Borçlanmaya da, borcu halkın sırtına yıkmaya da devam

Dün Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Yeni Ekonomi Programında yer alan Kamu Borç Yükü'nün GSYH oranının 2020’de ulaştığı yüksek düzeyde tutulmaya devam edilmesi ve sermayenin borçlarının halka transferinin sürdürülmesi yönündeki programla uyumlu ilk adım bugün geldi.

Haber Merkezi

Dün Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın Yeni Ekonomi Programında yer alan Kamu Borç Yükü'nün GSYH oranının 2020’de ulaştığı yüksek düzeyde tutulmaya devam edilmesi ve sermayenin borçlarının halka transferinin sürdürülmesi yönündeki programla uyumlu ilk adım bugün geldi.

Bloomberg haber ajansı, Türkiye Varlık Fonu’nun HSBC, Çin bankası ICBC ve Citibank’ı, Eurobond (Yabancı para cinsinden devlet tahvili) ile dış borçlanma için yetkilendirdiğini yazdı.

Bloomberg’e bilgi veren kaynaklar, ihracın zamanının piyasa koşullarına göre belirleneceğini, ancak büyük olasılıkla yılsonunda gerçekleşeceğini belirtti.

Bloomberg, daha önce de Türkiye Varlık Fonu’nun 2 milyar dolarlık Eurobond satışı yapmayı planladığını duyurmuştu.

Borçlanmaya devam

2019 yılında AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku’nun (kamu borcu) GSYH’ye oranı yüzde 32 iken, 2020 yılında hızlı bir artışla yüzde 41’i aştı. Söz konusu oranın 2021-2023 dönemi için de yüzde 40,8-41,8 aralığında seyretmesi bekleniyor. Bu beklenti, kamunun hem dış borçlanmadaki ağırlığının süreceği hem de iç borçlanmanın benzer seviyelerde korunacağını gösteriyor. Kamu borç yükündeki artışın büyük oranda özel sektörün dış borçlarının kamuya devri anlamına geldiği göz önüne alındığında borçlanma yoluyla sermayeye kaynak transferinin süreceği görülüyor.

Borçlanmasının önü açılan Türkiye Varlık Fonu altında Ziraat, Halk ve Vakıf bankaları bulunuyor.

Kamu bankalarının “yandaş sermaye” olarak adlandırılan, siyasi iktidara yakınlığıyla bilinen sermaye gruplarını, özellikle de son yıllarda finanse edilen kamu-özel işbirliği projelerini finanse ettiğine yaygın bir şekilde dikkat çekiliyor.

Ancak kamu bankalarının son beş yıldaki kredi gelişimi, özellikle de son iki yıldaki performansları, çok daha fazlasını yaptıklarını ortaya koyuyor. Rakamlar, doğrudan ya da dolaylı borç yeniden yapılandırmalarını kamu bankalarının üstlendiğini, bir yandan özel bankaların riski kamu bankalarına aktarılırken bir yandan da özel sektör borçlarının ötelendiğini gösteriyor.

Kredi kullanımı katlandı

Türkiye’de yurtiçi ve yurtdışı kuruluşlar tarafından banka kredisi şeklinde sağlanan finansman hacmi 2002 yılında 240 milyar dolar civarındayken 2019 yılı sonunda 770 milyar dolara çıktı. 2019 hacminin yüzde 58’i yurtiçi bankalar aracılığıyla kullandırılan kredilerden oluşurken, kalan tutar ağırlıklı olarak özel sektör ve kamu kuruluşlarının doğrudan yurtdışı kuruluşlardan aldıkları borçlardan oluşuyor. 2002 yılındaki finansman hacminin yüzde 54’ü yurtdışı finans kuruluşlarından sağlanırken 2019 sonunda bu oran yüzde 57’ye çıktı. Türkiye kapitalizminin en temel problemlerinden biri olan sermaye birikimi yetersizliğinin açığa çıkardığı kaynak ihtiyacını ortaya koyan bu rakamlar aynı zamanda son 20 yılda dış kaynak kullanımındaki artışın GSYH büyümesini aştığını da gösteriyor.

Bankalar kullandırdıkları kredilerin bir bölümünü topladıkları mevduatlarla, yani yurtiçi tasarruflarla finanse ediyor. Toplam kredilerin toplam mevduatlara oranına bakıldığında 2017 yılında yüzde 123’e ulaşan oran, 2019 yılında özel bankaların kredi kullandırımındaki azalmaya bağlı olarak yüzde 103’e düştü. Ancak bu oranlar gerçek durumu tam resmetmiyor. Mevduatların ortalama vadesi, kredilerin ortalama vadesine göre çok kısa olduğu için kredi/mevduat oranının ifade ettiği açıktan daha fazla dış fonlama ihtiyacı söz konusu. Ayrıca mevduat hesapları içinde hane halkı tasarruflarından ziyade sermaye gruplarının hesaplarının ya da sermayedarların servetlerinin payı baskın biçimde yüksek. Bir bölümü iç ve dış ticaret işlemlerinin karşılığı olan hesapların krediye dönüştürülmesi teknik olarak zor. Bu tablo da dikkate alındığında Türkiye’de banka kredilerinin nasıl kullanılacağı konusunda uluslararası fon sağlayıcıların belirleyiciliği yüksek.

Avrupa özelleşmeyi fonladı

Türkiye’ye en fazla fon sağlayan kuruluşlar Avrupa’daki ticari bankalar. Toplam dış finansmanın yaklaşık yüzde 40’ı İngiltere, Almanya, Hollanda başta olmak üzere Avrupa bankalarına yönelik borçlardan oluşuyor. Bunlar, büyük bölümü sendikasyonlar sonucunda sağlanmış, görece kısa vadeli ve yüksek maliyetli krediler. Dış finansmanın yüzde 15’i Dünya Bankası, Avrupa Yatırım Bankası, KfW (Almanya Kalkınma Bankası) gibi uluslararası finans kuruluşu ya da kalkınma finansmanı kuruluşlarından alınan krediler, yüzde 5’lik bölüm de ECA olarak adlandırılan başka ülkelerin ihracat kredisi kuruluşları, eximbanklarından kullanılan fonlar. Bu kategori 10 yıl üzerine çıkabilen vadelerde ve sendikasyonlara göre düşük maliyetli kredilerden oluşuyor. 20-25 yıla çıkabilen vadelerle çoklu, çevirerek kullanıma da müsait kaynaklar. Bir diğer önemli fonlama kalemi yurtdışı tahvil ihracı, bankalar ve şirketler açısından daha zahmetli bir borçlanma süreci olmakla birlikte yine sendikasyonlardan daha uzun vade ve uygun maliyet anlamına gelebiliyor. 2018 öncesi, Türkiye’nin risk primi çok artmadan önce tercih edilen bu yöntemin toplam dış finansmandaki payı yüzde 20 civarında.

Dünya Bankası, KfW gibi uluslararası finans kuruluşu ya da kalkınma finansmanı kuruluşları ile ECA olarak adlandırılan ülke ihracat ajanslarının dış finansmandaki paylarının ötesinde “piyasa yapıcı” rolleri yüksek. Türkiye’de enerji sektörünün serbestleştirilmesi sürecinde bu kuruluşlar sağladıkları fonlarla yönlendirici olurken Avrupa’daki ticari bankalar ve yurtiçi bankalar için geniş bir kanal yarattılar. 2002-2019 döneminde kullandırılan uzun vadeli kredilerin yaklaşık yüzde 10’u, toplam sabit sermaye yatırımları içindeki payı yüzde 2-3 aralığında değişen enerji sektörüne kullandırıldı. Kamunun tarife garantileri vb. mekanizmalarla enerji projelerinin geri ödemelerine ilişkin güvence oluşturma boyutu da dahil olmak üzere anılan uluslararası finans kuruluşları yapının her noktasında yer aldı. Seçilen sektörler yanında özellikle kaçınılan sektörler de söz konusu. Örneğin Dünya Bankası grubu Türkiye’nin orta gelişkinlikte bir ülke olduğu gerekçesiyle Avrupa Yatırım Bankası da AB imalat sanayini koruma önceliğiyle imalat sanayi, özellikle de teknoloji düzeyi yüksek sektörlere yönelik kredi sağlanması konusunda karmaşık filtrelere sahip olabiliyor. Ama bir özet olarak geri dönüş garantisinin yüksek olduğu, gelişmiş kapitalist ülkelerin, uluslararası sermayenin teknoloji ihracatını destekleyen sektörlere, firmalara yönelimin yüksek olduğu söylenebilir. Enerjiden şehir hastanelerine yatırım malı, teknoloji sağlayıcıların GE, Siemens vb. birkaç uluslararası teknoloji tekeline daralması da bu eksende önemli bir olgu.