Bolsonaristas, ırkçılık ve renklerin savaşı

Brezilya’da futbol, ırkçılık ve faşizm sosuna daldırılmışken, siyasetin sınırları ve ayrım noktaları kendisini forma renkleri üzerinden de tarif ediyor. Bolsonaro yanlıları ile faşizm karşıtı halk arasındaki karşıtlık, kendisini bu kez de forma renkleri üzerinden taraflaştırmış durumda. 

İsmail Sarp Aykurt

İngiliz gazeteci Alex Bellos, Brezilya futbolu ile ilgili yazdığı kitapta şöyle diyordu: “Eğer futbol, dünyanın en popüler spor dalıysa ve Brezilya en başarılı futbol milletiyse, böylesine bir namın etkisi geniş ve sıra dışı olmalı.  Bence dünyada başka bir ülke daha yoktur ki, Brezilya gibi bir spor dalından, yani futboldan böyle etkilensin”. 

Bellos’un dediğinin gerçekten bir karşılığı var. Brezilya futbolda kaybederse, tüm toplum kaybetmiş demektir. Brezilya toplumunun futbol ile olan ilişkisi ve futbola biçtiği anlam kıtalararası mesafelerden dahi çok rahatça anlaşılabilir. Brezilya’dan futbolu çıkarmak demek, ülkenin bir varoluş krizine girmesi anlamına gelir. 1990’lardan bu yana Brezilya’da futbol, ülkeye açık bir neo-liberal kur dayatmasını ‘vaat eden’ Fernando Collor’dan faşist Bolsonaro’ya giden bir değişim öyküsü oldu. Ne ilgisi var demeyelim; Brezilya’da siyasetin futbol ile ilişkisi çarpıcıdır ve birikmiştir.

Brezilya ve futbol dendiğinde akla ilk gelenlerden biri ‘solcu bir futbolcu’ olan Socrates olur. O, Fidel’in “Futbol, beni irade sahibi bir insan haline getirmesinin yanı sıra keyif, tatmin, savaşma ve mücadele ruhumun da kaynağı oldu” sözünün tam karşılığıdır. Diktatörlüğe ve kapitalizme başkaldıran bir emekçidir. Uzun ve sıska bir adamdır ancak ondan öte olan ülkedeki diktatörlüğe karşı sürdürdüğü cesur mücadelesi ile ‘Corinthianslı Demokrasisi’ hareketinin yeşil sahalardaki öncüsü olmasıdır. 

Tek başına değildir üstelik. Öncesi vardır ve solcu futbolcular başlığına sığan birçok futbol sanatçısı yetiştirir Brezilya futbolu. Afonsinho, Nando ve Reinaldo akla gelenler arasındadır. Bu futbolcular, 1969-1975 yılları arasında diktatörlükle karşı karşıya gelmişler ve diktatörlük ile darbenin yarattığı çirkin düzenin tüm kirleriyle yüzleşmişlerdi. Futbolla nefes alan ülkenin, darbe ile maruz kaldığı siyasi basıncın ve tarihsel ırkçı eğilimlerin futbolculara dokunmaması olanaksızdır.

Futbol, Irkçılık ve Marifetler

Brezilya’da bir maç. Encantando ile Caxias arasında oynanıyor ve maçın siyahî orta hakeminin verdiği bir penaltı kararından sonra bir protesto yükseliyor. Kullanılan cümle ise şu: “Artık bizim lehimize düdük çal, aptal zenci maymun”. Ne kadar bilinir bilemiyorum ancak 1918 senesine kadar Brezilya milli takımında siyah oyuncu yoktur. Brezilya’nın gelmiş geçmiş en büyük faşist/ırkçı ideologlarından Nina Rodrigues şu tezi ileri sürecek kadar ileri gitmiştir: “Siyahlar, Brezilya ulusunun aşağılık kompleksinin sebeplerinden bir tanesidir”. 

1933 yılıdır ve Bolsonaro daha ortaya çıkmamıştır. Ataları iş başındadır.

Brezilya nüfusunun yüzde 45 kadarlık kısmı afro-Brezilyalılardan oluşuyor. Neredeyse yarısı siyahî insan nüfusundan oluşan bir yer olan Brezilya’da köle ticaretine de çok rastlanır. 1888’de Kuzey ve Güney Amerika’da köleliği kaldıran en son ülke ise Brezilya olmuştur. Futbolun siyah insanlara kapısının açıldığı ve belki de ülkenin futbol kaderinin değiştiği ilk zamanlardır. “Futebol” ile birlikte, bazı tarihçiler tarafından ortaya atılan bir teze göre, topu ayağında sürme tutkusu, siyah futbolcuların ırkçı beyazlara karşı kendilerine korumak, beyaz oyuncuyla karşı karşıya gelindiğinde fazla temasın önüne geçmek, ezcümle bir nevi ayrımcılığa tepki üretmek için ortaya konan bir refleks ya da marifettir. Brezilya futbolu, azımsanmayacak bir süre ırkçılıkla mücadele etmiştir. Ama doğru, marifetleri kesindir.

Futbolun gör dediği: Irkçılıktan Faşizme 

Irkçılık ve faşizm Brezilya’nın siyasi tarihinde kendisini yeniden gösterdiği kimi ‘yükseliş dönemleri’ yaşadı. Bolsonaro ile şuan açılan yeni evre de bu faşist eğilimin restore edildiği bir dönemi anlatıyor. Otoriterleşmenin ve demokrasi karşıtlığının hız kazandığı, ordunun sürekli olarak bir tehdit unsuru olarak öne çıkartılmaya çalışıldığı, ülke ekonomisinin iflasa sürüklendiği ve fakirleşmenin arttığı, ancak son kertede memnuniyetsizleşen halkın Bolsonaro’yu yalnızlaşmaya ittiği bir dönem yaşanıyor. Karantina kararlarını bir ‘suç’ olarak nitelendiren, koronavirüs vakalarının artışına ve ölümlere kayıtsız kalan Bolsonaro, piyasanın selamladığı bir seçim sonucu başkan olarak seçilmiş ve Rousseff, Temer dönemlerinden sonra Lula’nın da devre dışı bırakılmasıyla Brezilya toplumunun kucağına bırakılmıştı. 

Ancak futbolun siyasetle bağının bu kadar görünür olduğu bir ülkede, Bolsanaro’nun halktan kopardıkları başka bir konu başlığı olsa da, Bolsonaro’yu destekleyenlerin futboldaki izdüşümlerine yoğunlaşmak iyi olacak. Çünkü Bolsonaro’yu destekleyen kitle ile karşısında yer alan taraflaşmanın farklı saikler üzerinden konsolide olma çabası içerisinde olduğu ileri sürülebilir.

Son dönemde tartışılan konular arasında, sarı formaları ile ünlenmiş Brezilya futbol takımının formalarının kullanımı ve rengi yer alıyor. Özellikle, Bolsonaro yanlılarının sarı renkli Brezilya formalarını kullanarak faaliyette bulunması, futbol formasının kutsallığı su götürmez bir gerçek olan Brezilya’da Bolsanaro ve faşizm karşıtı halkı yeni önlemler almaya itiyor. İkonik sarı forma, artık Bolsonaro yanlılarının bir simgesi haline getirilmiş durumda gözüküyor ve bu formanın kaldırılmasını isteyen bir grup sporsever de “bayrağımızı çalan korkunç bir hükümetle karşı karşıya olduklarını” söylüyor. 

Özellikle sarı formanın faşizm yanlıları tarafından öne çıkartılması ve kullanılması buna tepkili halk kesimlerini mavi ya da beyaz formanın kullanıma alınmasını istemesini beraberinde getirdi. 1950 yıllından sonra sarı formaya geçişin kötü şans’ getirdiğine inanılan beyaz formadan kaynaklandığı söylense de Bolsonaro ile bu kötü şansın formalarla ilgili olmadığı da anlaşılmış olmalı. 

Forma renklerinin de Brezilya’da bir taraflaşmanın sınırlarını çizdiği ortaya çıkmış oluyor.

Bolsonaristas ve Canarinha arasında Renkler Savaşı

Brezilya'da, Deuses da Bola (Topun Tanrıları) adı verilen çalışmanın yazarı Assumpção başta olmak üzere birçok Brezilyalı, bayraklarının ve renklerinin güzel olduğunu ancak kendileri için bunların ‘siyasi cehaleti, hoşgörüsüzlüğü ve faşizmi’ sembolize ettiğini söylüyor. Özellikle 65 binden fazla insanın öldüğü ve bu ölüme bizzat siyasal iktidar tarafından davetiye çıkartıldığı akla gelecek olursa, insanların bu durumdan tiksinti ile bahsettikleri bir evreye geçilmiş olduğu görülüyor.  

“Bolsonaristas bir dizi çılgın ve anti-demokratik meseleyi destekliyor. Kongreyi kapatmak istiyorlar, sağlık emekçilerine ve gazetecilere saldırdılar. Artık bunun devam etmesine izin verilmeyecek bir noktaya gelindi. Bu, faşist bir hareket ve Brezilya bayrağı ile Brezilya'nın renklerini kullanıyorlar” ifadelerinde ortaklaşan birçok insan, Bolsonaro iktidarının sürdürülemez olduğunu söylüyor.

Bolsanaro’ya karşı olduklarını göstermek için beyaz ya da mavi rengi giymenin anlamlı olduğunu savunan birçok insan olsa da bunun tersinden Bolsanaro’nun elini güçlendireceğini ve sarı rengi yeniden kazanmanın doğru olacağını iddia eden insanlar da yok değil.  

Özellikle görüşlerden birisi, “Bayrağımızı faşistlere teslim etmek, mücadelemizin en önemli sembollerinden birini bırakmak anlamına geliyor. Sahip olduğumuz tek bayrak bu ve egomuza zarar verse bile onu kurtarmalıyız” diyerek bir yeniden kazanma çağrısı yapıyor. Ortada bu görüşler dönüp dursa da, şu aralar sarı giymek kimseye çekici gelmiyor ve bundan ayrışılması gerektiği fikri öne çıkıyor. Çünkü hiç kuşkusuz kullanılan sembol ve simgeler ile söylem ve göstergeler de ideolojik kodlar içeriyor.

Brezilya hem siyaset ve salgın açısından hem de kendine özgü olan o gerilimli futbol ilişkilerinde zor zamanlardan geçiyor. Futbol ile yatıp kalkan bir ülke için kendisi ile özdeşleşmiş bir formayı, canarinho’yu değiştirmek kolay olmasa da artık marifetin, forma değiştirmenin çok ötesine geçtiği de ortaya çıkmış oldu. 

Brezilya’nın formasını yeniden kazanmasının yolu, ırkçılığa varan geçmiş dönemlerinden tam olarak arınması, faşist Bolsonaro ve onun gibileri yaratan kapitalizmi yıkması ile gelecek gibi görünüyor. Futbola gelince, Socrates gibi bir mücadele sembolü varken fazla bir şeye gerek kalmıyor. 

Madem, yazar De Matta’ya göre ‘Brezilya’da futbol, demokrasi ve adaletin ilk öğretmeni’dir, o halde Brezilya halkı, sistem ve iktidara gol atmanın eşiğinde demektir.

Artık gerçek marifet, buradadır.