Sağlık Bakanı günde bir kere tweet atmaya ve sayı açıklamaya devam etse de bakanlığın açıkladığı salgın istatistiklerine artık kimse güvenmiyor. Açıklanan sayıların 10'la çarpılması gerektiğini söyleyenlere bile kimse itiraz etmiyor.
Hem hastaların sağlığı, hem salgın yönetimi hem de halkın doğru bilgilendirilmesi açısından bir sorun da "hastalık" kriteriyle ilgili. PCR kitlerinin doğruluk oranı yüzde 65'in altında. Dolayısıyla aslında her 100 Covid-19 hastasının 35'i bir kez yapılan PCR testinde görünmeyebiliyor. (Real Time PCR analizleri için bu geçerli değil ama zaten yaygın değil ve çoğunlukla paralı olarak yaptırılıyor.)
Bu nedenle, geçtiğimiz günlerde salgın yönetimi açısından PCR testlerinin esas alınmasının yanlış olduğuna işaret eden açıklamalar da yapıldı. Öte yandan sahadan gelen bilgiler daha büyük bir soruna işaret ediyor: Bakanlık PCR (+) vaka sayısını da çarpıtıyor.
Türk Toraks Derneği Etik Kurul ve Genel Merkez Danışma Komitesi üyesi, Solunum Sistemi Enfeksiyonları Çalışma Grubu Yürütme Kurulu üyesi Profesör Doktor Abdullah Sayıner'in de sahadaki gözlemleri bu yönde: PCR testi pozitif çıkanların sayısı açıklanan istatistiklerin ötesinde.
Sayıner'in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Kimse bakanlığın açıkladığı sayıları ciddiye almıyor. Daha önce de bir şaibe vardı ama bakanlığın verdiği bilgiler bu kadar güvenilmez görülmüyordu. Şimdi odalar, sendikalar, kimi belediyeler ellerindeki verileri döküyor ve bu resmi rakamları daha güvenilmez hale getiriyor. Sizce bu güvensizliğin temel nedeni nedir?
Bakanlığın açıkladığı yeni olgu ve vefat sayıları artık gerçeklikle hiç örtüşmüyor. Açıklanan sayılar ile bireysel gözlemler birbirine yakın olduğunda inanıyorsunuz ve güveniyorsunuz ama son dönemde meslektaşlarımızla yaptığımız görüşmelerden öğrendiğimiz sayılar apayrı bir durumu tanımlıyor. Tek bir şehirde (İstanbul değil) bir günde saptanan PCR (+) (kesin tanı konulan) hasta sayısı tüm ülkede saptandığı bildirilen toplam hasta sayısının 1/3'ü - 1/4'ü olduğunda güveninizi kaybediyorsunuz. Bu aslında sağlık çalışanları için çok yıpratıcı, çünkü salgınla mücadele çok özveri gerektiriyor ve sırtınızı sağlam bir desteğe dayama ihtiyacı duyuyorsunuz.
Salgının başından beri vurgulanan şey izolasyon. İzolasyon içinse doğru bilgi gerekiyor. Sizce devletin elinde doğru bilgi var ve buna göre kamuoyuna açıklanmayan bir plan mı yürüyor, yoksa devletin elindeki bilgi de sınırlı mı?
Salgının ayrıntılı durumu hakkında bakanlığın mutlaka bilgisi olması ve bu bilgilere dayanarak çalışmalar yürütüyor olmaları gerekir. Hem her bir hastanenin, laboratuvarın bilgileri, hem de sahada çalışan filyasyon ekiplerinin topladığı veriler düzenli olarak bakanlığa akıyor olmalı. Temel sorun şu ki bu verilerin ne kadar kullanıldığını, üretilen çözümlerin uygulamaya ne kadar yansıdığını göremiyoruz. Bu maalesef moral bozucu...
Şimdi daha büyük bir kaygı var: PCR (+) sayıları gizleniyor
Resmi açıklamalardaki vaka sayılarının PCR test sonuçlarına dayandırıldığı, test sonucu pozitif olmadığı sürece Covid-19 tedavisi görüyor olsa bile hastaların resmi açıklamalardaki sayıya dahil edilmediği söyleniyor. PCR testinin doğruluk oranının en fazla yüzde 65 olduğu da bir başka gerçek. Bu durumda hem vaka sayısının doğrulanması hem de salgınla mücadele açısından bir zaaf oluşmuyor mu?
Doğru, bunu salgının başından beri söylüyoruz, ama artık sayıların gerçekliğine ilişkin çok daha önemli, bambaşka kaygılarımız var; bu ikinci planda kaldı (kaldı ki, pek çok ülkenin de yalnızca PCR (+) hastaları dikkate aldığı ve duyurduğu biliniyor). Şimdi bizi asıl kaygılandıran, yalnızca PCR(+) hastaları dikkate aldığımızda da, bizim gözlemlediğimiz sayıların çok daha yüksek çıkması. Bakanlıktan bu konuda hep daha şeffaf olmasını istedik, bekledik.