Banka emekçileri anlatıyor: Giydiğimiz şık elbiseler aslında birer işçi tulumu

Covid-19 pandemisi birçok sektörde olduğu gibi bankacılık sektöründe çalışan emekçileri de olumsuz yönde etkiledi. "Biz görevimizin başındayız" mesajları ile şube çalışanlarının çoğunun risk altındaki şubelerde çalışmaya devam ettiği bu dönemde, evden çalışma olanağı tanınan genel müdürlük ve çağrı merkezi çalışanlarının ise çalışma koşullarında olumsuz anlamda bir çok değişiklik oldu.

Haber Merkezi

Bankalar pandemi sürecinde BDDK ve TBB'nin de yönlendirmesi ile patronları kurtarmaya yönelik harekete geçmişler, şirketlere ait kredileri erteleme, yapılandırma ve yeni kredilerin kullandırılmaya devam edilmesi gibi her türlü kolaylığın sağlanması için aksiyon almışlardı. Patronların kurtarılmasına tam destek veren bankaların, sıra çalışanlarına geldiğinde süreci bir fırsata çevirmeye çalıştıkları banka emekçileri açısından daha da görünür hale geldi.

Çalışma koşullarını, salgının etkilerini Finansbank, İş Bankası ve Denizbank'da genel müdürlük, şube ve çağrı merkezi gibi farklı birimlerde çalışan PE Banka Emekçileri Ağı'ndan emekçilerle konuştuk.

Bankalarda çalışanlara emekçi değilmiş de nispeten daha kurallı bir çalışma hukukuna sahip oldukları iddiasıyla ya da belki de sadece şık giyinip ofislerde çalıştıklarına dayanarak "orta sınıf" deniliyor. Siz kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

B: Hep öyle bilinir, fakat bir fabrikadan farksızdır. Giydiğiniz şık elbiseler aslında birer işçi tulumudur. Bunun farkına varmamanız için de ellerinden geleni yaparlar. Emekçi olmadığımız her an hissettirilmeye çalışılır. Farklı bir kültür dayatılır. Hedefler verilirken sanki "tatlı" bir yarış izlenimi yaratılır. Çoğumuz bu yanılsamaya kapılırız. Fakat tüm bunlar işin yürümesi ve daha fazla kar için nihayetinde. Ama bir gerçek var o da emeğimizi sattığımız gerçeği. Haliyle emekçiyiz.

Z: Bunu kabul etmiyorum. Orta sınıf ‘küçük burjuva sınıfı’ yüksek ücret alan ve lüks tüketimin içinde bulunan bir sınıftır. Banka çalışanlarının büyük bir kısmı düşük ücretler karşısında yüksek mesai saatleri ve hedef baskıları ile karşı karşıyadır. Giydiğimiz kıyafetler banka emekçilerini “orta sınıf” olarak yansıtabilir. Ama emeğimizin göz aradı edildiği ve yenildiği ortadır. Emekçiyiz ve hep öyle kalacağız.

N: 1980 sonrası bu tanım yaratıldı, 80 öncesi banka emekçileri güçlü bir örgütlenmeye sahipti ve sınıf bilinci güçlüydü. Şu an ise beyaz yakalı olarak tabir edilen çalışanlar arasında belki bankacılar en göze batanları olabilir. Bu konuda tam bir orta sınıf algısı yaratılmak istendi; düzene ses çıkarmayan, ne denirse onu yapan, hep yüzü gülen “örnek” bireyler. Ama işin aslı böyle değil tabii ki. Banka emekçileri ciddi anlamda baskı altında çalışıyor. Yaratılan bu orta sınıf algısı kırılıyor, en ufak bir hak kaybında bankacılar da artık bir araya gelmeye çalışıyor. Kollektif hareket etmenin önemini anlıyor bankacılar. Koca koca binalarda çalışan genel müdürlük personelleri emekçi olduğunun farkında artık. İlk krizde kapı önüne konan, ezilen, baskı altında çalışan bizleriz. Biz emekçiyiz emeğimizle kazanıyoruz, sınıfımız bellidir.

Sonuç olarak gün boyunca çoğunlukla bilgisayar başında değil misiniz? Nasıl değerlendiriyorsunuz iş yerindeki çalışma şartlarınızı?

Z: Çağrı merkezi olarak günde 9 saat çalışmaktayız. 45 dakika yemek molası ve 3’er kez 15 dakikalık molalar kullanmaktayız. Molalarımıza ve yemeğe tam zamanında çıkmak zorundayız, aksi takdirde mail ile açıklama yapmak zorundayız. Verilen sürelerde en ufak bir aşım olduğunda ise yine açıklama yapmak zorunda kalıyoruz. Evden çalışmaya geçilince de durum değişmedi, sürelerin kontrolü devam ediyor. Sanırım insan olduğumuz ve bizim de gereksinimlerimiz olabileceğini unutuyorlar. Ayrıca hedeflerimiz tutmadığı takdirde günlük olarak aranıp hesap veriyoruz. Yaşadığımız psikolojik yıpranmanın yanında çağrı merkezi çalışma koşullarından dolayı bir çoğumuz çeşitli meslek hastalıklarına da yakalanıyoruz.

N: Ciddi bir hedef baskısı var bankacılar hedef odaklı çalıştırılıyor. Bu hedefler aylık olarak bir çok kalem ürünü içerecek şekilde yükleniyor. Eğer hedefinizi tutturamazsanız o ay hesap vermek zorundasınız. Hedefler tutmadığında bu performans düşüklüğü sebebi ile işinize son verilebileceği anlamına da geliyor. Durum bu kadar net. İşsiz olma kaygısı ile çalışmak çok yıpratıcı.

B: Şubede sürekli insanlarla muhatabız, para alışverişi çok fazla oluyor, hedef baskısı da bir yandan. Yapılan en ufak hata tüm günümüze mal olabiliyor. Sürekli bir gerilim içinde mesaiyi tamamlamaya çalışıyoruz. Katılıyorum insan olduğumuzu unutuyorlar, fakat biz de unutuyoruz. Kendimize yabancılaşıyoruz. Ayrıca  bilgisayar başında çalışıyor oluşumuz diğer sektörlerde çalışan emekçilere göre daha ferah ortamlarda çalıştığımız yanılgısı yaratıyor. Fakat birçoğumuz meslek hastalıklarından muzdarip artık.

Özellikle şube ve çağrı merkezlerinde bankaların uygulamaları nedeni ile müşterilerin tepkisi doğrudan çalışana yönelebiliyor. Reklamlarda hep söylendiği gibi “Kendinizi çalıştığınız banka ailesinin bir parçası ya da mensubu” olarak görüyor musunuz?

B: Geçtiğimiz haftalarda geçici görevli olduğum şubede, güvenlik görevlisi arkadaşımızla bir müşteri arasında yaşanan gerilim sonrasında İK’dan güvenlik görevlisi arkadaşımıza, işini yapmaya çalışmasına rağmen, uyarı geldi. Zira müşteri kaybı, zor şartlarda çalışan emekçilerin durumlarından daha önemli onlar için. Haliyle çalıştığım bankanın bir parçası olarak göremiyorum kendimi.

Z: Kendimi çalışmış olduğum bankanın bir parçası olarak görmüyorum. Yaşadığımız salgın sürecinde tarafımıza yapılan satış baskısı günden güne artıyor. Çağrı merkezi çalışanları olarak haklarımızın yenildiğini  ve haklarımızı savunduğumuz da ise göz aradı edildiğini ya da yetkililer tarafından aranıp herkesin içinde bu şekilde konuşma diyerek sözlü uyarı aldığımızı da açıkça dile getirebilirim.

N: Şubede çalıştığım dönemde biz de şube çalışanları olarak kesilen masraflar ile ilgili müşterilerden tepki görüyorduk. Kredilerden her yıl düzenli alınan kredi limit tahsis ücretleri gibi müşteriden habersiz kesilen bir çok masraftan bizim bile haberimiz olmazdı, müşterilerin haklı şikayetlerini ve tepkilerini biz göğüslemek zorunda kalıyorduk ve bu ciddi bir stres kaynağıydı. Düşünsenize kesilen masraflardan haberimiz yok, iade isteyen müşterilere banka iade yapmıyor ve biz banka ile müşteri arasında kalıyoruz. Bu ve benzeri durumlarda bankanın bir parçası hissetmek mümkün değil.

Z: Evet kesinlikle. Müşterilerin bilgisi dışında yapılan sigortalar ve kesintiler çağrı merkezi çalışanı olarak bizi de büyük strese maruz bırakıyor.

Salgınla çalışma koşullarınız nasıl değişti? Siz neler yaşadınız bu süreçte? Uzaktan çalışmayla ofistekinden daha mı rahat çalıştınız?

Z: Covid-19 salgını nedeniyle bankanın bize sunduğu evden çalışma imkanı ilk başta bizim için moral kaynağı oldu, fakat evden çağrı alırken bir taraftan hak gaspına maruz kaldığımızın da farkına varmış olduk. Denizbank genel müdürlüğü çağrı merkezi olarak yemek sürelerimiz hatların yoğun olmadığı zamanlar da dahil 1 saatten 45 dakikaya düşürüldü. Ayrıca tarafımıza verilen PC’ler her gün 10 saat prizde durmaktadır, dolayısıyla elektrik faturalarımızda ciddi ölçüde artış oldu. Bankaya asgari  ücretle çalıştığımızı ve ödemede zorlandığımızı dile getirdik. Cevap olarak gerekli yerlere iletildi bilgisi verildi ve halen bir geri dönüş sağlanmadı, bu şekilde bizi başlarından savdılar.

N: Evden çalışmak ilk başta kulağa hoş gelse de, bu iki aylık süreçte çalışanların maruz bırakıldığı sıkıntıları yaşayarak öğrendik. Çalışma saatlerimiz uzadı, mesai bitince ekranı kapatıp çıkamıyoruz. Öğlen yemek molasını 1 saat kullanamıyoruz. Zaten evden çalışıyorsunuz, eve gitmek için bir ulaşım aracına binmeyeksiniz ya da öğlen yemek yemek için yemekhaneye inmeyeceksiniz, sıra beklemeyeceksiniz düşüncesi var. Onun için normalden fazla mesai baskısını hissediyoruz. İzin günlerinde toplantılara katılmamız talep ediliyor, yöneticimiz zaten evdesiniz bir yere gitmiyorsunuz katılın diyor. Ayrıca, evde uygun çalışma alanı olmayanlar için çalışma şartları uygunsuz bir durumda.  

B: Çalıştığım şube geçici olarak kapandı. Kurtarma Şubesi olarak tanımlanan bir şubede çalışmaya devam ettik. İki ekip halinde dönüşümlü çalışıyoruz. İnsana en azından bu da iyidir dedirtiyor, lakin sonrasında normale göre daha yoğun çalıştığını fark ediyorsun. Ben normalde gişede çalışıyorum, fakat bu süreçte benden diğer işlemleri de yapmamı beklediler. Ayrıca diğer bankalara göre nasıl da şanslı olduğumuzu duyduk her seferinde. Bir yandan şubedeki insan sirkülasyonu nedeniyle tedirgin olurken, bir yandan da hiçbir şey olmamış gibi hedef baskılarını üzerimizde hissediyoruz. Haliyle tüm bunlar insanın canını sıkıyor.

Banka emekçilerinin örgütlülük düzeyi nasıl? Patronların saldırısını püskürtmek için neler yapılmalı?

B: İş Bankası'nda bir sendikamız var. Fakat hiçbir şekilde biz emekçilerin hakları için mücadele yürüttüklerini görmedim. Avrupa'nın en büyük banka sendikası olmalarıyla övünürler, fakat bizlerden daha fazla fedakarlık beklerler. Banka emekçilerinin gerçek sorunlarıyla ilgilenmezler. Patronların saldırısını püskürtmenin en açık yolu şu ki, emekçilerin kendi haklarını korumak için patronlara karşı örgütlü bir şekilde bir araya gelmeleri. Şu anki durumda bu mevcut sendikalarla mümkün değil. Ancak, banka emekçilerinin söz sahibi olduğu bir mücadele örgütü ile mümkün olacaktır.

Z: Bankacılık sektörü marka değerlerini korumak adına özellikle sosyal medyadan gelen yorumlara çok değer veriyor. Sosyal medya üzerinden bankaya bildirdiğimiz çeşitli sorunlar konusunda olumlu geri dönüş alabildiğimiz örnekler oldu. Fakat bunları bireysel olarak yapabilmenin bir sınırı var. Şunu biliyorum ki hak verilmez hak alınır. Bu nedenle tüm çağrı merkezi çalışanların bir araya geldiği daha örgütlü bir hak arayışının daha etkili olabileceğini düşünüyorum. Fakat mevcut durumda çalışan arkadaşlarımızın bir çoğu bu duruma göz yumuyor, işlerini kaybetmemek adına susuyor. Nasıl mücadele edileceği konusunda fikirleri yok. Bu nedenle sesimizi daha çok duyurmalı, birlikte mücadelenin yollarını aramalıyız.

N: Eskiden bir araya gelmeye çekiniyorduk, acaba arkadaşım ne der nasıl karşılar diye düşünürdük. Şimdi bu ön yargılarımız azaldı. Artık banka emekçileri örgütleniyor. Kendi bankamda ve başka bankalardan emekçi arkadaşlarımızla bir araya geliyoruz, banka gündemlerine dair sözümüzü söylüyoruz, örgütleniyoruz. İş yerinizde kendinizi sıkışmış çaresiz hissetmek istemiyorsanız bir araya gelelim. Patronun baskısına ancak banka emekçileri olarak birlikte örgütlenip karşı gelebiliriz.