ÇMO İstanbul Şubesi uyardı: İstanbul'da temiz hava soluyan yok

TMMOB Çevre Mühendisleri İstanbul Şubesi 2020 İstanbul Çevre Durum Raporu’nu yayımladı. Rapora göre İstanbul pandemide bile zehir soludu. Çevre mühendisleri İstanbul için acil çağrıda bulundu.

Haber Merkezi

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası ve 5 Haziran Dünya Çevre Günü’ne ilişkin online basın toplantısı yaparak İstanbul’un çevre durum raporunu kamuoyuyla paylaştı.

ÇMO İstanbul Şubesi adına konuşan Medet Güney ile Validebağ Korusu Gönüllüleri’nden Arif Bilgin Güney, 2019 yılı içerisinde partikül madde parametresiyle İstanbul’un nerdeyse tamamının sağlıksız bir hava soluduğuna dikkat çekti.

Basın açıklamasını okuyan TMMOB ÇMO İstanbul Şube YK Sekreteri Medet Güney, Türkiye’de ekolojik yıkımın dünyadaki diğer ülkelere göre daha fazla olduğunu belirterek, özellikle İstanbul’un havasının, suyunun ve toprağının kirliliğine ilişkin rapor hazırladıklarını söyledi. 2019 yılı partikül hesaplamalarıyla İstanbul’un neredeyse sağlıksız bir hava soluduğuna dikkat çeken Güney, pandemi sürecinde bile istasyonların hava kirliğini yüksek ölçtüğünü, İstanbul’un zehir soluduğunu söyledi. 

'İstanbul'ın suya erişimi daha pahalı hale geldi'

3. köprü ve havalimanı gibi projelerle İstanbul’un su havzalarının zarar gördüğünü hatırlatan Güney, “Kanal İstanbul projesi etki alanında kalan su havzaları projeyle birlikte yok olacak. Böylece İstanbul’a yeni su getirme projeleri gerekecek. Yeni su projeleri, İstanbul’un suya erişimini daha pahalı hale getirirken suyun kalitesini de düşürür” dedi.

Güney şunları söyledi: 

''2019 yılının ikinci yarısı dünya genelinde ekolojik yıkımın artarak devam ettirildiği bir dönem oldu. Dünya limit aşımı gününün Ağustos’tan Temmuz’a doğru gerilemesi dünya ekosisteminin çaldığı alarm zillerinin ne denli güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi. Buna karşılık maalesef ki Türkiye’de ekolojik yıkım -limit aşımı gününü kerteriz alacak olursak- dünya ortalamasından daha şiddetli şekilde yaşandı. 

Pandemi süresince ekosisteme verilen zararın nispi olarak azalması ise ihtiyaca karşılık gelmeye yetmemekle beraber, petrol fiyatlarındaki ucuzlamanın memnuniyet vermesi özel sektörün dünya genelinde karbon salınımı açığını kapatmak için hevesli olduğunu bizlere gösteriyor. 

Türkiye’ye dönecek olursak ihtiyaç olmamasına rağmen ihalesi yapılan enerji santrallerinin inşa sürecinde yarattığı ekolojik yıkım, JES’lerde gördüğümüz üzere santrallerin teknik anlamda da son derecede yanlış tasarlanıp işletilmesi sonucu katmerlendi. 

'Mücadeleye devam edeceğiz ve TMMOB'ye Dokunma diyoruz'

İstanbul havası, suyu, toprağı ve sesi ile büyük bir kirlilikle kuşatılmışken, Kuzey Ormanları’na, Marmara’ya ve şehir içerisindeki Validebağ Korusu gibi yeşil alanlarına yapılan saldırılar da ekolojik yıkımları derinleştirecek esaslı problemlerdir. Kanal İstanbul Projesi’nin ise İstanbul’da yaşanan ekolojik yıkımların daha da beteri için bir koçbaşı olduğu bilinmelidir. Bilim, emek ve doğayı merkeze alarak bu projeye karşı durmak İstanbul’un bir numaralı ekoloji mücadelelerinden biri olmayı sürdürecektir. 

Her yıl 31 Mayıs-5 Haziran tarihleri aralığında “Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası” etkinlikleri kapsamında yayınladığımız İstanbul Çevre Durum Raporu’nda bu yıl yukarıda saydığımız başlıklar dışında altyapı, pandemi sürecinde atık yönetimi ve elbette ki Kanal İstanbul ve Yenişehir Projesi’nin Etkileri başlıklarını da inceledik. Raporumuzun ekolojik yıkımla mücadeleye katkı sunacağını umuyor, şubemizin dün olduğu gibi bugün de bilim, emek ve doğa için mücadele ettiğini tekrarlıyor son söz olarak da #TMMOByeDokunma diyoruz.''

Geçtiğimiz bir yıl içerisinde İstanbul’da durum daha iyiye gitmedi. İstanbul’un havasına, suyuna, atıksuyuna, toprağına ve gürültüsüne mercek tutacak olursak: 

  • İstanbul’un Havası: 2019 yılı içerisinde partikül madde parametresiyle İstanbul’un nerdeyse tamamı sağlıksız bir hava soludu. Pandemiye karşı tedbirlerin en sıkı şekilde alındığı ve sokağa çıkma yasağının uygulandığı günlerde dahi kimi istasyonlar hava kalitesini “hassas” olarak tanıdı.
  • İstanbul’un suyu: İstanbul’un su havzalarının titizlikle korunması gerekirken 3. Köprü, 3. Havalimanı projeleriyle havzalar kent baskısına maruz bırakıldı. Kanal İstanbul Projesinin etki alanında kalan su havzalarının proje ile birlikte yok olacak olması ise İstanbul’u farklı ekolojik yıkımlara neden olacak su getirme projelerine mahkum etmektedir. Anadolu yakasından Avrupa yakasına pompalanan su, maliyeti arttırdı. Melen’e yapılan yatırımlar İstanbullunun suya erişimini daha pahalı bir hale getirirken su kalitesini de düşürdü. “İçme Suyu Elde Edilen veya Elde Edilmesi Planlanan Yüzeysel Suların Kalitesine Dair Yönetmelik”e göre Melen havzasının genelinde mevcut su kalitesi, (KOİ/BOİ5, NH4, P2O, TP) parametreler bakımından sorunlu gözükmektedir.
  • İstanbul’un atıksuyu: Daha önceki yerel yönetim tarafından İstanbul’un atık sularının yüzde 99’unun arıtıldığı ifade edilmekteydi. Ancak bu veri bugün olduğu gibi dün de gerçeği yansıtmamaktaydı. İstanbul atıksuların %70’e yakın bir oranı yalnızca ön arıtmadan (büyük parçacıkların süzüldüğü bir sistemden) geçerek denize deşarj edilmektedir. 
  • İstanbul’da ve genel olarak Marmara’da uygulanan atıksu yönetimi zihniyeti Marmara Denizi’ne geri dönüşü olmayan bir zarar verme eşiğine yaklaşmıştır. Başta İstanbul olmak üzere, ön arıtma sonrası Marmara’ya derin deniz deşarjı uygulaması devam ederse ve “Ergene Derin Deniz Deşarjı” projesinin hayata geçirilmesi durumunda Marmara’daki kirlilik yeni bir boyuta ulaşacaktır. 
  • İstanbul’un toprağı: Madencilik, sanayi, arıtma çamurlarının arazilerde kullanımı, vahşi atık depolama sahaları ve akaryakıt istasyonları İstanbul’da toprak ve yeraltı suyu kirliliğine sebebiyet veren faaliyetlerin başında gelmektedir. Toprak kirliliği ile ilişkili ilk sorun ise kirliliğin giderim metotlarının oldukça masraflı olmasıdır.
  • İstanbul’un Gürültüsü: İstanbul’un hal-i hazırda büyük bir derdi olan gürültü yanlış yapılanma ile ve özellikle 3. Köprü/3. Havalimanı ile beraber sessiz alanlara doğru sıçramaktadır. Bu yapılar Gürültü Eylem planı dikkate alınmaksızın inşa edilmiştir ve büyüyen şehrin birbirine yakın yapılaşmalar ile beraber gürültüye karşı korunmasız olacağını göstermektedir.

ÇMO İstanbul Şubesi, konuya dair şu önerilerde bulundu:

1. İstanbul için hava kirliliğinin limit değerlere uygun hale getirilmesi için acil bir eylem planı hazırlanmalıdır.

2. İstanbul’un su kaynakları korunmalı, masraflı bir yöntem olan başka havzalardan su taşınması yerine İstanbul’da %20-25’lere varan su kaçaklarının giderilmesi gerekmektedir.

3. İstanbul’da tüm atıksu arıtma sistemlerinin ileri biyolojik atıksu arıtma sistemleri haline getirilmesi gerekmektedir. Marmara’ya kirlilik yükünü arttıran tüm projelerin durdurulması ve kentin bileşenlerinin, halkın, meslek odalarının, STK’ların, üniversitelerin kamusal denetime dâhil edilmesi gerekmektedir.

4. Maliyetli olan kirlenmiş sahaların iyileştirilmesine karşılık, kirlenmesini engelleyici tedbirlerin yaygınlaştırılması, yani İstanbul’un toprağını ve yeraltı sularını kirleten faaliyetlerin acilen kısıtlanması öncelikli hedef olmalıdır. Mevcut kirliliğin giderimi için üniversitelerde Çevre Mühendisliği Bölümlerinde uzun soluklu çalışmalara girişmesi toplumsal maliyeti en düşük ve en çevre dostu yaklaşım olacaktır.

5. İstanbul’da tüm yapılaşma gürültü eylem planına uygun olarak hazırlanmalı, merkezi ve yerel yönetim arasında çıkan ikiliğin yıkım yaratmasını engellemek için imar planları meslek odaları ve bölge halkının denetimine açılmalıdır.

Toplantıya Validebağ Gönüllüleri de katıldı. 

'Validebağ gönüllüleri: İmza kampanyamıza destek verin'

Validebağ Gönüllüleri Derneği adına konuşan Arif Bergin ise, uzun yıllardır verdikleri mücadeleyi anlatarak sözlerine başladı. 2018 yılında millet bahçesi projesine karşı dava açtıklarını ancak davaya ilişkin hiçbir gelişme yaşanmadığını dile getiren Bergin, Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından Velidebağ’ın Üsküdar Belediyesine tekrardan ön tahsis yapılmasının planlandığını söyledi. Bu tahsisin rant projelerini peşinden getireceğini ifade eden Bergin, “Buna sonuna kadar karşı çıkacağız. Şu anda hem yasal yolları araştırıyoruz hem de bir change.org üzerinden imza kampanyamız var. Herkesi kampanyamıza destek vermeye çağırıyoruz” dedi.