Charlie Chaplin’i iki metre mesafe bırakarak anmak

Kimi zaman kocaman ayakkabıları önüne çıkan engelleri temsil ederken, kimi zaman attığı ters tekme ile hepsiyle dalga geçer. Bıyığı, bastonu ve paltosuyla kendini beğenmişliği temsil edebilir veya bütün bunların hepsi veya tam tersidir.

Beril Azizoğlu

’’Hayat, çocukluğumda yaşadığım bir olaya benziyor. Bu hayatımdaki en trajik olaydır. Yaşamım boyunca o ânı hatırladığımda yeniden gözyaşlarına boğuluyorum. Çocukluğumun bir kısmı Londra yetimhanesinde geçti. Bir sefer Noel geldiğinde büyük bir masa açıldı ve üzerine çeşitli hediyeler kondu. Teneke saatler, şeker torbaları, boyama kitapları gibi. Ben o Noel'de 7 yaşımdaydım ve kuyrukta sıranın bana gelmesini beklerken ve gitgide hediyelerin olduğu masaya yaklaşırken, gözüme dolgun, kırmızı bir elma kestirdim. Elmaya yaklaştıkça gözlerim ve midem gitgide büyüyordu. Kuyruk ilerleyip ben beşinci sıraya geldiğimde görevlilerden biri üzerime atıldı ve beni sıradan çıkardı. Acımasız sözler söyleyerek beni odama götürdü. ‘Bu yıl sana Noel hediyesi yok Charlie, diğer çocuklara korsan hikayeleri anlatıp, uyutmuyorsun!’ Bu kırmızı mutluluk elmasını elimi uzatıp tutacak kadar yakın olduğumu hissettiğimde, görünmez bir el beni tutup uzağa sürüklüyor.’’ diyor Chaplin, kendisiyle 1916 yılında yapılan bir röportajda…

Hayat bugünlerde de elimizden kayıp giden bir mutluluk elması değil mi tıpkı Chaplin’in tanımladığı gibi. Belki de onu bu kadar derin kazıyan tarihe, hayatı kavrama biçimi ve bugünleri yaşayan bizleri de kazıyacak tarihe, hayatı kavrama biçimimiz…

Chaplin’i anarken, kendi ağzından sizlere aktarmak istiyoruz, sanki aramızda sadece iki metre varmış gibi… 

Kevin J. Hayes’in Agora yayınlarının Türkçe'ye kazandırdığı Charlie Chaplin kitabı, 1915 yılından 1967 yılına kadar kendisiyle yapılan röportajları derlemiş. Bu röportajlardan alıntılara yer vermeden önce küçük bir giriş yapalım.

16 Nisan 1889 yılında, bir Londra banliyösünde doğan Charlie, anne ve babası da sahne insanı olduğundan henüz beş yaşındayken sahnelerde annesiyle şarkı söyler, dans eder. Annesi 1894’te sahnedeyken sesini kaybedince zor günler başlar… Artık gün geçtikçe fakirleşirler ve annesinin psikolojik sorunları artar. Annesi Hannah bir kliniğe yatırılınca o ve ağabeyi Sydney, kısa süreliğine baba Charles Chaplin ile kalır. Ama baba oğul hiçbir zaman yakın olmaz. Charlie babasını, 1901 yılında 37 yaşındayken alkolizm yüzünden kaybeder. İki kardeş, anneleri hastaneye girip çıktıkça bazen bakımevinde kalır, bazen sokaklarda…

Ağabeyi Sydney ile beraber kendini sözsüz ifade etme sanatını öğrenirler. Ağabeyi pandomimleri planlar, Charlie de bunları canlandırır. Bir gün İngiliz müzikholünde bir gece vodviline katılırlar… Derken Avrupa turnesi başlar, ardından Amerika turnesiyle Amerika’yı bir ucundan diğer ucuna katederler… Amerika’da kalmaya karar veren Chaplin, burada günün birinde 670 bin dolar kazanacağını henüz bilmiyordur.

Chaplin’in sinema macerası 1913'de Keystone Stüdyoları'nda başlar. Senaryo yazan, film yöneten Chaplin’i prodüksiyon şirketi hiçbir zaman tekin bulmaz. Çünkü Charlie oradan oraya koşan, sık sık doğaçlamalar yapan, bedenini sonuna kadar kullanan birine dönüşür kameralar karşısında. Bir yılda 35 filmde rol alarak hızla ünlenecek, 5 yıl sonra 1918 yılında kendi yapımcılık şirketini kuracaktır. 1918’ den 1940’lara uzun yıllar aynı ekiple çalışır. 4 kez evlenir ve 7 çocuğu olur (kimi kaynaklara göre de 11) Chaplin’in. 1977 yılında öldüğünde yaşamının son 25 yılını İsviçre’de geçirmiştir ve 1952 yılından sonra siyasi nedenlerle Amerika’ya girmesi engellenmiştir.

Charlie’nin Tarifi

1919’da Los Angeles Herald editörü Charlie için: “Keyifli ve ilginç bir sohbet ehli; kültürlü, okumuş, sanat konusunda birikimli bir düşünür buldum” der.

Chaplin eğitimli değildir ama cahil de değildir. 1940 yılında yaptığı röportaj sonrası  New York Times Magazine’nin editörü, Charlie’yi şöyle tarif eder:

“Charlie’nin bedeninin yapısı sıra dışıdır. Elleri ve ayakları küçük, pek narin görünür. Bedeni kıvrak, hareketleri kusursuz bir koordinasyona sahip, boynu  kalın ve vücuduyla orantısız. Ergenlikten sonra fazla büyüyememiş gibi. Beli de kalın. Yüz hatları çok sert, dişleri de bir ütüyle vurulsa bile kırılamayacak kadar sağlam duruyor.”

Charlie ise kendisi için; boynunun  boğa boynu kadar kalın olmasının bütün o düşmeler ve kalkmalarda çok işe yaradığını ve  eskiden uzun mesafe koşuculuğu yapmış olmasının hareketlerine çeviklik kattığını söyler, aynı röportajda. Charlie üzgün ve melankoliye yatkın biri olarak tanımlandığını da belirtir yakın çevresinde, hatta duygusal baladlar çalmayı sevdiği bir de kemanı vardır.

Evrensel bir figür haline getirdiği Şarlo karakterinin paytak paytak yürümesi hakkındaki bir soruyu: "Böyle yürümeyi Londra’da ayakları sürekli ağrıyan ve homurdanarak ağrıyan ayaklarından bahseden komik yaşlı bir meyhane müdaviminden öğrendim" diye yanıtlar.

Chaplin’in komedisi gerçek hayattır

1915 yılında Moition Picture Magazine dergisine verdiği bir röportajda Chaplin komedi için şöyle der: "Komedinin başarılı olabilmesi için oyunculukta ciddiyetle bağdaştırılamayacak bir rahatlık, bir kendiliğindenlik olmalı. Aslında doğallık komedinin en büyük şartıdır. Realizme kayıtsız şartsız inanıyorum. Komedi gerçek ve hayata uygun olmalıdır. Gerçek şeyler insanlara grotesk şeylerden daha çok hitap eder. Benim komedim gerçek hayattır."

Charlie Chaplin, gerçeği onda dokuz tutturan şeyin doğaçlama oyunculuk olduğunu söyler. O, çalışılmış oyunculuğun gerçeği aynı oranda ıskaladığına inanır. Ve bu tavrını şöyle anlatır: "Olay örgüsü kafamdayken ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim olmadan kameranın önüne çıkıyorum ve ‘Ben canlandırdığım karakterim’ diye kendimi telkin ediyorum. Daha önceden de o karakter  gibi davranmaya başlıyorum."

Chaplin için, kahkahalara yol açan şeyler hep küçük şeylerdir. "Hedefi vurduran şeyler özel muziplikler, küçük hareketlerdir" der yine aynı röportajda.

Maceradan maceraya paytak paytak koşup, bastonunu döndürürken hep bir tutarlılık ve devamlılık içindedir.

‘’Ben o kadar sıradan biriyim ki kendim hakkında bahsedeceğim hiçbir şey yok. Konuşmak isterseniz, bastonum ve bıyığım içeride dinleniyorlar onlarla konuşun’’ der Chaplin kendisiyle yapılan bir başka röportajda .

Şüphesiz Charlie, komediyi sirklerin ve müzikhollerin seviyesinden kurtarıp, estetik bir düzeye ulaştırmıştır. Komedinin değerini entelektüel bir seviyeye çekmiştir. Filmleri defalarca sıkılmadan izlenebilecek içerikte, estetik ve biçime sahiptir.

Charlie, sahneleri belirleme tarzını anlatırken yazarların kullandığı yöntemi benimsediğini, söyler. Filminin yaklaşık 150 bin metreye kadar uzadığını, her türlü çekimi yaptığını ve kamerasının hiçbir şeyi kaçırmadan çekmesini ister. ‘’Her gün bir önceki günün ham çekimlerini izlerim. Bu çekimler bazen yarım saat bazen iki saattir. İlk bakışta hoşuma gidenleri bırakırım ve bunları not alırım. Bir hafta veya on gün sonra ham çekimleri tekrar izlerim. Daha önce hangilerini beğendiğimi unutmuşumdur. Hoşuma gidenleri seçerim. Benden iki kez –olur-’ alan sahneler tamam demektir. Genelde hep aynı sahneleri beğenirim. İlk izlenim genelde kaçınılmaz derecede doğrudur. O sahneyi ilk izlediğimde içinde hayatı barındırdığını, istediklerimi barındırdığını gördüysem, bir kez daha izlerken bunu yine görürüm. Görmediysem bunlar zaten yok demektir.’’

Charlie’nin sanatı kavrandıkça büyür…

‘’Bütün bu şeyler yani;  oynamak, düşünmek, yönetmek ve asla komik bir şeyin olmadığı yerlerde komik bir şeyler düşünmek, çok büyük bir sorumluluk. Bunu düşününce bunalıyorum.’’der, Charlie sanatını sorduklarında. ‘’…Sabahları stüdyoya  geldiğimde makyajımı yaparken gözlerim yaşarır özellikle ne yapabileceğime dair hiçbir fikrim yoksa… ve sahneye adım attığımda üzgün üzgün ağlarım.’’ Devam eder anlatmaya:

‘’Hüküm vermek kolaydır anlamaksa zor. Bence sanat varsa daha derin bir kavrayış sağlamak için vardır. İzleyicileri zihinleriyle değil, duyguları kanalıyla bu kavrayışa doğru yönlendirirsiniz. Onlara hakiki bir eğlenceyi böyle sunarsınız.’’

"Ruhun nihai hareketleri sözsüzdür, hayvanidir, debdebelidir ya da karşılaştırılamaz bir güzelliktedir. Jüriye bakarken asabiyetle kaşınan bir mahkumu düşünün veya kollarında tuttuğu bebeğinin ellerini şefkatle öpen bir anneyi. Kamera bütün bunları görmemize nasıl da yardımcı olur. Perde ufacıktır ama inanılmaz psikolojik etkilere sahiptir. ‘’

‘’Hatta filmler dünyanın geri kalan yarısının hayatlarına uzanan yola, görmediğimiz insanlara, tarzlara, adetlere, harcananlara ve biriktirilenlere, zerafetlere ve kepazeliklere , bilinmedik yüreklere açılan anahtar delikleridir. Eğer insanlar on kötü filmin yanı sıra bir iyi film seyredebilseler, dünyayı daha rahat idare ederler. Bir şeyi her kavrayışınızda kendinizi daha da büyütürsünüz.’’

Sinema kuramcısı Andre Bazin Chaplin’in sanatını yorumlarken “Chaplin’in yaptığı şey, nesnelerin trajedilerini yaratmaktı.” der. Bazin’e göre: ‘’Komedi tiyatrosu ile sinema arasındaki işbirliği saf bir sinema ürünü yaratılana kadar sürmüştür. Chaplin sinema tarihinde 40 yıl kateden bir film yönetmenidir. Yaratıcı ve özgürlüğün modeli ve simgesidir. Eğer Chaplin’in çalışmaları edebiyata uyarlanacak olsaydı, duygusal olarak bir boşluk ortaya çıkardı. Çünkü bir romanın ya da tiyatro oyununun karakteri kitabın sınırları içinde yazgısını sürdürür. Şarlo ise içinde yer aldığı filmleri daima aşmıştır. Sinematografik dramaturjinin alışılmış ölçütleri ona uygulanamaz. Chaplin öykünün  konusunu bir senaryodan ya da soyut bir dramatik düzenlemeden yola çıkarak oluşturmaz. Olayların akışı ve ilişkileri açısından gerekli olan bu düzenden daha önemlisi, komik unsuru kavrama ve geliştirmekteki gizli düzen, özellikle sahnelere verdiği zihinsel yoğunluk ve özgün komikliği veren gizemli yapıdır. ‘’

1967 yılında 78 yaşında The Sunday Times’a şöyle konuşur Charlie: “Sorun şu ki yaşlandıkça güzellikle daha çok ilgilenir oldum . Acaba sanatta bir can çekişme devri mi yaşanıyor, diye merak ediyorum. Estetik artık uzay ve bilim gibi şeylere yöneldi. Bütün o tırnak içinde güzel uzay gemileri, faydacılık zirve noktasında. Hiçbir sanatçı bununla başa çıkamaz. “

İyi ki doğmuşsun Charlie

Charlie Chaplin için yapılan önermeler bazen tek tek bazen hep birlikte onu tanımlar; kimi zaman sıradışı bolluktaki pantolonuyla kimi zaman nesnelerle kurduğu ilişkilerle gelenekselin dışına çıktığı belirtilir. Kimi zaman kocaman ayakkabıları önüne çıkan engelleri temsil ederken, kimi zaman attığı ters tekme ile hepsiyle dalga geçer. Bıyığı, bastonu ve paltosuyla kendini beğenmişliği temsil edebilir veya bütün  bunların hepsi veya tam tersidir. O, kutsal kabul edilen değerlerden ziyade o değerlere inananların eylemlerinin tutarsızlığını göz önüne sererek alay eder ve elbette diktatörlerle de…

Diktatör filmi sonrası verdiği bir röportajda karşısındakini ‘iyi dinle!’ diye uyarır: ‘’Diktatörleri alaya alıyorum, ama aslında filmimde onlar gaddar, insanlık dışı kişiler olarak gösterilmiyorlar. Bir yerde, iyi dinle burayı, filmde bir yerde diktatör olarak dünya ile, üzerinde dünya haritasının bulunduğu büyük bir küreyle dans ediyorum. Burada zavallı çıldırmış herif gülünç değil, başka bir şey: Elinde o devasa, kocaman, fethedilemez dünyayı tutan ufacık adamcağızın biri ve dünyaya sahip olduğunu zannediyor.’’

32 yaşında verdiği bir röportajda  Charlie kendisi için şöyle der : "Kendimden memnunum ama dünyanın gidişatından hayır!"

Basılı kaynaklar, Charlie’nin bir enternasyonalist olduğunu söyler. Barış savunucusu olduğunu… Kendisini dünya vatandaşı olarak tanımladığını... Chaplin’in diğer ülkelerde filmlerinin nasıl bulunduğu sorusuna verdiği cevap, onun devrimci kimliğinin nasıl karşılık gördüğünün de yanıtıdır aslında: “Rusya'da beni komik bulmuyorlar, beni bir hayat yorumcusu olarak görüyorlar. Almanya’da filmlerimle sadece entelektüel açıdan ilgileniyorlar. İngiltere’de filmlerim soytarıca bulunduğu için beğeniliyor: Palyaço kılıklı, diyorlar.“

Yaşadığımız günlerin, Chaplin’in hayata benzettiği, çocukken elinden alınan kırmızı elması gibi trajik bir olay olarak kalmaması için mücadele ederken, iyi ki doğdun Charlie, diyoruz.

Kaynaklar:

Charlie Chaplin, Derleyen Kevin J Hayes,(çev.Hira Doğrul, Ahmet Ergenç) Agora Kitaplığı, Şubat 2009

Sinema Nedir? Andre BAZIN, (çev.İbrahim Şener) Doruk Yayımcılık, 2013

Sinema ve Gerçeklik, Tarihsel Bir İnceleme, Roy Armes, (Çev. Zeynep Özen Barkot) Doruk Yayıncılık, Mayıs 2011