BM ve Avrupa Birliği’nin Suriye’ye yardım konferansı

AB ve BM tarafından Brüksel'de düzenlenen ''Suriye ve Bölgenin Geleceğine Destek'' konferansında Suriye'de ve komşu ülkelerde yaşayan Suriyelilere yapılacak mali yardımlar ele alındı.

soL - Almanya

Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler'in (BM) ortaklaşa düzenledikleri ''Suriye ve Bölgenin Geleceğine Destek'' konferansı, 22-30 Haziran tarihleri arasında Brüksel'de gerçekleştirildi.

Konferansın son günü yapılan ve sanal ortamda gerçekleştirilen toplantıya, resmî açıklamaya göre 80 ülkenin üst düzey temsilcisi ve uluslararası kuruluş katıldı. Konferansta, katılımcı ülkeler Suriye'nin geleceğini kendi çıkarları açısından tartışırken, yapılacak maddi katkıların boyutları da ele alındı.

AB tarafından yapılan resmî açıklamaya göre, ''Suriye’de ve komşu ülkelerde yaşayan Suriyelilere, 2020 yılı için 5,5 milyar dolara ve 2021, sonraki dönem içinse 2,2 milyar dolara varan çok yıllı taahhütler aracılığıyla sunulacak desteğin harekete geçirilmesi'' kararlaştırıldı.

Türkiye'de basının ilgisini pek fazla çekmeyen konferans, Alman medyasında ise AB'nin düzenlediği ve BM ile diğer yapıların katılım gösterdikleri bir konferans olarak kamuoyuna sunuldu. ''Suriye'ye para veren ülkeler'' başlığının öne çıktığı haberlerde, Almanya'nın 1,584 milyar avroluk bir bütçeyi ''Suriye halkına yardım'' için ayırdığı vurgulandı. Düzenlenen bu son toplantıyla birlikte, AB'nin Suriye ile ilgili dördüncü uluslararası organizasyonugerçekleştirilmiş oldu.

Toplantı sanal, sefalet gerçek

Konferansın Suriye halkının yaşadığı insani dramı giderme amacıyla düzenlendiği iddia edilse de, bundan önceki toplantılarda olduğu gibi Suriye'nin hükümet veya devlet temsilcilerinin toplantıya çağrılmamaları, toplantının asıl amacı hakkında bir fikir veriyor.

Suriye halkının, iç savaş ve üzerine gelen salgın hastalıkla birlikte yaşadığı dram, toplantıda ve ana akım medyanın yorumlarında sık sık gündeme geldi. Bu faciaya yol açan asıl neden olarak hükümet güçlerinin, Rusya ve İran desteğinde kendi halkına karşı yürüttüğü savaşın gösterilmesi, iç savaş çıkartmak üzere emperyalist ülkelerin şeriatçılardan cihatçı çeteler yaratmasına ve ülkeye yönelik askeri müdahalelerine değinilmemesi ise toplantının hedefine ışık tutuyordu.

Zaten gerek AB gerekse Alman yetkilileri, Suriye'de yönetim değişmedikçe bu ülkeye doğrudan yardım yapılmayacağını ve sıkı ambargo koşullarının pandemi ortamında bile gevşetilmeyeceğini sürekli olarak vurguluyorlar.

Konferans kararları

Konferansta alınan karalara bakıldığında, Suriye halkına yapılacağı söylenen yardımın, ülkenin üçte ikisini kontrol eden Suriye devletinin 18 milyonluk nüfusunu kapsamadığı görülüyor. Toplanan mali

kaynak Suriye devletinin denetiminde olmayan ve ABD ve TSK'nin kontrolünde bulunan bölgelerdeki çoğu şeriatçı ''yardım kuruluşları''na, ayrıca Türkiye'nin de içinde bulunduğu Suriyeli göçmenlerin yaşadığı ülkelere ve orada faaliyet gösteren kuruluşlara aktarılacak.

Bunun dışında, bugüne kadar sadece Türkiye üzerinden yollanan yardımların yanı sıra Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerinden de yeni bir kapı açılacak. Böylece Türkiye'ye bir alternatif oluşturulduğu iddia edilse de, IKBY üzerinden gidecek malzemenin bir kısmının lojistik ve maliyet nedeniyle yine Türkiye üzerinden, ama müdahale olanakları kısıtlanmış olarak gönderileceği hesaplanıyor.

Almanya'nın hesapları

Temmuz ayından itibaren AB Dönem Başkanlığı görevini üstlenmesiyle birlikte, BM Güvenlik Konseyi'nin başkanlığını daimi olmayan üye olarak bir ay süreyle alan Almanya, kısa sürede gerçekleşmesi olanaklı olmasa da, uluslararası alanda mali gücüyle orantılı bir etki alanı yaratmaya çalışıyor.

Orta Doğu bağlamında, İsrail'in ABD yönetiminin desteğini alarak işgal ettiği toprakları ilhak etme politikasına kimseyi kızdırmadan nasıl bir tutum alacağının hesaplarını yapan Almanya, vekalet savaşlarının yürütüldüğü Suriye'de aktif bir askeri müdahalede bulunmadan mali gücünü kullanarak kendisine alan açmaya çalışıyor.

Suriye yönetimiyle ilişki kurmadan, o bölgede etkili olmaya çalışmak ise AB ve dolayısıyla Almanya'nın önündeki en büyük açmaz.

Alman hükümetine hazırladıkları raporlarla destek sunan, Berlin'deki önemli düşünce kuruluşlarından SWP'nin (Bilim ve Siyaset Vakfı) son dönemde hazırladığı bir raporda, Suriye hükümetinin müttefikleriyle birlikte askeri olarak kazandığı başarıları görmezden gelen siyasetin, artık başarı şansının kalmadığı vurgulanıyordu.

SWP'nin 2012 yılında Suriye ile ilgili hazırladığı ''The Day After'' (Ertesi Gün) ana başlığını taşıyan projede, kısa sürede düşeceği varsayılan Esad sonrası dönem için hazırlık yapılıyordu.

Avrupa'daki farklı kuruluş ve yardım örgütleri de Suriye Devlet Başkanı ile olmasa bile devlet yetkilileriyle ilişki kurulmasının vaktinin geldiğini sıklıkla dile getiriyorlar.

AB'nin (Almanya'nın gölgesindeki) Avusturyalı komiseri Johannes Hahn ise hedeflerini şu sözlerle özetliyor: ''Bir gecede rejim değişikliği gerçekleşemez. Ama bizim beklediğimiz, siyasi geçiş süreciyle ilgili inandırıcı işaretler. (Suriye'nin) yeniden imarının desteklenmesi bu konuda bir kaldıraç işlevi görebilir.

Rusya'nın tepkisi

Suriye'de önemli bir güç olan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise TASS ajansına verdiği demeçte, Batılı ülkeleri, Suriye halkı için oluşturulduğu söylenen insani yardım fonu konusunda ''çifte standart''la suçladı. Lavrov, yardımların sadece muhaliflerin kontrolündeki bölgelere gönderildiğini ve hükümet kontrolündeki bölgelerin, acil ihtiyaçları olmasına rağmen bu yardımdan muaf tutulduklarına işaret etti.

Suriyeliler için sefalet her yerde

BM verilerine göre, Suriye devletinin kontrolündeki bölgelerde yaşayan halkın üçte ikisi, iç savaş ve ABD ile AB'nin uyguladıkları ve acil ihtiyaç duyulan temel sağlık ekipmanlarını bile kapsayan ambargo sonucu ''aşırı'' yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Petrol ambargosu sonucu fiyatların zincirleme artmasıyla, işi olan nüfusun yüzde 90'ı gelirlerinin yüzde ellisinden fazlasını temel gıda maddeleri için harcamak zorunda. İşsiz çoğunluğun durumu ise malum...

Türkiye'ye sığınmak zorunda kalan Suriyelilerin durumu da farklı değil. BM’nin göçten sorumlu komiseri Fillipo Grandi, Spiegel dergisine verdiği 30 Haziran tarihli söyleşide, BM’nin Türkiye’de zorda kalan mülteciler için kullandığı telefon hattının krizden önce günde ülkedeki göçmenlerin yüzde 6’sı tarafından yardım isteme amacıyla arandığını, kriz sonrasındaysa bu oranın günde yüzde 45’e çıktığını açıkladı. Türkiye’yi kızdırmamak için rakam yerine yüzdeyle verilen oranların anlamı milyonlarca yardıma muhtaç insan anlamına geliyor.

BM’nin verilerine göre Ağustos 2019 tarihi itibariyle Türkiye’de BM’ye kayıtlı 3.643.870 mülteci yaşıyor.