Dayanışma Meclisi: Siyasal faaliyet hakkı engellenemez

Dayanışma Meclisi, genel oy hakkının gasp edilmesi, vekilliklerin düşürülmesi ve HDP'ye açılan kapatma davasına ilişkin bir açıklama yaptı.

Haber Merkezi

Dayanışma Meclisi, iktidarın genel oy hakkına saldırısı, vekilliklerin düşürülmesi ve HDP'ye açılan kapatmasına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.

"Siyasal Faaliyet Hakkı Engellenemez" başlıklı açıklamada, "Dayanışma Meclisi’nin Türkiye’de halkın ve emekçilerin varoluş koşullarının iyice ağırlaştığı bir dönemde yola çıkarken vurguladığı gibi, bu ortamda hem güçlü bir sosyalist sola olan gereksinim artmakta hem de solun sınıf ve aydınlanma eksenli bir bakışla daha etkin mücadele araçlarıyla dayanışması şart olmaktadır" ifadesi kullanıldı.

Açıklama şöyle:

Siyasal Faaliyet Hakkı Engellenemez

GENEL OY HAKKI GASPEDİLEMEZ

Seçme ve seçilme hakkı, genel oy hakkıyla ve siyasi faaliyette bulunma hakkıyla birlikte anlamlı bir bütünlük gösterir. Bu bütünlüğün olmazsa olmazıysa siyasi partilerdir, örgütlenmedir.

Türkiye, uzun süredir kapitalist düzenin ve siyasi rejimin sıkıştığı, krizlerle boğulduğu bir zaman diliminde yaşamakta, muhalefetin her türüne baskı ve saldırılar yoğunlaşmaktadır. Yıkıma götürülen Cumhuriyetin kurumlarına ve kurallarına müdahale pervasızca sürdürülmektedir. 

Adaletsiz seçim hukuku ve uygulamalarıyla genel oy hakkının çalınmasıyla yetinilmemekte, seçim sonuçlarının kesinleşmesinden sonra hem genelde hem de yerelde sonuçlanan seçimlere müdahalelerle bulunulmakta; dokunulmazlıkların kaldırılması ya da seçilmişler yerine kayyım atamalarıyla seçenin ve seçilenin demokratik hakkı yok sayılmaktadır. Buradan sonuç alınamadığında, siyasi partilerin üzerine saldırılmakta, “Eylem Planları”nda sıklıkla yineledikleri masumiyet karinesi yok sayılarak terörist damgalı suçlamalara girişilmektedir.  

Bu uygulamalarda, kuralların çifte standartlı kullanımı yanında, kuralsızlık ve keyfilik ağır basmakta, yargı daha dava açılmadan etki altına alınmaktadır. Mevcut HDP kapatma davası öncesinde de böyle yaygın bir etkileme yaşanmıştır. Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesini de bu çerçevede düşünmek gerekir.

Zaten suçların şahsiliği ilkesine göre suçlu sayılıp tartışmalı yargı kararlarıyla cezalandırılanlar varken, devamında siyasi faaliyet ve örgütlenmesi engellenmekte, siyasi iktidar ve ittifakları dışında kalanlara ve halka korku salınmaktadır. Baskı altında olmasına karşın, düzen istikrarı uğruna sessiz kalan kimi muhalefetse siyasi iktidara örtülü ya da açık destek vermiş olmaktadır. Bir yandan yeni partiler kurularak faaliyetteki siyasi parti sayısı artmakta, diğer yandan ABD modeli iki büyük parti hesapları yapılmaktadır. 

Siyasi faaliyet hakkının, siyasi nedenlerle engellenmek istenilmesinin nedenlerinden biri de halkın siyasetten soğutulması, genel oy hakkını çalanlara mecbur bırakılmasıdır. Siyasetten ve siyasi parti örgütlenmelerinden uzaklaşan halkın kilitleneceği tek yer başkanlık rejimi olarak dayatılmaktadır. 

Demokrasi sözcüğünü dilinden düşürmeyen sermaye örgütlerinin bu kaotik ortamdaki suskunluğu da önemle not edilmelidir. ABD rejimini en iyi demokrasi örneği olarak işaret etmelerinde, istikrarı aynı siyasetin ara sıra nöbet değiştiren sorunsuz partilerine ve başkana bırakma tercihlerinde düzen açısından sorun gözükmemektedir. Bu tercihin laikliği dışarda bırakan siyasi İslamcı iktidarlara bırakılması sorun alanları içinde değildir. 

Siyasi faaliyet hakkının ve siyasi partilerde örgütlenmenin vazgeçilmezi genel oy hakkı, yalnızca seçme ve seçilmeyi değil, seçimlerden sonra yeni seçimlere kadar geçen dönemi de kapsar. Burada bir siyasetin başka bir siyasete, bir siyasinin başka bir siyasiye hukuklu/hukuksuz müdahalesi ve baskısı yerine “geri çağırma hakkı” devreye girer. Genel oy hakkı salt seçim ânıyla değil, gelecek seçimlere kadar geçecek süre ve sonuçlarıyla ve geri çağırma hakkıyla bütündür.

Kendi siyasi partilerinin kapatma davalarında, kendi milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması veya kendi belediye başkanları yerine kayyım atanması söz konusu olduğunda dünyayı ayağa kaldıracak şekilde sert tepki gösterenlerin, iş kendi siyasi muhaliflerine gelince her türlü siyasi baskıyı meşru görmeleri, ikiyüzlü bir siyasetin  yansımalarıdır. Keyfi ve saldırgan yöntemlerle ne siyasi faaliyet hakkı kullanılabilir, ne örgütlü siyaset yapılabilir, ne de genel oy hakkının çok yönlü gaspı önlenebilir. 

Cumhuriyetçi ve emekçi kitlelere düşen, siyasi kaos yaratmaya yönelen faşizan baskı rejimiyle, ikiyüzlülükle ve dinsel gericilikle, meşruiyetsizliklerine meşruiyet kılıfı giydirmeye kalkışanlarla, düzen istikrarı adına suspus olanlarla topyekün mücadeledir.             

Dayanışma Meclisi’nin Türkiye’de halkın ve emekçilerin varoluş koşullarının iyice ağırlaştığı bir dönemde yola çıkarken vurguladığı gibi, bu ortamda hem güçlü bir sosyalist sola olan gereksinim artmakta hem de solun sınıf ve aydınlanma eksenli bir bakışla daha etkin mücadele araçlarıyla dayanışması şart olmaktadır.