Ecevit’in son görevi AKP için sahneyi hazırlamak oldu: ABD’nin işaretiyle geldiler, ABD’nin işaretiyle gittiler

12 Mart darbesinin ardından Necmettin Erbakan’ın MSP’si ile koalisyon kurarak ilk kez Başbakan olan Ecevit, MHP-ANAP ikilisi ile kurduğu ve Başbakanlığını üstlendiği son hükümetten de bir 'darbe' ile ayrılmak zorunda kaldı. Partisi de kendisi de miadını doldurmuştu, sahneyi Tayyip Erdoğan ve AKP’si için hazırlayarak düzenin kayıp politikacıları panteonundaki yerini aldı. 

Haber Merkezi

2001 yılında Bülent Ecevit’in Başbakanlığı sırasında büyük bir ekonomik kriz patlak verdi. Görünüşe göre bu büyük kriz, Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Bülent Ecevit arasındaki tartışma nedeniyle patlak vermişti. 21 Şubat 2001 tarihli toplantıda, Cumhurbaşkanı Necdet Sezer’in Başbakan Ecevit’e Anayasa kitapçığı fırlatmasından hemen sonra İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda yüzde 18,1 oranında düşüş yaşandı ve gecelik faizler yüzde 7500’e kadar yükseldi. Bu gelişmenin ardından “dalgalı kur” sistemine geçilmesi yönünde karar alındı. Ecevit’in MHP ve ANAP’a dayanarak kurduğu kırılgan bir dengeye dayanan 57. hükümet için yolun sonu görünmüştü. 

Koalisyon hükümeti, siyasi geleceğini IMF kontrolündeki ekonomik programın başarısına bağlamıştı. 57. Ecevit Hükümeti işte bu şartlarda, programı yürütsün diye Türkiye’ye gönderilen ve Bakan tayin edilen Kemal Derviş tarafından erken seçime zorlandı. Kurtarıcı olarak ABD’den ithal edilen Bakan “Belirsizliğin azalması için seçim tarihinin belli olması gerekir” diyordu.

Aynı tarihte yaptığı bir başka açıklama aslında “belirsizliğin” kalkmakta olduğunu müjdeliyordu: İçinde yer aldığı hükumeti seçime zorlayan Derviş’in bu açıklamasına göre, makro dengeler oturmuş, çark dönmeye başlamıştı. Üretim kımıldıyor, enflasyon, faizler düşüyordu. Tarım iyiydi, turizm iyi sinyaller veriyordu... Böylece Derviş iyi gidişin sonuçlarını görmeden hükümetini seçime zorlayarak intihara sürüklediğini de kabul etmiş oluyordu. İddialara göre Derviş bu açıklamalarıyla, ABD ile dirsek teması içinde yeni bir siyasi senaryonun sahneye konulması için zemin hazırlıyordu. Senaryo “AKP’yi iktidar yapma oyunu” başlığı taşıyordu. 

Başbakan Bülent Ecevit, yapmaya zorlandığı şeyin Tayyip Erdoğan’ın birkaç aylık partisi AKP’yi iktidara taşıyacağının farkındaydı. Bütün gücüyle direndi. Ancak Kemal Derviş, İsmail Cem, Hüsamettin Özkan triumvirası Ecevit’i düşürmek için bastırıyordu. Hükümet ortağı MHP de yaklaşan fırtınayı sezmiş, yeni oyunda rol kapma çabası içindeydi. Devlet Bahçeli “erken seçim” çağrısı yapınca 57. Hükümetin daha fazla dayanamayacağı belli oldu.

Ecevit'i tasviye şebekesi

Ecevit hükümetinin devrilmesinin en ateşli savunucularından biri gazeteci Hasan Cemal’di. Daha Ecevit Hükümeti ayaktayken, Anadolu yollarına düşmüş, DSP’nin başına kim gelmeli araştırmasına çıkmıştı. 

Ardından büyük basının, sermayenin ve yüksek komutanların ağır baskısı geldi. Ecevit’in sağlığının hükümet etmesine el vermediği iddiasındaydılar. Ecevit istifa eder yerine yardımcısı Hüsamettin Özkan geçerse her şey güllük gülistanlık olacaktı. Başbakan’ın sık sık sağlık sorunları ortaya çıkıyordu. Bunlardan birinde kontrol için gittiği hastanede başka bir serüvenin içine düşmüştü.   

Bülent Ecevit'in hastanede yanlış tedavi gördüğü iddiaları işte o günlerde ortaya atıldı. Ecevit'in uzun süre koruma müdürlüğünü yapan, sonra da DSP'den milletvekili olan Recai Birgün, Silivri’de görülen Ergenekon Davasında, bu dönemle ilgili Ecevit’in tedavi gördüğü Başkent Hastanesi sahibi Prof. Dr. Mehmet Haberal aleyhine ifade vermiş, Haberal'ın Ecevit hakkında "İş yapamaz" raporu vererek, onu, görevden uzaklaştırmayı planladığını ileri sürmüştü. Sağlık sorunlarının farkına varan bazı çevrelerin Ecevit'ten kurtularak yerine Hüsamettin Özkan'ı getirmek istediği de iddialar arasındaydı. Ayrıca Ecevit'in, Haberal'ın hastanesinden, eşi Rahşan Ecevit'le birlikte kaçtığı söyleniyordu.

"Ecevit'i iyileştiren isim" olarak bilinen Doktor Mücahit Pehlivan, Ergenekon davasının 10 Temmuz 2012 tarihli duruşmasında tanık olarak dinlenirken, Mehmet Haberal'ın Başbakan Ecevit'e uyguladığı 'kortizon tedavisi'ni kendisinin sonlandırdığını ve Ecevit'in birdenbire iyileştiğini söylemişti. Ve devamında Başbakanlık'ta gizlice tedavi ettiğini, Kortizona devam edilseydi, yürürken kemiklerinin kırılıp felç olabileceğini iddia etmişti.

Operasyonun arkasında ise başka hesaplar vardı. Ecevit gidecek, yerine kim gelirse gelsin Irak’ın müdahalesinde Türkiye’nin ABD’nin yanında yer almasını sağlayacaktı. 

Ecevit son bir hamle yapıp Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu’nun görev süresini 1 yıl uzatmaya yeltendi, gücü yetmedi. Kıvrıkoğlu emekli oldu. Genelkurmay Başkanlığı’na Orgeneral Hilmi Özkök, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na Jandarma Genel Komutanı Aytaç Yalman, Jandarma Genel Komutanlığı’na da Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı Org. Şener Eruygur getirildi. Kara Kuvvetleri Komutanı olmayı bekleyen Orgeneral Edip Başer emekliye sevk edildi. İddiaya göre Aytaç Yalman’ın tercih edilmesinde Irak ve Suriye konusunda uzmanlığı etkili olmuştu. Irak’ın işgaline evet diyecek bir Genelkurmay Başkanı ve bu kararı uygulayacak bir Kara Kuvvetleri Komutanı bulmuşlardı.

TSK savaş düzeni almıştı, kaybedildi

TBMM 29 Temmuz 2002’de olağanüstü toplandı. 31 Temmuz’da erken seçimlerin 3 Kasım 2002 de yapılması kararı alındı. 3 Ağustos’ta AB uyum yasaları gereği idam cezasını kaldıran yasa görüşüldü ve kabul edildi. MHP ve AKP ret oyu kullandı.

Derviş 21 Temmuz’da ABD’ye gitti, başındaki lekeleri tedavi ettirecekti. Derviş’ten 10 gün boyunca haber alınamadı, döndü, 10 Ağustos’a hükümetten istifa etti. Hüsamettin Özkan-İsmail Cem ikilisinin kurduğu Yeni Türkiye Partisi’ne katılması beklenirken, umulmadık bir hareketle CHP’ye katıldı. Böylece DSP’den sonra YTP de Derviş tarafından tasfiye edilmiş oldu. Erken seçim kararının alınmasında, DSP’nin bölünmesinde, Ecevit’in indirilmesinde, YTP’nin tasfiyesinde, ekonominin düzlenmesinde hep Derviş vardı.

3 Kasım’a doğru yapılan kamuoyu yoklamaları barajı geçecek sadece iki parti olduğunu söylüyordu; biri Derviş’in seçimi CHP, diğeri de AKP’ydi.

Hilmi Özkök 3 Kasım seçimlerinden 1 gün sonra ABD’ye gitti. Plan işliyordu. Hükümet 28 Kasım’da güvenoyu aldı. 3 Aralık’ta ABD’li Bakanlar Wolfowitz ve Grossman hükümetin kapısındaydı, aceleleri vardı. İki ABD’li, Başbakan Gül, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’le görüştü. Görüşmeden sonra Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, Irak’ın işgaline hazır olduklarını açıkladı. O kadar hazırlıksız bir açıklamaydı ki, birkaç saat sonra başında bulunduğu bakanlık tarafından tekzip edildi.

AKP için sahne hazır

Türkiye, 3 Kasım 2002 seçimine böyle sürüklendi. Seçimin sonucunda DSP silindi, MHP barajı geçemedi. AKP’ye iktidar yolu açılmıştı. 

İddialara göre, ABD’nin Büyük Ortadoğu Operasyonunda ilk düşen başkent Ankara olmuştu. Ankara’nın düşmesi ile Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Bülent Ecevit ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu gitmiş, yerine Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan ve Orgeneral Hilmi Özkök gelmişti. 

AKP Hükümetinin kurulmasından aylar sonra, 20 Mart 2003’te Amerikan ve İngiliz işgal orduları Irak’a girdi. 25 Şubat 2003’de TBMM’ye sunulan “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin “Başbakanlık Tezkeresi”nin reddedilmesi, Ankara’nın son direnişiydi. Cevabı Süleymaniye’de verildi. 4 Temmuz 2003’te TSK’nın Irak’taki birimi ABD askerleri tarafından basıldı. Bir direnişle karşılaşmayan ABD’li askerler karakoldaki Türk askerlerini başlarına çuval geçirerek gözaltına aldı. Tezkereye cevap böyle verilmişti.

Yine de 1 Mart tezkeresi oyunu bozdu, bütün hazırlıklar boşa çıkmıştı. ABD, TSK içinde birilerinin direndiği kanısındaydı. 4 Temmuz’da Süleymaniye’de TSK’nın başına çuval geçirilmesi hadisesi yeni bir fırtınanın habercisiydi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 23 Mart’ta İstanbul’da Harp Akademileri Komutanlığı’nda konferanstaydı. 27 Mart’ta, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hayri Kıvrıkoğlu Suriye sınırında incelemelerde bulunuyordu. Irak’ın işgalinde direnen ordu, Suriye’ye müdahalede ikna olmuş vaziyetteydi. Çuval sonuç vermişti.