Dış borç stokunda özel sektörün payı azaldı, kamunun payı arttı

Alacaklıların Avrupa finans sermayesi ağırlıklı olması, Türkiye’nin üretim ve ticaret hattındaki entegrasyonuyla birlikte düşünülmesi gereken ve 2018 sonbaharında da Türkiye’nin “idare edilmesi”ni sağlayan bir unsur.

Adile Kaya

Türkiye’nin toplam dış borcu Mart sonu verilerine göre 437 milyar dolar civarında. Bu tutarın 313 milyar doları uzun vadeli, 124 milyar doları da kısa vadeli borçlardan oluşuyor. 2018 başında 468 milyar dolar civarında olan toplam brüt dış borç stoku, 2019 sonunda 31 milyar dolar azaldı. Kısa vadeli borçlarda sınırlı düşüş görülürken bu azalışta uzun vadeli borçlardaki azalma, özellikle de özel bankalar ve özel sektör borcundaki gerileme etkili oldu.

Özel sektör borcu 2018 başında 325 milyar dolarken 2019 sonunda 274 milyar dolara gerilerken kamunun borcu 140 milyar dolardan 155 milyar dolara çıktı. Bu artış esas olarak kamu bankalarının borçlarının 44 milyar dolardan 53 milyar dolara çıkmasından kaynaklandı. Bu değişim 2018 Mayıs’ında kur şokuyla belirginleşen krizle birlikte özel sektör borçlarının yoğun bir şekilde kamu bankaları tarafından yeniden yapılandırılmasının sonucunda oldu.

Özel bankaların sendikasyon yoluyla borçlanmaları azalırken, yurtiçinde kredi kullandırımları da yavaşladı. Özellikle döviz açık pozisyonu yüksek sektör ve şirketlerin borçlarının yarattığı riski azaltma, bu borçlar kamu bankalarına aktarılarak tasfiye edildi. Kamu bankalarına transfer hem özel sektör zararlarının kamulaştırılmasını hem de bankacılık toplu bilançosunun bir süreliğine daha az riskli hale getirilmesini sağladı. Tabii bu transfer işlemi aynı zamanda yabancı para borçların bir bölümünün TL’ye çevrilmesi, ortaya çıkan döviz açığı için de Merkez Bankası rezervlerinin kullanılması anlamını taşıyor. Enerji şirketleri başta olmak üzere “finansal yeniden yapılandırma” düzenlemesiyle birlikte  hem reel sektör hem de bu şirketler üzerinden yüksek risk taşıyan bankaları rahatlatmaya yönelik kaynak aktarımı kamu bankaları üzerinden yapıldı.

2020 borcu çevrilemez mi?

Kalan vadesi 1 yıldan kısa olan uzun vadeli borçlar da dahil edildiğinde 2020 yılında ödenmesi ya da çevrilmesi gereken borç tutarı 170 milyar doların üzerinde. Söz konusu 170 milyar doların 80 milyar doları bankaların, 80 milyar doları özel sektörün, 10 milyar dolara yakın bölümü de kamunun borcu. Bu tutarın bir bölümü yurtiçi bankaların yurtdışı şube ve iştiraklerine borçları, bir bölümü özel sektör şirketlerinin ticari krediler olarak adlandırılan ithalat ve ihracat prefinansmanından kaynaklanan mal, bloke hesap vb. karşılığı bulunan borçları.

Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre 2020 yılında ödenmesi gereken borç tutarı 9,7 milyar doları kısa vade, 58 milyar doları uzun vadeli kredilerin ödemeleri olmak üzere 66,7 milyar dolar civarında. Olağan koşullarda bu tutarın yaklaşık yüzde 70-75’inin çevrilmesi mümkünken 15-20 milyar dolar yeni, taze finansman ihtiyacı öngörülüyordu. Ancak Covid-19 salgınıyla birlikte uluslararası finans piyasalarında artan belirsizlikler, Türkiye’nin Merkez Bankası rezervlerine göre borç servisinin yüksekliğinin dış finansörler tarafından artan risk olarak algılanması ve ülke risk primindeki astronomik artışın da borçlanma olanaklarında daralmaya yol açabileceği düşünülüyor. Bundan hareketle yüzde 70-75’lerdeki borç çevrim oranının düşebileceği ve ihtiyaç duyulan ek finansmanın 30 milyar dolara ulaşabileceği öne sürülüyor. Ancak bu noktada kamu bankalarının son 4-5 yılda daha çok özel sektör enkazını temizlemek üzere devreye alınmasının yarattığı bir rahatlık olduğu, çevrilmesi gereken borçta kamu bankalarının payının toplam bankacılık sistemi içindeki paylarına göre düşük olduğu, Hazine garantisi gibi avantajlar da dikkate alındığında borçlanma olanaklarının bulunduğu söylenebilir.

En büyük alacaklı Avrupa bankaları

Türkiye’nin dış borcunun en büyük alacaklısı Avrupa kökenli ticari bankaları, ikinci sırada Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, EBRD, KfW gibi uluslararası finansal kuruluşları ve kalkınma finansmanı kuruluşları yer alırken üçüncü sırada ihracat finansmanı kuruluşu olarak adlandırılan, yine Avrupa ağırlıklı, ülkelerin Exim bankaları ya da benzeri ihracat ajansları bulunuyor.

Alacaklıların Avrupa finans sermayesi ağırlıklı olması, Türkiye’nin üretim ve ticaret hattındaki entegrasyonuyla birlikte düşünülmesi gereken ve 2018 sonbaharında da Türkiye’nin “idare edilmesi”ni sağlayan bir unsur. Hem AB bünyesinde alınan kararlar hem de özellikle Almanya’nın kurtarma paketi, sanayi üretimde hangi tedarik zincirlerine koruyacağı gibi kararlar, olası ek mekanizmaların Türkiye’ye de olumlu ve olumsuz etkileri güçlü olacaktır.