Dünden bugüne çıplak arama

Çıplak arama uygulaması son haftalarda sıkça gündeme gelen, kamuoyunda tartışma yaratan ve sosyal medyada en fazla konuşulan başlıklardan biri oldu...

Haber Merkezi

Çıplak arama uygulaması son haftalarda sıkça gündeme gelen, kamuoyunda tartışma yaratan ve sosyal medyada en fazla konuşulan başlıklardan biri oldu. Türkiye’deki resmi kurumlarda çıplak arama yapıldığına inanmadığını söyleyen AKP’li Özlem Zengin’in bu açıklamasıyla birlikte alevlenen tartışma sonucunda, uzun yılların utancı ve kanayan yarası olan çıplak arama, ülke sınırları içerisinde adeta ilk kez yaşanıyormuşçasına konuşulmaya başlandı. Kökeni çok daha eskilere dayanmakla beraber özellikle 12 Eylül 1980 Darbesiyle birlikte kolluk veya ceza infaz kurumlarına adımını atan binlerce kişinin maruz bırakıldığı bu uygulama dönem dönem azalma kaydetse de sürekliliğini ne yazık ki günümüze kadar sürdürdü. 

Bu şiddetin esas amacı…

Otorite-iktidar ve kişilerin bedensel bütünlüğü ilişkisinin en dolaysız yaşandığı alanlardan olan karakolların ve cezaevlerinin, 80 darbesi boyunca çıplak arama da dâhil olmak üzere fiziksel ve psikolojik işkencenin her türüne ev sahipliği yaptığını biliyoruz. O yıllar boyunca bu kurumlara şüpheli, tutuklu veya mahkûm, hangi sıfatla girilmiş olunursa olunsun, uğranılan psikolojik ve fiziksel işkencenin bir parçası da zorla soyma ve çıplak arama idi. Kişinin doğrudan maddi ve psikolojik varlığına yönelen bu şiddetin amacı, çıplak aramaya maruz kalan öznenin kendi bedeni üzerinde dahi söz hakkının olmadığını, bu kimsenin artık haysiyet ve hareket kabiliyetine sahip bir yurttaş değil, devlet otoritesinin sınırsızca uygulanabileceği düşmanlaştırılmış bir nesneden ibaret olduğunu göstermekti. 

Sınıf mücadelesi yükseldikçe arttı

Otoritenin ispatı ihtiyacı eşitlik, özgürlük ve sınıf mücadelesi yükseldikçe daha da artıyor, Türkiye solunu hedef alan 80 darbesiyle tavan yapıyordu. Söz konusu döneme dair insan hakları örgütleri, mağdurlar ve mahkeme tutanaklarınca değinilen işkence vakalarının büyük kısmında işkence mağdurlarının çırılçıplak soyulduğu belirtilir. 

Ziyaretçilere de çıplak arama

Bu onur kırıcı uygulama zamanla sıkıyönetim cezaevlerinde ve sonrasında kimi cezaevlerinde “ziyaretçileri” de kapsayacak ölçüde genişlemiş, tutuklu ve hükümlü yakınları görüş yapabilmek için çıplak aramayı kabul etmek durumunda bırakılmıştır. Sadece ziyaretçilere değil, ziyaretlerine gelen yakınlarının maruz kaldığı kötü muameleyi bilen tutuklu/hükümlülere de acı veren ve böylelikle çifte etkisi olan bu uygulama tüm protestolara rağmen varlığını korumaya devam etti. İletişim ve görüş yasağı gibi disiplin cezalarıyla daha da yalnızlaştırılmak istenen tutuklu ve hükümlülerin yakınları “Tutuklu ve Hükümlülerin Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmelik”’e aykırı olarak çıplak aramaya uğrayabilmekte, bu durum her ziyareti hem mahkumlar, hem de yakınları tarafından işkenceye dönüştürmektedir.

Gittikçe yaygınlaştı

Zorla soyma ve çıplak aramanın, soruşturma-kovuşturma ve cezanın infazı süreçleri boyunca her aşamada karşımıza çıktığını belirtmiştik. Yasal düzenlemelerde ancak çok özel koşullarda uygulanabileceği belirtilen çıplak arama uygulaması, on yıllar boyunca mevzuat hükümleri gerekçe gösterilerek yaygınlaştırıldı. Örneğin 90’lı yıllar boyunca özellikle de sol/siyasi kimlikli birçok mahkum duruşmalara gidip gelirken her defasında çıplak aramaya uğruyor olmaktan yakınmış, protesto amaçlı duruşma boykotları yapılmıştır. Özellikle cezaevlerine girişte rutin uygulama haline gelen “hoş geldin dayağı”nın olmazsa olmazlarından biri olan zorla soyma ve çırılçıplak bırakmanın, ultrason ve x-ray dâhil her türlü arama teknolojisine sahip infaz kurumlarında hangi amaçla yapıldığı açık. Kişinin kendi bedeni üzerindeki söz hakkını, onurunu ve özsaygısını hedef alan bu uygulamayla amaçlananın, başka usullerle de yapılması pekâlâ mümkün olabilecek tedbir araması değil, mağdura acı vermek suretiyle baskı altına almak, sindirmek ve cezalandırmak olduğu ortada. Tam da bu nedenlerle çıplak arama tarihsel süreç boyunca hırsızlık, adam öldürme vb. suç isnatlarıyla kolluk/infaz kurumlarına getirilenlerden ziyade, sistemi tehdit eden asıl unsur olarak görülen sosyalistlere-devrimcilere yönelmiştir. İşçiler, memurlar, öğrenciler; insanca yaşama hakkını aramak isterken kriminalize edilen herkes, yıllar öncesinden bugüne, Gezi eylemcilerinden “kayyuma hayır” diyen Boğaziçili öğrencilere bu şiddetten payını almıştır. 

İnsanlık onuruna aykırı

Her ne kadar yasal düzenlemelerde yer alsa da, yol açtığı fiziksel ve psikolojik yıkım düşünüldüğünde meşru kabul edilmesi mümkün olmayan çıplak arama uygulamasının on yıllardır uygulandığı kesim olan sol/sosyalist cenah 80’ler ve 90’lardan günümüze çıplak arama ve tüm insanlık onuruna aykırı uygulamaları teşhir ederek bu uygulamalara karşı etkin mücadele vermiştir. Türkiye solu işkence ve kötü muamele ile senelerdir yılmadan mücadele etmekte, kapalı kapılar ardında yaşananları sansüre rağmen kamuoyuna taşımaya çalışmaktadır. Çıplak arama ve zorla soyma uygulaması kişinin mahremiyetini ihlal eden, bedensel ve psikolojik bütünlüğünü, toplumsal kimliğini hedef alan onur kırıcı bir şiddet yöntemidir. Diğer işkence ve kötü muamale yöntemleri gibi üzerinde önemle durulması gereken mücadele başlıklarındandır. Bu konudaki toplumsal hafıza diri tutulmalı, çıplak arama, insan onuruna aykırı tüm eylemlere karşı mücadele eden yegâne özne olan sosyalistler tarafından tarihin utanç verici sayfalarından birine dönüştürülmelidir.