Biden gelirse Tayyip gider mi?

Amerikan seçimleri bir kez daha Türk politikasının ilgi alanında. AKP ve ‘tin tenkleri’ serin bir Trumpçılık sergiliyor ama bu pilav çok su kaldırır.

Mehmet Kuzulugil

ABD’de başkanlık seçimlerinin dünya siyasetinde özel bir etkisi olduğu inkar edilemez. Bu bazen seçim sonrasında ortaya çıkacak olası duruma hazırlıklar şeklinde kendini gösteriyor, bazen de seçim öncesindeki belirsizlik dönemini manevralar için değerlendirmek şeklinde.

2020 seçimlerinin ABD’nin uluslararası siyaset tercihlerine önemli etkileri olacağını düşünmek için çok sebep var. 

Amerikan seçmeni için ilk sırada gelmese de önem verilen bir başlık dış politika.1 Öte yandan dış politika konusunda adayların seçim toplantılarında söylediklerinden daha önemlisi “stratejik” mahfillerde dillendirdikleri.

Amerikan seçmeninin anlayacağı şekilde formüle edilmiş “ayrım noktaları” buralarda daha fazla anlam kazanıyor. Diğer yandan, bu başlıkta seçmenlerin karşısına çıkıldığında işin içine lobiler giriyor, seçimlere etki edebilecek dış faktörleri kışkırtmamak önem taşıyor vs. Öyle ki, bazen adayların seçim öncesinde söyledikleri örneğin “yahudi lobisini tavlamak” için söylenmiş abartılı sözler olarak da algılanabiliyor.

2020 seçimlerinde, Trump ve Biden’ın dış politika hatlarıyla ilgili bu tür “seçmen hesaplarına” indirgenemeyecek bazı farklar olduğu görülüyor.

Biden, Trump’ın “Önce Amerika” yaklaşımının ABD’yi uluslararası alanda gerilettiğini, “demokratik dünyanın liderliğini” yürüttüğü bir yüzyıldan sonra bu emperyalist gücün dünyadaki ağırlığını yitirdiğini savunuyor.

Biden: Müdahaleciliğe dönüş mü?

Bazı muhafazakarların da katıldığı bir eleştiriye göreyse Biden, nostaljik bir “Amerikan Yüzyılı” hayalinin arkasından gidiyor.2 

Türkiye gibi ülkelerden izleyenler için bunun karşılığı Biden’ın yeniden daha müdahaleci bir Amerikan politikasını şekillendirmek istediği.

Bu şekilde ortaya konulan, işaret edilen farklılaşmanın ne olsa değişmeyecek sınırları var elbette.

Örneğin ABD’yi içe kapattığı öne sürülen Trump’ın mutlak önceliği Çin ama bu konuda Biden da çok farklı görünmüyor. Biden, Trump’ın Çin’e zaman kazandıran bir politika izlediğini, en büyük tehdit olduğu fikrinde birleştikleri Çin’in ABD’nin uluslararası ittifaklarını koruyup geliştirmek için gereken çabayı göstermemesinin sonucu olarak alanını genişlettiğini söylüyor.

Trump ve Biden arasındaki farklılıkların Türkiye’ye yansımaları ne olur sorusuna dönersek... Biden, ABD’nin sadece sertliğiyle değil, farklı araçları da daha etkin kullanması yoluyla dünya siyasetine tekrar ağırlık koyması gerektiğini söylüyor. Bu cümlenin bizim coğrafyamızda da karşılıkları olmaması düşünülemez.

Bu karşılıkların neler olabileceği sorusuna ters taraftan yaklaşmayı deneyelim.

AKP Trump’tan “memnun”

AKP kurmayları ve bilinen “tin tankleri” (teneke fikir depoları) Amerikan seçimlerini nasıl yorumluyor?

İlk bakışta görüleceği gibi, AKP Trump’ın kazanmasını istiyor. Anadolu Ajansı’nın yayımladığı bir yorumda Adam McConnel bunun “ideolojik benzerliklerle” ilişkilendirilmesinin yanlış olacağını işaret etmiş ve “iki kötü arasında daha az kötü olanı seçmek” olarak tarif etmişti.3

Aslında AKP için Trump’ın “Türkiye politikası” Biden’ınkine tercih ediliyor demek de çok doğru değil. AKP’nin Trump’la ilgili mutluluğu onun döneminde ABD’nin “boşalttığı” alanda Türkiye’nin  manevra sahasını genişletebilmiş olması.

Türkçesi, Trump AKP için, bir dizi başlıkta işine ABD’nin karışmadığı bir dünya anlamına geliyor.

Hemen anlaşılacağı gibi Biden, Trump’ın aksine ABD’nin özellikle Türkiye’nin içinde yer aldığı coğrafyada yeniden oyun kurucu hale gelmesini savunuyor. Bu durum kimsenin oyun kuramadığı bir alanda ve zamanda kendi oyununu kurmaktan çok oyun bozanlıkla yolunu bulan AKP Türkiyesi için tatsız bir gelişme olabilir.

Buna ABD’nin gücü var mı? Trump döneminin tercihleri biraz da ABD emperyalizminin ve emperyalist sermayenin yaptığı hesaplarla mı ilgiliydi?

Öncelikle: AKP’nin canını sıkan Biden “müdahaleciliğinin” Trump öznelliğiyle ağırlığını azaltmış bir ABD’nin büyük patron olarak geri dönüşü olacağı doğru değil.

Nitekim Biden ve “2000 kişiyi bulan bir ekip” olduğu iddia edilen dış politika takımı, özellikle ABD’nin ittifaklarını güçlendirmek ve Trump’ın umursamazlığıyla hasar verdiği dostluklarını güçlendirerek değerlendirmek gibi bir öncelik tarif ediyor.

AKP için bu, ABD’nin daha önce neredeyse gözden çıkarmış gibi hareket ettiği Kürt dostlarına yeniden el uzatması olarak anlaşılıyor. Gerçekten de Biden, Suriye’de ABD’nin bir dönem etkili ve sadık müttefiki olarak gördüğü Kürtleri özellikle gündeme getiriyor. Doğu Akdeniz ve Libya gibi başlıklarda da Biden’ın Türkiye’nin (eğer örtük desteğiyle değilse) ABD’nin “yokluğunda” kazandığı hareket alanını ona tanımayacağı düşünülüyor.

AKP çevrelerinde Biden’la ilgili bir başka boyut, Obama’nın başkan yardımcısı olarak görev yaptığı dönemdeki “sicili”.
2009 – 2017 yılları arasını kapsayan bu dönem aslında Türkiye’nin önem verilen bölgesel müttefik/vekil olarak görüldüğü yıllarla başlıyor. Bu ilk dönemde ABD’nin politika tercihlerinde Fethullahçıların neredeyse mutfağa kadar girdikleri biliniyor. Erdoğan’ın önünü açan (ve kendisini kaybetmesine neden olan) da tam bu ilk dönemin nitelikleri.

İşlerin sonrasında nasıl karıştığı da yine biliniyor. Biden’ın “Türkiye sicilinde” akıllarda kalan bu yüzden 2013 Mayıs’ında Erdoğan için söylediği “Sayın Başbakan, sizinle ilk tanıştığımızda da söylediğim gibi, liderliğinize büyük bir inanç besliyorum” sözleri değil de 2016 yılında doğrudan isminin karıştığı düşünülen 15 Temmuz darbesi oluyor.

Öte yandan 15 Temmuz darbesinden bir ay sonra Suriye topraklarına Amerikan hava gücü desteğinde Türk askerleri geçiş yaparken Biden’ın Ankara’da Erdoğan’la birlikte basının karşısına çıktığını da hatırlatmak gerekiyor.

ABD’de Türk lobiciliği yapan ya da Türkiye konusunda daha hassas olmak gerektiğini savunanların benimsediği bir tanım “Goofy uncle Joe” şapşal/sakar Co amca. Biden için kullanılıyor. ABD’nin “şöhretinin hakkını verdiği” yıllardan kalma bir “efelikle” yaptığı çıkışların işleri zorlaştırdığını anlatıyor. Trump’ın ölçüsüz sertliklerini aşan bir aktivitesi olmadı elbette fakat belli ki Trump’ın “Türkiye ekonomisini darmadağın ederim” türü sözlerinden daha fazla ciddiye alındı.

Biden’ın çevresinde, hatta takımında olan bazı isimlerin Türkiye konusunda oldukça sert tercihleri olduğu söyleniyor. Bunlardan birisi Julianne Smith. 2014 yılında Obama’ya seslenen ve Türk yönetimi konusunda daha keskin davranmaya davet eden bir mektupta imzası var. Bir diğeri Brian McKeon. McKeon, YPG’nin merkezinde durduğu SDG’nin Suriye’de IŞİD’le mücadelenin temel unsuru olduğunu savunan, Türkiye’yi bu denklemde saldırgan bulan bir isim.4

Öte yandan, demokratlar tarafından gelen ve olası bir Başkanlık dönemini daha iyi yansıttığı düşünülebilecek isimler Biden’ın müttefik ve dost güçlerle ilişkileri yeniden güçlendirerek ABD’nin uluslararası etkinliğini arttırma düsturundan Türkiye için biraz daha farklı sonuçlar çıkarıyor.

Matthew Bryza, ABD ile Türkiye’nin bazı başlıklarda onları ayıran anlaşmazlıklardan çok daha önemli ortaklıkları olduğunu söylüyor. Ukrayna, Suriye ya da Kafkaslar gibi Rusya ile ilgili konularda Türkiye’nin önemine işaret ediyor, hatta bununla da yetinmiyor Türk SİHA’larını övüyor!5

Peki hangisi?

Bütün bunlardan başlıktaki sorumuza dönebiliriz.

Trump’ın 2020 seçimlerinden başkan olarak çıkmasının AKP iktidarı açısından en rahat sonuç olacağı doğru. Bununsa temelde tek bir nedeni var: Trump’ın zaferi AKP’ye geniş bir coğrafyada alan açan, onun elinden gelen tek şeyi, “oyun bozanlığı” oyunculardan dayak yemeden yapmasına olanak tanıyan boşluğun sürmesi anlamına geliyor. ABD için belirsizliğin, Çin’e yoğunlaşmak anlamında “müdahaleciliği” sürdürse bile özellikle belli bir coğrafyada ortalıkta görünmemenin devam etmesi yani.

Burada AKP ile onun geniş bir coğrafyada çıkarlarının bekçiliğini yaptığı sermaye sınıfını ayırmamak gerektiğini hatırlatalım. Trump – Biden ikileminin Türk iç politikası için anlam ve karşılıkları var ama doğrudan projeksiyonlar aramak mantıklı değil.

Ve Biden.

Biden’ın Türkiye’nin içinde yer aldığı bölgedeki olası açılımlarının AKP’yi ya da onun iktidarındaki kapitalist Türkiye’yi “hedef alacağı” görüşüne de pek itibar etmemek gerekir. Biden’ın, Türkiye’ye, onun AKP iktidarı altında oluşturduğu bölgesel politikalara zıt gitmek gibi bir tercihi olmaması için çok neden var. 

Öte yandan Biden’ın, bugün AKP iktidarının gündeminde olmayan bazı “yeni oyunlarla” sahne alması bekleniyor. 

Bunlardan en olası görüneni Suriye ve Kürt politikasına ilişkin. Türkiye’yi bir kez daha Kürtleri boğmak yerine onların hamiliğini yaparak ilerlemek yoluna çekmek isteyebilir yeni ABD yönetimi. Bunun bazı karşılıklarını da gündeme getirerek. 

Biden’ın şekillendirme olasılığı olan yeni Suriye/Kürt politikası Türkiye’de uzun zamandır dillendirilen kendi Kürt sorunundan kurtulmak karşılığında Kürt ulusallığının bölgesel etkinliğini artırmasına yol verme gibi bir karşılığı olabilir. Bunun AKP’ye verdiği rahatsızlıktan çok daha fazlasının PKK için söz konusu olabileceğini şimdilik sadece bir spekülasyon olarak not edelim.

ABD seçimlerinin AKP Türkiyesi’ne ve bölgesel etkinliğine olası etkisi konusunda ortaya atılacak her türlü toptancı görüşün yanlışlanacağını söyleyerek bitirebiliriz.