Başakşehir şampiyonluğa giderken: Yeni bir perde açılıyor

Medipol Başakşehir Kulübü, adım adım şampiyonluğa koşuyor. İBB adıyla başlayıp, Başakşehir ismi ile devam eden kulüp, himayecilik ve rantçılığın nasıl vücut bulabildiğini kanıtlayan en başat örnek olmayı sürdürüyor.

İsmail Sarp Aykurt

Uzun zamandır ertelemek durumunda kaldığı şampiyonluğa sadece 2 maç kadar uzak olan kulüp, bunca yıllık ve bitmek bilmeyen iktidar yatırımının sembolü olarak şampiyonluğu elde etmenin eşiğinde bekliyor. Başakşehir’in iktidar odağı bir takım haline gelmesinde son dönem yaşanan birçok gelişmenin etkisi olurken, takımın oynadığı futbolun sürekli bu siyasi gündemlerle gölgede kaldığı da açık. Burada şaşılacak bir şey yok, Başakşehir, iktidar ve futbol arasındaki ilişkide ve siyasetin futbola olan müdahalesinde en güncel ve başat örneklerden biri konumunda. 

Zirveye uzanan yol: Kuruluş miti yaratmak

“Başakşehir şu anda çok başarılı gidiyor. Tabii onunla da övünüyorum çünkü kurduğum takım. Başakşehir’i belediye başkanlığı dönemimde kurduk ve oradan tırmandı, buralara kadar geldi”. Erdoğan’ın bu açıklamayı yapmasının üzerinden çok geçmedi. Ancak Başakşehir ‘tırmanışına’ rağmen şampiyon olamadı ve ‘şampiyon olamayan en önemli iktidar yatırımı takımı olma’ unvanını aldı. 

Ancak bir belediye takımı görüntüsünden, iktidarın takımı görüntüsüne hızlıca transfer olan kulübü Erdoğan kurmamıştı. Önce tartışmalar burada düğümlendi. Kulübün öyle tarihsel bir kuruluş öyküsü yoktu. Ancak moda olan, her pazarlama nesnesi olan şey gibi bir öykü ve mit yaratmaktır. Başakşehir’in arayışında da bu vardır ve kulüp, siyasal iktidar eliyle bir hikâye yaratıcılığına konu edilmiştir. 

Siyasal iktidarın zorlama masallarından farksızdır.

15 Haziran 1990 tarihinde Nurettin Sözen tarafından gündeme getirilen bir belediye girişimidir kulüp. Kurucular arasında Erdoğan yoktur ama 1994 ile 2000 yılı arasındaki 6 yıllık periyotta kulübün üçüncü başkanlığı ona tahsis edilmiştir. SHP’li Nurettin Sözen, durumu şöyle açıklar: “Başakşehir, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Futbol Kulübü’nden koparılma bir takımdır. O dönem belediye başkanlığını ben yapıyordum ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi Futbol Kulübü’nü 1990 yılında ben kurdum”. 

Yani Başakşehir, İstanbul belediyeciliği hikâyesinde bir ayrışma, bir sapmayı anlatmaktadır.

Başakşehir, 2014 senesinde ayrışır ve ‘İstanbul Başakşehir FK’ ismi ile kurumsallaşır. Nurettin Sözen’in “Usulsüz bir şekilde benim kurduğum takımın ismini değiştirdiler. Başakşehir, hiçbir yetkilinin imzası olmadan sadece pazarlama için ve tamamen ticari amaçlarla koparılmıştır. Kanunsuz bir şekilde futbol takımının koparılması, o takımı benim kurduğum gerçeğini değiştirmez” ifadeleri belediye bünyesinde gerçekleşen ‘futbol darbesinin’ kısa bir özetini ortaya çıkarmaktadır. 

Başakşehir’in kuruluş dinamikleri, 6 senelik periyot içerisindeki ilişkileri, kadrolaşmaları, sponsorları ve yaymaya çalıştığı ideoloji olarak nettir. Sponsor ise devletin bizzat kendisi ve yakın sermaye gruplarıdır.

Değirmenin suyu ve belediye futbolunun seyir defteri

Ancak tüm bu sorunlara karşın ve bunların ötesinde Türkiye’de oynanan futbolun son dönemlerde daha da ‘parıldayan’ başat çıkmazlarından bir tanesi belediyecilik ve futbol arasında kurulan gayrimeşru bağ oldu. Belediyeciliğin futbola el attığı dönemlerden bugüne her ne hikmetse ‘siyaset üstü’ bir alan olarak algılanan futbolun belediyeler eli ile taşındığı kulvar gericiliğin, İslami kesim ve teamüllerinin futbol sahalarına adım atması olarak çoktandır somutlanmış durumda.

1980 sonrası dönemde belediyelerin futbol alanına girmesi ile başlayan süreç, ilçe ya da bölge takımlarına aktarılan kaynakların dışında belediye başkanlarının doğrudan kulüp başkanlığına da el koyması ile devam etmişti.

Özellikle 1984 senesinde ANAP’ın yerel seçimlerde önemli mevziler kazanması, futbola olan müdahalenin yeni boyutlarını ortaya çıkarmış oldu. İlk olarak ortaya çıkan ise 1984-1985 sezonundan itibaren yeniden başlatılan 3. Lig oldu. Bu kararla birlikte lige dâhil edilen, ‘kaynaksız’ kulüpler ile belediyelerin teması mümkün hale gelmiş, belediyeler ‘spora destek ve halkı spor ile kaynaştırma’ bahaneleri ile futbol ve kulüpler üzerinde tahakküm kurma yetkisi kazanmış oldular.

Başakşehir’e varacak olan sürecin doğum sancılarıdır.

Yeni modelleme, prototipini Ankara’da Melih Gökçek ve Keçiörengücü takımında bulur.  Ancak pek gecikmeden, takımın 1. Ligin kapısından dönmesi, 1990’larda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilen Gökçek’in dikkatini Ankaraspor’a çevirmesine yol açar. Sonrası ise malum bir süreç olarak, Ankaragücü faciası ve Osmanlıspor’a kadar süren bir ‘paralizasyon ve gericileştirme’ sürecine dönüşür. Bu sayede, halka spora dönük hizmet sunmak olarak yazılıp çizilen kulüp amaçlarının, çok da seyircisi olmayan politik bir aygıt olarak tasarlanmış “yapay kulüpler” inşa etmek olduğu sonucunu ortaya koymuştur.

Adında belediye olmayan ve doğrudan kuruma bağımlı gözükmeyen, ancak siyasiler tarafından palazlandırılıp 3. Lig içerisinden Süper Lig’e ‘ivedilikle’ yükselmesine çanak tutulan Kasımpaşa gibi kulüpler de, futbolda himayeciliğin nasıl da yerleşiklik kazandığını ‘diğer taraftan’ gösteren örneklerden olmuşlardır. 

Bu belediyecilik-futbol manevraları siyasal sahnede palazlanan Refah Partisi ile başka bir kimlik kazanmıştı 90’larda. Özellikle kimi gerici holdinglerin futbol arenalarında da fotoğraf vermek istemeleri sonucu şirketlerin kurulduğu kentin takımlarına yaptıkları yatırım ve sponsorluk, bir tanıtım ve ülke ekonomisinden pay kapma telaşına denk düşüyordu. Bunun o dönemlerdeki en önemli örneklerini ise Almanya’daki Türklerden toplanan paralar ile kurulan Endüstri Holding, Yimpaş ve Kombassan Holding oluşturmuştu.

Benzerlikler çoktur ve artarak devam etmektedir.

Kombassan Konyaspor, Yimpaş Yozgatspor gibi kulüpler ile girilen futbol sektöründeki bir diğer örnek, zamane takımı Kompen Ladikspor’dur. Yine Kombassan’ın desteğini alan bu kulüp, Konya’nın görece küçük denilebilecek ilçelerinden biri olan Ladik’e bir ‘modüler pencere fabrikası’ kuruyor ve kulüp 2000-2001 sezonunda profesyonel oluyordu. 

Buradaki ‘benzer’ ve dikkat çekici faktörlerden birisi ise Kompen Ladiksporlu oyuncuların şampiyonluk maçlarından sonra saha içerisinde topluca kıldıkları ‘şükür namazı’ oluyordu. Bu örnekler gün geçtikçe arttı. Anadolu sermayesinin futbol ‘merakı’ artmış, bazı kulüplerin başarısı adeta bir kent şovenizmi yaratmıştı. Bu yıllar diğer örnekleri de beraberinde getirdi. Nişantaşıspor, Ülker ve şimdiye uzanan yeni tür ‘projeler’ azalmak ne kelime, metastaz yaparak çoğaldı.

Bu projelerin en büyüğü ise Medipol Başakşehir oldu ve şampiyonluğa giden yol bu şekilde açılmış oldu.

Başakşehir neden şampiyon yapılmak isteniyor?

Medipol Başakşehir, en görünen yüzü ile bir iktidar ve sponsor takımıdır. Bu anlamda kulübün şampiyonluk kazanması iktidar için bir propaganda malzemesi olmakla birlikte sponsorların da kazanması anlamına gelecektir. Gerisi ise basittir, para akışının gelen şampiyonluk ile birlikte varacağı kişiler tanımlıdır. 

Başakşehir’in salt bir belediye kulübü olmaktan 2014 yılında çıktığı söylenebilir ancak belediyeden alınan yardım ve yatırımlar son döneme kadar devam etmiştir. Ayrıca Başakşehir’in bir ‘nepotizm takımı’ olduğu da pekâlâ söylenebilir. Nasıl ki sponsorlar iktidar desteğinin bir sonucu ise, iktidarın takımında da iktidarın kadroları yer alır. Kadrolaşma yalnızca kulüp yönetimi ve yatırımcılarına daralmamaktadır, futbolcu örnekleri de bu nepotizmin içerisinde yer almaktadır.

Arda Turan’ın, Emre Belözoğlu’nun Başakşehir kadrosunda yer almış olmaları sadece bir ‘durak’ olarak görülmemelidir. Başakşehir iktidar ve sermaye çevrelerinin kurduğu ve palazlandırdığı bir takım olarak ‘kendi gibi’lere yönelir ve bu sebeple Arda ve Emre’nin ‘ağabeyliği’ önemsiz değildir. Başakşehir, onlar için hem saadet zincirinin bir uğrağı hem de yabancı olmayan eğitim yuvasıdır! 

Başakşehir’in şampiyonluğu ise hiç kuşkusuz ki gecikmiş bir projedir. 

Gecikmesine rağmen, kulübün Avrupa’da boy gösterme imkânı beraberinde yeni projelerin gündeme alınmasını da getirecektir. Bunun içerisinde, kulüp mülkiyetinin ve kaynaklarının yeni pazarlara ve yabancı yatırımlara açılması, gerici siyasetin futbol üzerinden katmerlenmesi ve yeni kazanç kapılarının yaratılması vardır. 

Başakşehir bir sembol yaratmaya çalışmıştır ve şampiyonluk, bu iddianın ‘resmileşmesi’ için araç olacaktır. Bu sebeple, Başakşehir’in şampiyonluğunu ‘ama iyi takım sonuçta’ diye desteklerken ihtiyatlı yaklaşılmalı, şampiyonluğa zemin hazırlayan toplumsal, siyasal ve ekonomik şartlar dikkate alınmalıdır.

Proje ise şimdilik tutacağa benzemektedir ve futbolda yeni bir perde açılmaktadır.