince tek eksiğimiz partili çalışma oldu. Bu konuda da kendi kendime hep şunu diyordum: ‘Zamanında yaratan bizdik, zamanı gelince yine biz yaratırız!’”

Bir yeni kıvılcım

Derken, çok eskilerden tanıdıkları bir TKP’linin yeniden parti örgütünü oluşturmak üzere Frankfurt ve çevresinde toplantılar düzenlemekte olduğu haberi gelir. Hemen harekete geçer. Çevre kentlerde tanıdığı birçok eski partilileri bir araya getirir. Bir toplantı düzenler. O toplantıya gelenlerle TKP’nin Almanya’daki örgütlenmeye yeni bir hız vermekte olduğu konuşulur. “Bir süre sonra Kemal Okuyan yoldaş da geldi. Bir gece bizde kaldı. Uzun uzun konuştuk. Böylece içimde yeni bir heyecan dalgası yükseldi.” 

Tekrar kolları sıvar, çalışmaya hız verir. Çevresindeki birçok insanla zaten hiçbir zaman soğumasına izin vermediği ilişkileri vardır. Otuz yılı aşkındır ayakta tuttuğu, çevrede tanınmış bir dernek vardır. Başlamak için bundan daha iyi hangi koşul olabilirdi ki? “Rüsselsheim aslında çok önemli  bir işçi kenti, ama sanki üstüne ölü toprağı serpilmiş. Düşünün ki, yirmi yılı aşkındır Alman komünistleri, ya da sendikalar ne bir mitingi düzenlemişti burada, ne bir yürüyüş... Vakit geçirmeksizin Parti’yi görünür kılalım istedik. Hemen Çark-Çekiçli kızıl bayrağı diktik, pankartlarımızı hazırladık. Onca yıldan sonra bir yürüyüş, ardından tren istasyonu önündeki meydanda bir miting... Alman emperyalistlerinin Türkiye’ye Patriot füzeleri yerleştirmesini, ABD’nin Ortadoğu’daki saldırılarını, Suriye’de iç savaşı kışkırtmasını, Türkiye’nin de buna destek oluşunu protesto ettik. Rüsselsheim’da yaşayan hiç kimse bunca insanla böylesi bir yürüyüş ve miting yapılabileceğini düşünmemiş. Herkes hayretler içinde kaldı.”

Metin yoldaş, Rüsselsheim’daki Opel Otomobil Fabrikası’nda kesintisiz 40 yıl çalıştıktan sonra 2019’da emekli oldu. Emekliliğini eve çekilip istirahat etmek için değil, Belçika’daki tanıdıklarından memleketine dek uzanan çok daha geniş bir çevrede siyasi çalışma yapmak için değerlendiriyor.