Bahar Sosyalizmle Gelecek

Benedetti ABD emperyalizminin müdahalelerine açık hale gelen Uruguay’daki yaygın hastalığın tanısını koyar: Örgütlü olarak hareket edemeyen bir toplum, dağılan bir devlet aygıtının ve sermaye düzeninin saldırılarını göğüsleyememektedir.

Kaya Tokmakçıoğlu

Uruguay, ABD tarafından desteklenen bir darbeyle burjuvazinin iktidarını güvence altına alan bir cunta rejimine 1973 yılında geçiş yaptı. Ülkenin büyük bölümünün en temel ihtiyaçlarının görmezden gelindiği, eşitsizlikleri daha da derinleştiren askerî yönetim yaklaşık 12 yıl sürdü. Bu süreçte çoğunlukla liseli gençlerle üniversite öğrencilerinin kurulu düzeni değiştirme arzuları ezilenlere önderlik edecek örgütlü bir solun yokluğunda başarısızlığa uğradı. Sonuç olarak cuntaya karşı girişilen herhangi bir örgütsüz başkaldırı hızlıca bastırıldı. Gazeteciler sık sık olguları haberleştirmek uğruna hayatlarını riske attılar, öğrenci toplantıları sakıncalı bulunarak denetlendi ve tüm “marjinaller” iktidardakilerin keyfiyetine karşı halkın gözünde savunmasızdı. Askerî yönetimin uygulamalarına karşı en ufak bir itiraz bile uzun tutuklamalar, hücre hapsi, bir kişi ya da ailesi için sürgün edilme ve hatta idam da dahil olmak üzere pek çok yaptırıma yol açabilmekteydi. Latin Amerika’nın en etkili yazarlarından biri olarak kabul edilen Uruguaylı Mario Benedetti bu süre zarfında tutuklandı, sürgün edildi ve idam edilmese de hapsedilen pek çok insanı tanımaktaydı.

Benedetti 1920 yılında, Uruguay’da ilerlemeci atılımların gerçekleştiği göreli bir barış ortamında dünyaya geldi. Reformcu Başkan José Batlle y Ordóñez’in siyasal yaşamı sona ermiş, içinde laikliği, kadınlar için boşanma hakkını ve işçileri göreli koruyan yasaları barındıran Batllizm’i Uruguay siyasetine miras bırakmıştı. Ülke “her şeyin güzel olacağı”, sosyal bir refah devletine doğru ilerler görünüyordu ve Benedetti’nin erken dönem yazdıkları (İşyeri Şiirleri ve Joyce’un Dublinliler’ine yanıt olarak kaleme aldığı kısa öykülerden oluşan Montevideolular) Uruguay orta sınıfının iyimserliğini yansıtıyordu. Fakat 50’li yıllarda Uruguay ekonomisi yokuş aşağı gitmeye başlarken sınıf karşıtlıkları keskinleşti ve öğrenciler ile işçilerin siyasal bilinci yükselişe geçti. Ülke protestolarla çalkalanırken, iktidarın baskısı giderek arttı. Benedetti’nin çalıştığı ve makaleler kaleme aldığı haftalık dergi Marcha (Yürüyüş) solcuların tartışma platformu haline geldi. Amerikan emperyalizmine karşı sesini gittikçe yükselten Benedetti Frente Amplio’nun1 1971’de kurulmasında aktif bir rol oynadı. Sonrasında Uruguay ordusunun 1973’te gerçekleştirdiği darbe ile hem Marcha hem Frente Amplio yasaklandı. Can güvenliğinden kaygı duyan Benedetti ülkeyi terk etti ve on iki yıl boyunca geri dönmedi.

Bahar Gelecek İddiasında Bir Roman

Mario Benedetti ilk elden tanıklıklarını kullanarak 1982’de sürgündeyken Kırık Köşeli İlkbahar’ı kaleme alır. Faşizmin kalpler ve zihinler üzerindeki etkilerini canlı ve etkileyici bir biçimde tartıştığı roman, ağırlıklı olarak Latin Amerikalı okurlarına ulaşır. Roman, kendini tekrar eden yedi farklı kategorik bölümden oluşurken, Benedetti’nin olay örgüsünü farklı açılardan ele almasını sağlar. Metin “Duvarlar Arasında” başlıklı, mekânı hapishane olan bölümle başlar. İsimsiz bir mahpus yalnızlığını düşünmektedir; duvarındaki su lekelerine bakarak hayaller kurar ve bir sahil beldesine yaptığı geziler dahil olmak üzere hayatının çeşitli anılarını aklına getirir. Serbest bırakıldığını düşünerek umutlu olmaya çabalar. Mahpus kendisini halktan biri gibi hissetmekte, hükümeti ve orduyu toplumun adalet arzusuna karşı kana susamış ve acımasızca davranan bir organizma olarak düşünmektedir. Okur metin ilerledikçe mahpusun ana karakter Santiago’ya dönüştüğünü gözlemler. Santiago, Benedetti’nin ve iktidara karşı gelen toplumsal katmanların sözcüsüdür:

“Bu gece yalnızım… Daha iyi düşünüp taşınıyorum. Gerçi seni düşünmek için kendime ayrı bir bölüm kurmama ihtiyacım yok. Bunun için dört yıl, beş ay ve on dört gün yeterli bir zaman değil mi diyeceksin? Ama seni düşünmek için bu zaman yeterli değil. Gerçekten. Şimdi sana yazma fırsatını değerlendiriyorum çünkü bu gece ay var. Ve ay, ilaç gibi, her zaman beni rahatlatıyor. Üstelik pek güvenilir olmasa da aydınlık sağlıyor. Aydınlığın ve kâğıdın önemi çok fazla çünkü bu günlerde elektriğimiz yok. İlk iki yıl boyunca ay bile yoktu, bu yüzden yakınmıyorum.”

“Yaralar ve Bereler” kocasının beş yıllık hapis cezası süresince hayatı önemli ölçüde değişen Santiago’nun karısı Graciela’yı tanıtır. Sekreter olarak tam zamanlı bir işte çalıştığı için dokuz yaşındaki kızı Beatriz ile geçirecek çok az zamanı olan Graciela, romanda kendine ait bölümler ilerledikçe daha az “düzeni bozulmuş, yolunu şaşırmış, güvensiz” hissetmeye başlar. Yazdığı mektupların yansıttığı üzere Santiago karısının aksine hassaslaşır. Graciela’nın bu süreçte büyük destekçisi olan birine çekilmesi sadece an meselesidir. “Don Rafael” bölümleri farklı bir şehirde gönüllü sürgünde yaşayan, eski bir yazar olan Santiago’nun babasını okura tanıtır. Baba “bugünün çocukları gerçek bir vatanın öncüleri olacaklardır,” diye düşüncelere dalmaktadır. “Beatriz” bölümleri anlatının akışında bir duraklamaya yol açarak bir çocuğun gözünden olan bitenin detaylarını verir. Santiago ve Graciela’nın kızları Beatriz babasını özlemekte ve özellikle evine dönmek istemektedir. Böylelikle babası onu Villa Dolores’teki Montevideo Hayvanat Bahçesi’ne götürebilecektir. “Diğeri” başlıklı bölümler Graciela’nın olası sevgilisini tanıtırken, “Sürgünler” Benedetti’nin sesinin en fazla duyulduğu pasajlara sahiptir. “Sürgünler” isimsiz bir yazarın, ordunun bir darbe gerçekleştireceği hakkında şifreli bir ileti almasıyla başlar ve söz konusu haber yazarla karısının kimi kitapları ve gazeteleri yakmasına yol açar. Bir sonraki bölüm, isimsiz yazarı Lima’da sürgün olan Mario Benedetti’yle özdeşleştirir; polis Benedetti’nin vizesini görmek ve Uruguay’daki cuntanın talimatları doğrultusunda onu sınır dışı etmek istemektedir. Arjantin’den ölüm tehditleri alan yazar Küba’ya gitmek ister, ancak onu Peru’dan Küba’ya götürecek bir uçak bulamaz. Uruguay’daki kaotik ortam “Sürgünler”in ileriki bölümlerinde Avustralya’ya, Meksika’ya, Bulgaristan’a, Almanya’ya ve Küba’ya yerleşmiş sürgünler aracılığıyla verilir.

Metnin sonuna yaklaştığımızda “Duvarlar Arasında” bölümleri yazarın uzun yolculuğu sonucunda hem gerçek hem simgesel olarak “Duvarların Dışında” (Türkçe çeviride “Duvarlar Arasında” olarak yanlış çevrilmiş olmakla birlikte) bölümüne bağlanır. 1980 yılına geldiğimizde anlatıcının ağzından şu satırlar dökülür:

“tuhafım yere basarken garipsiyorum/ neyse ki yağmur yağıyor yağmurla her şey üst üste geliyor ve şemsiye insanlığın paydası olan ortaklığa dönüşüyor/ en azından insanlık muhafaza ediliyor.”

Benedetti Kırık Köşeli İlkbahar’ı sadece Uruguay açısından kaleme almadığını itiraf eder. Roman 1960’lar ile 1980’ler arasındaki pek çok Latin Amerika ülkesinin deneyimlediği savaş ve barış süreciyle ilgili son derece dokunaklı bir sonla biter. Uruguay’daki ABD destekli sivil ve askerî yönetim, emperyalizmin arka bahçesi olarak kodlanan ülkeler arasındaki benzerliği vurgulamak açısından laboratuvar işlevi görür. Egemen sınıfın ya da askerî yönetimin tarafında olmayan herkesi etkileyen süreksizlik ve tehlike duygusu, toplumun ezilen katmanlarının âna odaklanıp geleceğe dair plan yapamamasına yol açar. “Duvarların Dışında”daki anlatıcının ağzından hapishanede geçirdiği beş yıldan sonra şu satırlar dökülür:

“ilkbahar ayna gibidir benimkisinin kırık bir köşesi var/ bu oldukça dolu olan beş yıldan sonra olduğu gibi muhafaza etmek kaçınılmaz olurdu/ ama kırık köşeli ayna nasıl işe yarıyorsa kırık köşeli ilkbahar da öyle hizmet ediyor.”

Benedetti Kırık Köşeli İlkbahar’da, yerle bir olmuş bir ulusal kimliğin ve paramparça yaşamların bir imgesini sunabilmek için fragmanlara ayırılmış, çok-perspektifli bir anlatı kullanmayı tercih eder. Romandaki dönüm noktası 1980’de gerçekleştirilen ve askerî diktatörlüğün meşruiyetinin sorgulandığı halk oylamasıdır. Benedetti, bu ânı Santiago’nun yaşlı babası Don Rafael aracılığıyla dile getirir:

“Halk oylamasına inanmıyordum, bana göre gülünç bir hile vardı. Ama sabahın üçünde uyandım ve kısa dalgayı açmak içime doğdu… HAYIR, ordunun önerisini bozguna uğratmıştı.”

Enkazı Kaldıracak, Yeniyi Kuracağız

Bu geçişle Kırık Köşeli İlkbahar’a bir umut dalgası hâkim olur. Santiago tahliye edilir ve ailesi yakında eve dönecektir. Benedetti iyimserliğini korur. Yeni bir toplumun ortaya çıkışını, şiddetli ve yıkıcı bir fırtınadan sonra şehrin yeniden inşa edilişine benzer şekilde dört gözle beklemektedir. Daha önce şehirde olanları restore etme veya yeniden üretme çabasındadır. Metinde inşa etmeye çalıştığı imge, şehrin enkazını üst üste yığılmış molozlar arasından kaldırma çalışmasıdır. İlk başta sade bir öneride bulunur: bozuk olan temel baştan ayağa yenilenmeli, temizlenmelidir. Bununla birlikte temele ulaşmak için tüm yıkıntıyı kaldırmak ona olanaksız gelir. Kültürel mirasta ve kolektif bellekte meydana gelen yıkımın kolaylıkla kaldırılamayacağının farkındadır. Aynı zamanda bir şair olan Benedetti’nin kullandığı metafordaki çelişki (enkazın kaldırılması ile kaldırılamaması arasındaki gerilim) şaşırtıcı değildir. Enkazın somutluğuyla onun belleklerde edindiği yer arasındaki çelişkinin yarattığı çağrışım gerçekleştirilecek mıntıka temizliğine birden fazla anlam yükler: mevcut kayıplara dair duyulan acı, ölüm ve sürgün; ülkeyi o güne kadar taşıyan harabeye dönmüş kurumlar; sözcüğün gerçek anlamıyla yerle bir olmuş bir kent. Tarihte yeniyi kurma işi hiçbir zaman durmaz, der şair:

“Bütün bu sarsıntı bizi uykusuz, tamamlanmamış, kısmen bomboş ve kâbuslarla bıraktı. Hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağız. Daha iyi ya da daha kötü, her biri bunu kendisi bilecek. İçeriden ve bazen dışarıdan bir tufan, bir lodos geçer üstümüzden ve hayatımızı yıkılan ağaçlar, çökmüş çatılar, antensiz teraslar ve enkazlar arasından buluveririz ve gün gelir bu yıkıntılardan çok azı kalır geriye. Çünkü yeniden inşa ederiz her şeyi. Elbette diktiğimiz yeni ağaçlar farklı yerlerde olacak ve serpilip büyümeleri zaman alacak. Üstelik enkazlar arasında hiç kimsenin yüreğinden ve aklından silemeyeceği yıkıntılar da olacak ama yeniyi kurma işi durmayacak.”

Benedetti ABD emperyalizminin müdahalelerine açık hale gelen Uruguay’daki yaygın hastalığın tanısını koyar: Örgütlü olarak hareket edemeyen bir toplum, dağılan bir devlet aygıtının ve sermaye düzeninin saldırılarını göğüsleyememektedir. Ülkenin gerçek kültürel kimliği yok olurken, ekonomik bunalım kitleleri daha fazla etkisi altına almaktadır. 60’lardan 70’lere geçerkenki Uruguay toplumunun örgütsüzleştirilmesine odaklanan Benedetti, aydınlar, öğrenciler ve emekçilerin zaaflarına odaklanmayı tercih eder. Sermaye düzeninin tahakkümüne, baskıya, sürgün edilmeye ve işkenceye sadece örgütlü bir toplumun karşı gelebileceğini vurgular. “Benden sonrası tufan” demeyenlerin kazanacağı bir Uruguay’da eşitlikçi ve özgür bir toplumsal düzenin bir gün mutlaka inşa edileceğine inancı tamdır.

  • 1. Sözlük anlamı Geniş Cephe olan Frente Amplio, Uruguay’da ağırlıklı olarak sol görüşlü politik partiler koalisyonuna verilen addır. Komünistler ve sosyalistlerin yanı sıra (Hıristiyan) sosyal demokratlar da koalisyonun üyesidir. Reformist addedilebilecek partilerin yanı sıra ideolojik olarak muhafazakâr olan partilerin varlığı cephenin “genişliğini” kanıtlar niteliktedir.