Bankaların kârı sürekli artarken, personel sayısı neden düşüyor?

Bankacılık sektöründe sürekli artan kârların arkasında her geçen gün genişletilen sömürü mekanizması yatıyor. Çalışan sayısı düzenli olarak azalırken çalışan başına kâr artıyor. Pandemi günleri de “uzaktan çalışma”nın 7/24 çalışmaya dönüşmesi, yıllık izinlerin gaspı, birikime ve entelektüel performansa dayalı işlerin parça başı “danışmanlık” haline getirilmesi gibi yeni ve kuvvetli bir saldırı…

Haber Merkezi

2015 yılında uluslararası dolaşıma sunulan aşağıdaki grafiği, Türkiye’de finans sektörüne yatırım yapılmasını teşvik için hazırlanmış bir yatırımcı sunumundan alıyoruz. Hazırlayan bir uluslararası kuruluş ya da ülkenin en karlı kaynaklarını araştıran bir “düşman” değil. Bizzat dönemin T.C. Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı1 adlı resmi nitelikli, kendisini yabancı sermayeyi teşvik edici resmi organizasyon olarak nitelendiren bir kuruluş tarafından servis ediliyor.

“The Financial Services Sector in Turkey”2 adlı rapordaki bu çarpıcı grafik ile “Türkiye’de Bankacılık sektörüne yatırım yapın, çünkü emek neredeyse bedava” demenin kolay bir yolu bulunmuş. Verilerin bir kısmının 2012 yılını kapsadığını, bu yıl sonunda Avro/TL paritesinin ise 2,75 seviyesinde olduğunu belirtelim.3 2012 sonrasında TL bazlı ücret artışlarının yıllık tek haneli artışlarla aşırı baskılandığı koşullarda güncel 7,50 Avro/TL paritesi alındığında yaklaşık 3 katlık ilave bir “ucuzlama” olduğu söylenebilir. Türkiye’de 2001 öncesi nisbi yüksek kazançları budanan banka-sigorta emekçilerinin hem göreli hem de nominal olarak yoksullaşması bu şekilde kayıt altına alınmış ve uluslararası sermayeye bildirilmiş oluyor. Pandemi döneminde banka patronlarının bu yoksullaşmayı kayıtsız – şartsız arttırmaya çalışacağı açık.

Zaten aşağıdaki ikili grafik, olağan koşullarda dahi önümüzdeki yıllarda da bu eğilimin süreciğinin kanıtı olarak ilan edilmiştir. İlki Türkiye ve Avrupa için çalışabilir nüfusun gelişimini gösteriyor. İkincisinde bankacılık sektöründe istihdam edilebilir eğitim alanların sayısı yer alıyor.

Sektör büyüyor, çalışan sayısı azalıyor: İşin sırrı teknolojide değil

Potansiyel eğitimli ve yüksek işsizlik koşullarında mevcut emek stoğuna göre daha da ucuz olacak yeni ve genç işgücünün bu alanda önümüzdeki yıllarda da varlığını koruyacağı, dolayısıyla ücretlerin hep düşük kalacağı ayrıca ilan ediliyor. Sektör bu yılların çoğunda kredi, mevduat ve ürün satışları, komisyon gelirleri ve kâr açısından büyürken, yani daha fazla çalışıldığı ve üretildiği ortadayken aşağıdaki grafikte görülen çalışan sayısındaki azalma, yukarıdaki veriler ışığında değerlendirilmeli.4

100 bin kişiye düşen bankacı sayısı ise nüfus artışı ve işten çıkarmalar nedeniyle azalmaya devam ediyor:

Banka yönetimleri, gerek bu alana yönelik plansızca yetiştirilmiş ve yetiştirilmeye devam eden yeni ve genç, eğitimli emek gücünün, gerekse ülke genelinde artan işsizliğin yarattığı koşulları değerlendirip çalışan sayısını düşürdü ve kendi ifadeleriyle daha yüksek katma değer yaratmayı, adlı adınca sömürü oranını artırmayı hedefledi. Pandemi koşullarının tam da bu hedef için kullanıldığını, yakın gelecekte bu eğilimin artacağını söyleyebiliyoruz. Bazı finans kurumlarında çalışan sayılarının geçici stajyerleri de bordrolu sayarak oluşturulduğu için bu düşüş aslında daha dramatik boyutlarda.

Mevcut sayılar aynı kaldığında ve 2020 Ocak ayı kâr rakamı5 varsayımsal (yüksek kar artışının devamı ve enflasyon-kur etkisiyle) olarak mütevazı çarpanlarla yıllıklandırıldığında dahi çalışan başına karlılıktaki 2016 yılından bu yana süren hızlı artış eğiliminin artarak korunacağı ortaya çıkıyor. Ki sektörün 2001 sonrası fotoğrafındaki parlak rakamların arkasında da bu sürekli yükseliş var.

Yüzde 78’i lisans, yüzde 8’i yüksek lisans ve üzerinde eğitim derecelerine sahip mevcut kalifiye emek gücünün reel ücretlerinde yaşadığı azalışa, yapılmayan ya da düşük oranlarla geçiştirilen yıllık zamlara ve düşen ya da yok edilen prim ödemelerine tahammül gösteriyor. Çünkü banka yönetimleri sürekli genişleyen eğitimli yedek işgücü ordusu tehdidini, birbirleriyle açık koordinasyon halinde sürekli gündemde tutuyor.

Pandemi fırsatçılığı: Uzaktan çalışmadan fazlası 7/24 çalışma…

Aslında banka emekçileri, bulundukları bu zeminde gelecekte yaşanması olası yeni saldırıların işaretlerini zaten aldı. Daha pandemi sürecinin başlamasından 30 gün sonra neredeyse eşzamanlı olarak banka yönetimleri tarafından ilan edilen zorunlu yıllık izin kullanımının (halihazırdaki uygulamada personel büyük ölçüde bu izin süresi boyunca da çalıştırılıyor) Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında da devam etmesi, hatta bazı bankalarda 2020 boyunca tüm yıllık iznin bu periyot dahilinde zorla kullandırılması planlanmış bulunuyor.

Banka insan kaynakları (İK) birimleri tarafından, neredeyse bir “İnsan Kaynakları Tröstü” mantığıyla, kamu ve özel fark etmeksizin sektördeki tüm emekçilere eşzamanlı olarak yapılan bildirimlerde kullanılan üstten, saldırgan dilin ve alttan alta yayılmaya başlanan, yıllık ücretli izinlerin yerini zorunlu ücretsiz izin kullandırımlarının alacağının, işten çıkarmaların da bundan sonra uygulanacağının belirtilmesi de bu işaretlerden.

Bankacılar açısından önümüzdeki dönem mücadelelerini belirleyecek bir başka değişikliğin ise bundan böyle binlerce kişinin aynı binada birarada çalışmamasının patronlara yarattığı yeni fırsatlar olduğu söylenebilir. Banka yönetimleri, normalleşme adı verilen süreçte işgücünün yaklaşık üçte birlik bir kısmının sürekli evden çalışacağı yeni bir organizasyon yapısı kurmaya çalışıyor. “Uzaktan Erişim” ya da “Evden Çalışma” uygulamalarının sistemsel altyapısının iyice yerleştiği düşüncesinde olan banka patronları, operasyonel maliyetler olarak gördükleri ve halihazırda büyük ölçüde emekçiler üzerine yıkılmış bulunan yemek, elektrik gibi maliyetlerdeki düşüşün tadını almış ve bu uygulamayı sürdürecek görünüyor.

Belirtilen koşullardan dolayı işini kaybetme korkusu yaşayan banka emekçileri için bir koşulsuz itaat beklentisi döneminin başladığı, çalışma saatlerine yönelik ihlallerin, özellikle temel hukuk kuralları hiçe sayılarak sıklıkla görüntülü arama, online denetim çabalarının arttığı ve bazı uygulamaların zorunlu şekilde yükletilerek ve kullandırılarak bu denetimlerin sıradanlaştırıldığı görülüyor. Bu uygulamalara gelen henüz örgütlenmemiş tepkilerin, yakın zamanda bu uygulamalar bir kural haline getirildiğinde toplu karşı çıkış için organize edilmesi büyük önem taşıyor. Aksi halde açıktır ki planlanan, 7/24’lük bir mesaidir ve bu ajanda gizlenmeye gerek duyulmadan ilan edildi.

Yeni ve kuvvetli bir saldırı dalgasına hazırlık

Özellikle 2018 yılındaki kur şokundan bu yana proje finansmanı konusu yüksek tutarlı aktiflerde bozulma yaşanmasından sonra bu birimlerde çalışan kalifikasyonu yüksek emekgücünün bir çeşit alacak takibi ya da işi kılıfına uydurarak yapılandırma yapmaya zorlanan birer emir erine dönüştürülmesi ve sürecin tüm sorumluluğunun bu çalışanlara yüklenmesi çabaları bazı örneklerde toplu istifaya yol açsa da sürüyor.

Önümüzdeki dönemde inşaat, enerji ve turizm sektörlerinde daha yeni yapılandırılmış bu kredilerin tekrar yapılandırılması gündeme gelebileceğinden bu birimlerin de bir yapılandırma – kredi takip fonksiyonu şeklinde “idari” görevlere indirgenebileceği öngörülüyor. Gelen yaygın tepkilerden dolayı bu birimlere yönelik bir başka yapılandırma çalışmasının ise hem bu hem de benzeri bazı birimlerin danışmanlık mekanizması ile parça başına ya da kısa süreli çalışma şeklinde yeni, patron açısından çok daha karlı, düşük maliyetli iş modellerine dönüştürülmesi hedefleniyor.

Sonuç olarak, yıllardır bozulan çalışma koşulları nedeniyle üzerindeki baskı ve sektörü terk etme eğilimi artmış bulunan banka emekçileri, sektörel ve genel işsizlikteki artış, makro-ekonomik koşulların daha da bozulması, reel ücretlerin düşüşü üzerine Pandemi koşullarında geriye kalan son haklar olan yıllık izin, haftasonu tatili, prim gibi özlük haklarına yönelik saldırılara hazırlanmalıdır. Bu saldırıların şiddetini artıracak olması nedeniyle de banka emekçilerinin önünde bugüne kadar alışık olunandan çok daha zorlu geçecek bir dönem bulunuyor.

Zorunlu yıllık izin kullandırımı sürecinde görüldüğü gibi banka patronları alabildiğine pervasız ancak son derece örgütlü, koordine bir şekilde hakların budanması için planlarını hızla hayata geçiriyor. Belki de bu yazı kapsamı, denizin altından yukarıdaki gürültünün tarifi olarak nitelendirilebilir, ancak asıl fırtına kopmuştur ve bankacılar er geç bu fırtına ile suyun yüzeyinde yüzleşecektir. Bu nedenle finans emekçileri için artık en temel hakların tartışma konusu olduğu bugünleri en az banka patronları kadar koordineli ve örgütlü karşılamak hayati önem taşımaktadır.