Cihaner ve Aygün Meclis'teki tutuklamaları soL'a değerlendirdi

Önceki gün üç vekilin vekilliğinin düşürülmesi ve sonrasında üç ismin de tutuklanması tartışma konusu olmaya devam ediyor. Hüseyin Aygün ve İlhan Cihaner, söz konusu kararları değerlendirdi ve CHP yönetiminin bu süreçteki rolüne dikkat çekti.

Haber Merkezi

AKP’nin vekil dokunulmazlıklarını kaldıran düzenlemesini, bu düzenlemeye o dönem muhalefetten verilen desteğini ve bu kapsamda atılan vekillik düşürme ve tutuklama hamlelerini Hüseyin Aygün ve İlhan Cihaner’le konuştuk.

‘Hukuk hiçe sayıldı’

Eski Dersim milletvekili de olan hukukçu-yazar Hüseyin Aygün, öncelikli olarak karaların hukuk hiçe sayılarak alındığına dikkat çekti.

Meclis’te baskın şekilde okunan kararların politik bir amaca hizmet ettiğini, uzun süredir alınmış olan kararların muhalefetten gizlenerek Meclis’e getirilmesindeki amacın da bu olduğuna işaret eden Aygün, ilgili vekillere ilişkin yapılan yargılamaların adil olmadığının kamuoyu nezdinde açık olduğunu dile getirdi.

‘Baskının daha da artacağının sinyali’

Kararların uzun süre bekletildikten sonra dün gündeme getirilmesinin önümüzdeki dönemde iktidarın izleyeceği yöntemin işareti olduğunu vurgulayan Aygün, “Bu adım yeni dönemde baskıların artacağının sinyalidir. Herkesin bu baskı ve hukuksuzluğa maruz kalacağının işaretidir. Bir yandan suçlular infaz düzenlemesiyle serbest bırakılırken, öte yandan da yazarlar, siyasetçiler cezaevlerine gönderilmeye devam ediyor. Vekillerin tutuklanması baskının geldiği boyutu da gösteriyor” dedi.

‘CHP yönetimi büyük bir yanlış yaptı’

Söz konusu tutuklamalara zemin hazırlayan düzenlemeye CHP yönetiminin verdiği desteğe ilişkin de açıklamada bulunan Aygün, “CHP yönetimi büyük bir yanlış yaptı. Bu düzenlemeye ‘politik’ gerekçelerle verilen destek, aslında siyaset yapmanın temeline yönelik saldırıya da zemin hazırladı. CHP yönetimi hâlâ bu konuda bir özeleleştiri de vermiş değil, bunu bir hata olarak kabul etmeli ve samimi bir özür olanağı olarak görmeli” ifadesini kullandı.

'CHP yönetiminin özeleştiri yapması kuşkusuz zorunludur'

Eski Cumhuriyet Başsavcısı, CHP Parti Meclisi üyesi İlhan Cihaner de, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gelinen süreci değerlendirdi. Cihaner, "Burada göz ardı edilmemesi gereken daha önemli bir husus var, o da şu; Anayasa 83. ve 84. madde çerçevesinde bu tartışma yapılıyor ama aslında verilen her iki kararın da gayri adilliği gözlerden kaçırılıyor. Aslında mahkumiyet kararının içeriği çok çok gayri adildi" diye konuştu.

Cihaner şunları söyledi:

"Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda da çok eleştiri geliyor CHP'ye. Bunun belli bir oranda haklılık pay var ancak burada asıl aktörü de ikincileştirmemek lazım. Asıl aktör kuşkusuz AKP ve dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili dosyaların Meclis'te bekletilmesine dair bir gelenek oluşmuşken, böyle bir pratik varken, üstelik konuyla ilgili hiçbir kamuoyu baskısı bile yokken; bununla ilgili bir kamuoyu baskısı olduğunu açıklayan MHP kanadı oldu. Dolayısıyla siyasi aktörleri unutmamamız lazım.

Ama bir adım geri gidince dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili o toplu Anayasa değişikliğini gündeme getiren aktörleri de unutmamak lazım. Dönemin Başbakanı hatırlayalım ki, Davutoğlu'ydu. Cumhurbaşkanı aynıydı ve AKP kadroları vardı. O dönem Kürt hareketiyle, HDP ile birlikte yürüttükleri çözüm süreci akamete uğrayınca intikamcı bir tutumla böyle bir şey gündeme getirdiler. Tabii ki orada CHP bunun doğrudan karşısında durmalıydı. Meclis tutanaklarına bakıldığında, yabana atılmayacak sayıda milletvekili 'hayır' oyu verdi aslında. Eğer bir referanduma gidilirse, 'referandum sürecinde ülkenin yaşayacağı kamplaşma düşünülerek yeter sayıda evet vereceğiz' şeklindeki tutumu nedeniyle CHP eleştiriliyor ve bu eleştiriler de önemli ölçüde haklı eleştiriler. Ancak dediğim gibi bu eleştirilerin, başka bir kaygı varken hem asıl aktörleri saklamaması lazım hem de CHP milletvekillerinin önemli bir kısmının 'hayır' oyu verdiğinin de göz ardı edilmemesi lazım. CHP yönetiminin de bu konuda bir özeleştiri yapması kuşkusuz zorunludur çünkü rejimin değişmesinde de önemli ölçüde dokunulmazlıkların kaldırılmasının belirleyici olduğunu düşünüyorum."

'Her iki kararın da gayri adilliği gözlerden kaçırılıyor'

"Meclis'te bir gelenek vardı; bu tarz şeyler dönem sonuna kadar bekletiliyorken, kesinleşmiş cezalar, dokunulmazlık dosyaları Genel Kurul'a indirilmiyorken bu sefer getirildi. Bu konu, Devlet Bahçeli'nin 'Kamuoyunun bununla ilgili bir beklentisi var' açıklamasından sonra gündeme geldi. Baktığınız zaman, Enis Berberoğlu'nun cezasının 2018 sonlarına doğru, HDP milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğulları'nın cezasının da sanırım bu yılın başında kesinleşmiş olduğunu görüyoruz. Berberoğlu'nun cezasını da birlikte gündeme getirerek, CHP ile HDP milletvekillerinin aynı potada değerlendirilip, olası bir ittifak, beraber hareket etme, aynı yönde oy verme gibi herhangi bir birlikte davranışı potansiyelinin ortadan kaldırılmak istendiği anlaşılıyor.

Burada göz ardı edilmemesi gereken daha önemli bir husus var, o da şu; Anayasa 83. ve 84. madde çerçevesinde bu tartışma yapılıyor ama aslında verilen her iki kararın da gayri adilliği gözlerden kaçırılıyor. Aslında mahkumiyet kararının içeriği çok çok gayri adildi. O anlamda belki de o aşamada verilen mücadele çok yeterli olmadı. Şimdi de bu çok az tartışılıyor. Oysa biz biliyoruz ki, KCK soruşturmaları özellikle başta basın olmak üzere bir 'kumpas davası' olarak kodlanmıştı, kurgulanmıştı. Yani Kürt hareketiyle, Fetullahçı yapılanma, AKP arasındaki çözüm sürecinin sona ermesinden sonra, bir çeşit diz çöktürüp öyle kırma denilebilecek bir yaklaşımın tezahürü olarak ortaya çıkmıştı bu davalar. Bunu nereden biliyoruz, o davaların her aşamasında görev alan kişilerin neredeyse tamamı sonrasında Fetullahçı yapılanmanın mensubu olarak mahkum oldu, açığa alındı, ihraç edildi. İddianameyi yazan, mütalaa veren, karara katılan... Neredeyse bu aşamaların tamamı böyleyken, bizatihi iktidarın kendisi tarafından kumpas davaları arasında sayılıyorken, yargılamanın yenilenmesi yapılmadan, delillerin yeniden değerlendirilmesi yapılmadan, o dönem verilmiş bir kararın şimdi yürürlüğe konuluyor olması, hem de Meclis geleneklerine aykırı olarak, asıl üzerinde durulması gereken hususlardan."

'Buradan 'gizliliğin ihlali' suçu çıkaramazsınız'

"Enis Berberoğlu'yla ilgili de tartışmalı bir durum var ortada. Daha da önemlisi o kararın içeriği de olağanüstü hukuksuz bir şekilde kesinleşmiş durumda. Yani daha önceden Aydınlık gazetesinde bunun çıkmış olması, bir basın açıklamasında dile getirilmiş olması, bir kere bu bilginin gizli kalması gereken bir bilgi olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca dosyanın içerisine girip baktığınızda sadece Enis Berberoğlu'yla Can Dündar'ın arasındaki 21 saniyelik, içeriğinin ne olduğu bilinmeyen bir iletişim var ve sonrası da analiz edilmiyor. En önemlisi de Can Dündar tanık olarak dinlenilip, 'Bunu sana Enis Berberoğlu mu verdi?' diye bile sorulmadan mahkumiyet kararı verildi. Can Dündar'ın kitabında, 'Bu bilgileri bana solcu bir milletvekili verdi' bilgisi var. Hatta ben bunu ilk duyduğum zaman Enis Bey'e espiriyle, 'Mutlaka beraat edeceksiniz çünkü partide solcu bir milletvekili denilince genellikle sen akla gelmiyorsun' bile demiştim. 

Bu gerekçelerle bir insanın yaşamının altüst edilmesi, uzunca bir süre cezaevinde tutulması, insan aklının alacağı bir şey değil. Kaldı ki, herkes biliyor ki, o dönem bunlar Fetullahçı olduğunu bildiğimiz bir yapılanma tarafından tüm medyaya servis edilmişti. Kimisi haber değeri görür, kimisi görmez. Aslında böyle bir bilgi dünyanın her yerinde haber değeri olarak görülür. ABD'deki Washngton belgeleriyle ilgili tartışmaları hatırlatmak isterim. Eğer böyle bir bilginin, üstelik de daha önceden kamuoyunun dikkatine gelmiş, daha önce de yayımlanmışsa, haber yapılması son derece doğaldır. Buradan 'gizliliğin ihlali' suçu çıkaramazsınız."

'Cepheden karşı çıkmak lazım'

"Dolayısıyla bizim aslında biraz daha bu milletvekilliğinin düşürülmesine gerekçe olan kararların içeriğine bakmamız lazım. Ne oldu da bu kararlar verildi, adil verildi mi, bakılması lazım. Anayasa Mahkemesi'nin önünde de bir başvuru olduğu biliniyordu ayrıca, pekala bunun sonuçlanmasına kadar da beklenebilirdi. Hukuki mecburiyet değil kuşkusuz ama bir demokratik mecburiyet önemlidir. Toplumu çok gereceği de açık, ortada olan bir konudur. 

Hatırlayın 90'lı yıllarda parlamento bahçesinden Orhan Doğan ve arkadaşlarının, işte kafalarına bastırılarak gözaltına alınmalarının Türkiye toplumunda yarattığı travmayı hatırlayın. Onun benzeri bir şey oldu. Peki siyasal iktidar bunu niye göze aldı? Anlaşılıyor ki, birinci öncelik iktidarının küçük ortağının bir talebi, ikincisi de buradan çıkarılacak tepkilerle sokağın kriminalleştirilmesi de göz önünde bulundurulduğunda CHP ile diğer siyasi partiler arasındaki olası fay hatlarının açığa çıkarılması olduğunu düşünüyorum. Buna burada cepheden karşı çıkmak lazım. 'HDP'lilere sahip çıkılırsa şöyle olur' demeden seçilmiş milletvekillerinin olduğu, yargılama sürecinde hukuksuzluklarının olduğunu hep dillendirmek gerekir."