Doğa kimin sorunu, 5 Haziran kimin mirası? Stockholm toplanırken Sovyetler neredeydi?

SSCB ve sosyalist blok, yıllarca gerçekleştirilmesi için çaba sarf ettikleri Stockholm Konferansını boykot etmişlerdir. Sonraki yıllar SSCB’nin boykot nedeni unutturulacak, hatta Sovyetlerin “çevre sorunları kapitalizme özgüdür, bizde sorun yok” gibi sığ bir politik tutum sebebiyle katılmadıkları iddiası yaygınlaşacaktır.

Tezcan Eralp Abay

Bugün 5 Haziran.

Birleşmiş Milletler’in “sadece bir dünyamız var” sloganıyla düzenlediği ilk dünya çevre günü etkinliğinden 46 yıl sonra hala her geçen gün daha şiddetli, daha yıkıcı çevre sorunlarıyla karşı kaşıya kalıyor, geleceğimize dair endişeleniyoruz. Bir yandan doğal varlıklar hızla yıkıma uğratılırken, Dünya üzerinde refah artmıyor tam tersine yoksulluk yaygınlaşıyor, eşitsizlik derinleşiyor.

Doğal döngülerdeki bozulmalar, dünya üzerindeki yaşamın çeşitliliğinin azalması, iklim değişikliği, ozon tabakasındaki incelme, hava kirliliği, asit yağmurları, kalıcı organik kimyasallar, kanserojen maddeler, erozyon, tuzlanma, ormansızlaşma, su kaynaklarının kalitesizleşmesi, 2 milyar insanın sağlıklı içme suyundan yoksun olması, denizlerin kirliği, okyanuslardaki plastik adaları, yapılı çevredeki plansız büyüme, madencilik alanlarındaki tahribatlar, elektromanyetik kirlenme, nükleer atıklar, endokrin işlevini bozan kimyasalların yaygınlaşması...

Listeyi uzun uzadıya uzatmak mümkün ne yazık ki. Üstelik bütün bunlar her yerde yoksul ülkeleri, yaşam mücadelesi içindeki emekçileri, işçileri, köylüleri, kadınları, çocukları ve mültecileri vurur; bu yıkımların müsebbibi olan emperyalistler ve sermayedarların ise her zaman bir çaresi vardır, hatta bu yıkımlar yeni işler için bir lütuftur!

Her şeyin bir dünya sistem içinde alınıp satılmak için üretilmeye başlandığında okun yaydan çıktığını söylemek iddialı olmaz. Ama okun gezegenin kemiğine dayandığı dönem 1960’lı yıllara denk gelir.

Yeryüzünde artan türlü çeşit çevresel sorunların sınır tanımayan niteliği bunları uluslararası ölçekte ele almayı zorunlu kıldığında, SSCB’nin önemli katkılarıyla Birleşmiş Milletler bünyesinde bir İnsani Çevre Zirvesi toplanmasına karar verilir. 3 yılı bulan hazırlık süreci ardından Konferans 5 Haziran 1972 günü Stockholm’de 113 ülke temsilcisi ve 400 hükümetler arası ve hükümet dışı temsilciyle toplanır. Ancak bunlar arasında, bir istisna dışında Sosyalist Blok ülkeleri yoktur!

Evet, SSCB ve sosyalist blok, yıllarca gerçekleştirilmesi için çaba sarf ettikleri Stockholm Konferansını boykot etmişlerdir. Sonraki yıllar SSCB’nin boykot nedeni unutturulacak, hatta Sovyetlerin “çevre sorunları kapitalizme özgüdür, bizde sorun yok” gibi sığ bir politik tutum sebebiyle katılmadıkları iddiası yaygınlaşacaktır.

Oysa daha bir ay önce II. Dünya Savaşı sonrası en görkemli 1 Mayıs gösterilerine sahne olan Stockholm’e elbette ki SSCB heyeti ulaşmış ama resmi konferans mekanı olan İsveç Sendikası’na ait Folkets Hus Konferans Merkezi yerine yakın bir otele yerleşmiş, konferans tartışmalarını yakinen takip etmiş, kabul edilecek belgelere müdahale etmiştir.

Peki neden Sovyetler resmi oturumlara katılmadı?

Stokholm Konferansı hem dünya ekonomisinin bir krize giriş döneminde toplandığı hem de dönemin uluslararası politika gerilimlerinin baskısı altında olduğu bir dönemde toplandı. Bu nedenle Stockholm Konferansı kapitalist dünya ile sosyalist dünyanın gerilimlerinin izlerini taşır. SSCB ve diğer sosyalist ülkelerin Konferansı boykot etmelerinin nedeni Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin konferansa davet prosedürü öne sürülerek katılımı engellenirken, Federal Almanya’ya katılma olanağının açılmasıdır. Bu Almanya’nın geleceği üzerindeki ideolojik, siyasi ve diplomatik mücadele sürerken sosyalist dünyanın kabul edemeyeceği bir adımdır. Sorun BM Genel Kurulu’nun Stokholm Konferansı’na davet edilecek ülkelerin belirlenmesi için Viyana Formülü denen bir yöntemi benimsemesiyle başlar. Bu formüle göre bir BM konferansına ancak BM üyesi ülkeler, Uluslararası Adalet Divanı’nın tarafları, uzmanlık kurumları, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu üyeleri katılabilmektedirler. Konferans hazırlıklarının devam ettiği sırada ne Federal Almanya Cumhuriyeti (FRG) ne de Demokratik Almanya Cumhuriyeti (GDR) de BM üyesi değildir, çünkü Federal Almanya kendisinin tek Almanya olduğunu öne sürmektedir. Ancak FRG, katılımda veto mekanizması olmayan WHO ve UNESCO’ya üyedir. Bu nedenle kapitalist Fedaral Almanya Stokholm’e davet edilmiş; sosyalist Demokratik Almanya’nın katılım talebi reddedilmiştir. Bu konudaki ihtilafın çözülmesi için Konferans Başkanı Maurise Strong ve ev sahibi İsveç hükümetinin iki yıl boyunca sürdürdüğü arabuluculuk çalışmaları ABD’nin BM Büyükelçisi George W. Bush’un girişimleriyle sonuçsuz kalmış, böylece Romanya hariç Sosyalist Blok ülkeleri sürecin başında ilan ettikleri gibi konferansa katılmamışlardır. İki Almanya cumhuriyeti arasındaki sorun 1973 yılında karşılıklı tanıma ile çözülmüştür.

1972 yılının ilk aylarında artık erteleneceğine kesin gözüyle bakılan Konferansı ertelenmekten kurtaran ise henüz yeni iktidarı ile ilk büyük dünya zirvesine katılmak için Stokholm fırsatını tepmek istemeyen Çin Halk Cumhuriyeti’dir. Bu nedenle ilk dünya çevre zirvesine dünyanın neredeyse üçte biri katılmamıştır.

Oysa bütünüyle ilerici dinamiklere sahip SSCB’nin çevre politikası ise çok daha da köklüdür. Sovyet uzmanları daha 1920’li yıllardan itibaren ekonomik faaliyetin doğa üzerinde bozucu etkileri olduğunu tespit ettiler ve ekoloji-temelli ekonomik planlama modelleri önerdiler. Ancak savaş sorunun neredeyse bütün bir yüzyıl boyunca SSCB’nin gündeminden düşmemiş olması (önce yaklaşan savaş, ardında savaş ve sonra soğuk savaş) çevre koruma konusunda daha melez politika modellerinin benimsenmesine yol açtı. Sosyalist bir rejimin çevre sorunları konusundaki en önemli olanağı toplumsal üretim kararları üzerindeki özel mülkiyet tekelinin kırılmış olması ve böylece bu kararların toplumsallaşmasıdır. SSCB çevre ve doğa sorunlarını sadece iç bir sorun olarak da ele almamış 1960’lı yıllardan itibaren çok taraflı rejimlerin oluşması için büyük çaba sarf etmiştir.

Bu nedenle, Stokholm’den bugüne karma bir miras kalmıştır. Bu miras içindeki bütün sorunlara karşın “çevre korumacı” bir paradigmaya sahiptir. Oysa SSCB dağılır dağılmaz 1992 yılında toplanan “sürdürülebilir kalkınma” zirvesinde odak uluslararası çevre sorunları değil, apaçık kapitalist ekonomilerin büyüme krizidir. Böylece 1960 ve 70’li yıllardaki muhalif çevreciliğin de “liberal çevreciliğe” evirilmesinin yolu döşenir.

Bugün 5 Haziran 2020.

Gezegenimizin ve insanlığın geleceği, her zamankinden çok içinde yaşadığımız her şeyin parayla alınıp satılmak için üretildiği düzenin kökünden sorgulanmasına bağlı. Bu sorgulamada Stockholm’e Sovyetlerin taşıdığı sömürüden bütünüyle özgürleşme yaklaşımı mirasının önemli bir yeri olduğu muhakkak.