Bir hezimetin ardından: Tiki taka çağının sonuna mı geldik?

Tiki-taka aslında kendisini ‘bir kulüpten daha fazlası’ olarak tanımlayan Barça için ‘daha fazlalardan’ bir tanesiydi. Tiki-taka değişmekten ziyade aslında zenginleşmeli ve derinlik kazanmalıydı.

İsmail Sarp Aykurt

2020’nin farklı bir yıl olduğunu söylemek olanaklı. Bunun özellikle spora ve futbola dair yeni başlıklar açtığı da görülüyor. Bunun bu dönüşümün son halkası olduğunu söylemek zor olsa da 2020’nin en dramatik sonuçlarından birisinin Şampiyonlar Ligi’nde Bayern Münih-Barcelona arasındaki maçta cereyan ettiğini söylememiz gerekiyor. 

Bir deste golün atıldığı ancak bunun 8’inin Bayern Münih’e yazıldığı bir maçta, karşıdaki rakip son yılların en dominant takımı Barcelona ise galiba orada biraz durmamız gerekiyor.

Bir şeyleri mi ıskaladık? Yoksa, Barcelona çağı sona mı eriyor? Şampiyonlar Ligi’nde Bayern Münih karşısında alınan 8-2’lik hezimet, ‘Barcelona çağının’ tam anlamı ile sınırlarına ulaştığımızı gösteriyor gibi. Bunun sonsuza kadar gidemeyeceğini biliyorduk ancak böyle bir sonla bitmesi de gerçekten trajik oldu. Özellikle maç sonunda gazetelerin manşetlerine taşıdıklarına ve yorumlara bakıldığında Katalan ekolünün başarılar kazanma istatistiğinin de sonuna geldiği görülüyor. 

Skorun, Barcelona adına ‘tarihi bir aşağılama’ olduğu konusunda ortaklaşılmış görünüyor. Çünkü gerçekten de 10 yıldan beridir süregelen kupalarla dolu bir çağ kapanmış oldu. Kısa olmayacak bir süre zarfında kupalarla dolan bir vitrinin bu şekilde nihayetine ermesi Barcelona adına birçok şeyin reforme edileceğinin göstergesi.

En azından herkesin aklında şu an tek şey var gibi: Yapısal bir değişiklik…

Kulüp başkanı Bartomeu ile Barcelonalı futbolcu Gerard Pique de benzer düşünüyor. Bartomeu, “Felaket bir gece oldu. Bazılarını zaten düşündüğümüz kararları alma zamanı geldi” diyerek değişim sinyali verirken, Pique ise “Kulübün her türlü değişikliğe ihtiyacı var. Yapısal bir değişiklik gerekiyor. Eğer yeni bir kana ihtiyaç varsa, gitmeye hazırım” diyerek süreci başlatmış oldu.

Barcelona’da altı aydır görevde bulunan teknik direktör Quique Setien ise Pique’yi onaylıyor: “Son derece acı verici bir yenilgi. Takım bunalmış durumda! Pique’nin açıklamarına bir şey diyemiyorum. Ben buraya geleli altı ay oldu. Muhtemelen haklıdır. Bir şeylerin değişmesi gerekiyor..."

Açıklamalar büyük olasılıkla hızlıca bir ‘işten çıkarmaya’ dönüşecek.

Gayet açık. Bazen büyük mağlubiyetler, büyük değişimleri beraberinde getirirken; ilerleyemeyen öznenin nasıl da geriye öteleneceğini anlatmış oluyor.

Bayern Devrimi mi? Yoksa Barcelona modelinin iflası mı?

Barcelona Lizbon’u hiç de iyi hatırlamayacak, bu kesin. Ancak önceki yıllara bakıldığında da Barcelona’da bir problem olduğu ve takımın düşüş grafiği gösterdiği görülüyordu. Özellikle son üç senedir Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi deneyimleri hüsranla sonuçlanıyordu. Şimdiki ise tam bir dip noktası. 

Barcelona’nın 2018 yılındaki Şampiyonlar Ligi çeyrek final maçında Roma karşısında alınan 4-1’lik galibiyetin ardından 3-0 ile elenmesi, 2019’da ise Liverpool’a karşı ilk maçta Camp Nou’da alınan 3-0 galibiyetin, Anfield’ta 4-0 ile kâbusa dönüşmesi bize bir şeyler anlatıyordu. Bu sebeple bu öngörülemeyen bir kriz değil.

2007-2008 sezonundan beri ilk kez kupa kazanamadan tamamlanan bir sezon Barcelona için tam bir hayal kırıklığı oldu. Tam 12 sene önce aynı şekilde bir sezon geçiren ve Real Madrid’in arkasından ve tam 18 puan geride tamamlanan bir sezonun ve Şampiyonlar Ligi yarı finalinde elenmenin ardından ortaya çıkan sonuç, kulübü gerçekten sarsmışa benziyor. 

Bunun mutlaka kimi maliyetleri olacak. 12 yıl sonra ilk kez kupasız kapanan sezona bir kısa ek, İspanyol futbolu 13 yıl aradan sonra Şampiyonlar Ligi yarı finalinde olmayacak.

Skor, biraz üzerinde düşünüldüğünde 2014 Dünya Kupası’nda Almanya’nın Brezilya’ya karşı aldığı 7-1’lik hezimeti de anımsatıyor. Yine bir ‘Alman müdahalesi’ ile gerçekleşen bu skorun değiştirebileceği birçok şey var. İlginç bir tesadüf müdür bilinmez ama bu iki tarihi maçın ortak noktasının Alman teknik direktör Hans Dieter Flick olduğu görülüyor.

Flick, 2014’te Brezilya’ya karşı alınan 7-1’lik galibiyette de söz sahibi olmayı başarmıştı. Dönemin Almanya Milli Takım Teknik Direktörü Joachim Löw’ün yardımcısı idi Flick…

İki tarihi hezimetin yaratılmasında başrol kapmayı başarmış oldu.

Hans Dieter Flick, henüz maç oynanmadan “Bayern Münih, Messi’ye karşı değil, Barcelona’ya karşı oynayacak. Boşlukları gözlemleyip, Messi’yi baskı altına alacak ve bire birde galip gelmeye çalışacağız. Onlara karşı bir planımız var, umarım işe yarar” demişti. 8-2’lik sonuç birçok şeyin işe yaradığını göstermiş oldu. 

Peki, bu bir Bayern devrimini mi başlatmış oluyor? Son dönemlerin dominant takımı Barcelona’ya karşı alınan böylesi büyük bir zafer mutlaka çarpıcı oluyor. Ancak Bayern’in Avrupa’da hegemonik bir çağ başlatacağını söylemek için hem erken hem de bu bir nevi ‘müneccimlik’ oluyor.

Futbol, bu maçın skorunda da görüldüğü gibi çok parametreli ve maçlar hâlâ berabere başlıyor.

İmkânsızın dönüşümü: Barcelona modeli ne demek?

Sorulan sorulardan bir tanesi şu: Barcelona eski günlerine dönmek için neler yapmalı? Barcelona’nın yıllarca üzerinde çalıştığı ve ilk yıllarında ciddi yatırımlarla büyüttüğü model çok açık ki şu an hata veriyor. Barcelona modelini anlatan Ferran Soriano çalışmasında şöyle diyordu:

 “Son yıllarda Barcelona çok yönde değişim gösterdi ve büyüklüğü dört katına çıktı. Edinilmiş bilgi ve deneyimin ışığında, bu olağanüstü dönüşümün gerçekleşmesini sağlayan değişikliklerin %80’inin ilk yılımızda yaşama geçirildiğini rahatlıkla söyleyebilirim”. 

Buradan çıkan sonuç, Barcelona’nın hızlıca ve çoklu bir kabuk değiştirme safhasına girmesinin an meselesi oluşudur.

Barcelona’nın modeli olarak tarif edilen tiki-taka modeli, aslında bir değişim içerisindeydi. Bunun bir başlangıç tarihi olup olmadığı şüpheli ancak güncel olarak yeterince derinleşilemediği maç skorundan biraz olsun anlaşılıyor. Pep Guardiola bu sonuç hakkında ne düşünür bilinmez ama bir röportajında bu model hakkında şunu söylüyordu:

 “Burada ilk öğrendiğim şey, her şeyin topla başlayıp topla bittiğidir”. 

Aslında bu cümle Barcelona’nın oyunu hakkında fazlasıyla fikir veriyordu. 1970’li yılların başlarında Rinus Michels’in Ajax’tan ayrılıp Barcelona’nın başına geçmesi ve total futbol ekolünün Katalonya’ya taşınması başlı başına bir ‘devrim ihracı’ oluyordu. 1988’de Barcelona’ya gelen Johann Cruyff’un 1992’de Barça’yı şampiyonluğa taşıması ise tarihin zorlanması idi kulüp için…

Kulübün futbol akademisi olan La Masia’ya ne demeli? Cruyff’un akademiyi yeniden yapılandırması sportif başarının önünü açtı. Sonrası ise Van Gall, Rijkaard ve Pep Guardiola… Artık Tiki-taka dışında bir oyun düşünemeyenler vardı takımda. La Masia mezunu Tito Vilanova kulübün tarihinin bir parçası oldu. 

Bütünde ise hep Barcelona vardı ve Tiki-taka aslında kendisini ‘bir kulüpten daha fazlası’ olarak tanımlayan Barça için ‘daha fazlalardan’ bir tanesiydi. Tiki-taka değişmekten ziyade aslında zenginleşmeli ve derinlik kazanmalıydı.

Burada duralım.

Bazen köklü değişimleri dediğimiz gibi trajik olaylar ivmelendiriyor. Bayern yenilgisi bir katalizör etkisi yaratmış durumda ve Barcelona bunun üstesinden gelebilecek bir deneyime de sahip. Bu, gelecekte uzun erimli bir hegemonik etki yaratır mı bilinmez ama diyalektiğin yasasında bu var ve bu, futbol için de geçerli.

Akla iki şey geliyor. Bir tanesi Cruyff’un zamanında futbolcularına söylediği bir söz. “Sizlerden tek bir isteğim var. Bugün kazanalım ya da kaybedelim, kendi felsefemize uygun olarak oynayın. Bu gece kaybetsek bile bu felsefeye sadık kalırsak, gelecekte sürekli kazanan biz olacağız”…

Cruyff sonrası son bir şey…

Katalonya’nın en ünlü önemli tarihçilerinden birisinin oğlu olan Albert Vicens, zamanında şöyle diyor: “İlk yılında değiştirilmeyen hiçbir şey, asla değiştirilmeyecektir”.

Vicens haklı, Barça için ise yolun tekrar başına gelmiş bulunuyoruz.