Babacan’ın 10 maddede sermayeye mesajı: At değiştirin, enkazı emekçilere daha iyi yıkarım

AKP iktidarı boyunca bütün kritik ekonomi politikalarında imzası bulunan Babacan, 10 maddeden oluşan bir çözüm önerileri paketi açıkladı. Öneriler, ülkeyi çöküşün eşiğine getiren politikaların bir tur daha tekrarından öteye geçmiyor. Babacan, sermayeye 'bir tur' daha vaat ederken, mevcut enkazı da emekçilere daha hızlı yıkma söz veriyor.

Haber Merkezi

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) tarafından "TL’nin eski değerine dönmesi" için yapılan 10 maddelik öneri listesi AKP iktidarının son iki yıldır uyguladığı “sermaye kurtarma paketi”nin yarattığı yıpranmaya oynuyor.

Siyasi iktidar 2018 yılında finansal yeniden yapılandırmalarla hız kazanan kurtarma paketi kapsamında kamu kaynaklarını bonkörce kullanarak enerji sektöründen finans sektörüne büyük batışları önledi ya da erteledi. Sürecin kamu borcunun artışı, Merkez Bankası kaynaklarının tekrarı zor bir şekilde ve büyük riskler yaratarak kullanımı gibi sonuçları oldu. Uluslararası sermaye, geleneksel büyük gruplar gibi bir hiyerarşi çalışırken, en büyük özel sektör bankaları başta olmak üzere finans sektörüne büyük kaynak aktarıldı. Gelinen noktada bir bölümü batıştan kurtarılanlar da dahil olmak üzere sermaye "normalleşme" istiyor.

Ali Babacan da daha büyük borç kaynaklarına erişim, sermayenin yağmasına açacak yeni alanlar vaat ediyor. Dünyanın ve Türkiye kapitalizminin mevcut dinamiklerinin bu vaatleri yerine getirmeye uygun olup olmamasından bağımsız, AKP’nin uyguladığı ekonomi politikalarının özünden milim uzaklaşmadan sermayeye, "Enkazı emekçilere daha iyi yıkma" mesajı veriyor. 

AKP'nin kurucularından, eski ekonomi bakanı Ali Babacan, partisi AKP'den geçtiğimiz yıl Temmuz ayında istifa etti. AKP'de 14 yıl MKYK üyeliği yapan ve partinin iktidara geldiği ilk yıllarda ekonominin başında bulunan Babacan, "Türkiye'nin bugünü ve geleceği için yeni bir çalışma başlatmak kaçınılmaz hale gelmiştir" diyerek Mart ayında DEVA'yı kurdu.

Babacan istifası sırasında da daha önceki dönemlerde yaptıklarını "2002 seçimlerinden sonra 13 yıl Bakanlar Kurulu Üyesi oldum. Bu süre içerisinde ülkemizin elde ettiği büyük başarılara katkı vermekten onur duydum. Görevde olduğum dönemlerde partinin kuruluş ilke ve değerlerini hem ülkemizde hem de dünyada inanarak savundum. Türkiye'nin tarihi dönüm noktalarında, doğruları için verilen büyük mücadelelerin bizzat içinde olmak benim için şeref oldu" diyerek gururla anlattı. 

Patron dostu Babacan'dan ekonomiye öneriler

Son günlerde Merkez Bankası'nın politikalarıyla ilgili tartışmalar sürerken Ali Babacan'ın kurduğu DEVA Partisi, "Türk Lirası'nın (TL) tekrar eski değerine nasıl dönebileceği" konusunda iktidara 10 maddelik bir çözüm önerisi sundu. TL'nin geçen yıl sonuna göre, Amerikan Doları karşısında yüzde 23, Avro karşısında ise yüzde 29 oranında değer kaybettiğini belirten DEVA Partisi şu açıklamayı yaptı.

"Türk Lirası bahsedilen dönemde gelişmekte olan ülkeler arasında en kötü performans gösteren para birimlerinden birisi olmuştur. Türk Lirası’nın yüksek değer kaybı yaşadığı ve istikrarsız olduğu dönemlerde yatırımcılar risk almak istememektedir. Bu durum, ekonomiyi yavaşlatmakta, yeni işlerin doğmasına engel olmakta ve hatta mevcut işleri azaltmaktadır. Covid-19 ile artan istihdam ve gelir kayıpları bu ortamda daha da derinleşmektedir.

Ekonomideki sorunların sebebinin sadece ekonomi politikalarıyla ilgili olmadığının altını çizmekte fayda görüyoruz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi yaşanmakta olan sorunları daha da ağırlaştırmıştır. Hukukun üstünlüğü ilkesinin yok sayılması başta olmak üzere, kurum ve kuralların zayıflaması, kişisel yaklaşımların baskın hale gelmesi yatırımcıların ve iş dünyasının geleceğe güvenle bakmasını engellemektedir. Bu sorunların üstesinden gelinmesi, ancak topyekûn bir siyasi revizyon ile mümkün olacaktır."

Babacan'ın partisinin 10 maddelik önerisi şöyle:

  • DEVA Partisi olarak 17 Mart ve 18 Nisan’da açıkladığımız önerileri içeren, içsel tutarlılığa sahip, teknik kalitesi yüksek ve güven veren orta vadeli bir program katılımcı bir anlayışla hazırlanmalı ve kararlılıkla uygulanmalıdır. Bu planda iç ve dış finansman dengelerine ilişkin gerçekçi ve tutarlı bir çerçeve ortaya konulmalıdır. Planda alınan olağanüstü mali ve parasal önlemlerin orta vadede nasıl normalleştirileceğine ilişkin yol haritasına da yer verilmelidir.
  • Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, elindeki tüm araçları enflasyon hedeflemesi, dalgalı kur ve serbest sermaye hareketleri anlayışına uygun, bağımsız ve etkin bir biçimde kullanmalıdır.
  • Merkez Bankası rezervlerini güçlendirecek her türlü dış finansman imkanını değerlendirme konusunda azami çaba gösterilmelidir.
  • Kamu bankaları vasıtasıyla şeffaflıktan uzak ve hedeflenen etkileri sağlamakta başarısız olan döviz müdahaleleri ivedilikle sonlandırılmalıdır.
  • Başta kamu bankaları olmak üzere tüm bankaları, fayda ve risk analizlerine dayanmadan ucuz ve kolay kredi vermeye zorlamaktan vazgeçilmelidir. Bu doğrultuda aktif rasyosu uygulamasına son verilmelidir.
  • Bütçe disiplinini sağlayacak mali kural hayata geçirilmelidir. Bütçe birliği, bütünlüğü ve disiplini yeniden tesis edilmelidir. Varlık Fonu gibi şeffaflıktan uzak uygulamalara son verilmelidir. Bunun yanında, bütçe açığının kontrolünde verimsiz kamu harcamalarının ve israfın kontrol altına alınması öncelikli olmalıdır.
  • TCMB bilançosunda yıllardır biriktirilen ihtiyati yedek akçe kalemi bütçe açığının finansmanında şeffaflıktan uzak bir biçimde kullanılmıştır. Covid-19 gibi ortaya çıkabilecek ani risklere kalkan olabilecek bu tarz tasarruflara yönelik keyfi uygulamalara bir daha başvurulmamalıdır.
  • Kamu yatırımları ve Kamu Özel Sektör İşbirliği uygulamaları şeffaflığı, katılımcılığı, yerindeliği ve etkinliği esas alan bir anlayışla yürütülmelidir.
  • TÜİK’e güçlü bir bağımsızlık kazandırılmalı ve yayınladığı istatistiklerin kalite ve güvenilirliği en üst düzeye çıkartılmalıdır.
  • Şahıs ve parti bazlı dar politik çıkarlar uğruna izlenen popülist politikalar bir kenara bırakılarak, kural ve kurum bazlı ekonomi yönetimine geçişi sağlayacak ve ekonomi yönetiminin kurumsal kapasitesini güçlendirecek düzenlemeler süratle hayata geçirilmelidir.

2015'e kadar AKP'li isimlerin vazgeçilmeziydi

1967 Ankara doğumlu Ali Babacan, ODTÜ'de endüstri mühendisliği okuduktan sonra Fulbright bursuyla ABD'nin Illinois eyaletindeki Northewstern Üniversitesi'nde işletme yüksek lisansı yaptı. 

Ankara'ya 1994'te dönen Babacan, tekstil sektöründe çalışan aile şirketinin başına geçti. Aynı dönemde Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek'e danışmanlık da yaptı. Bu sırada belediye projelerinin finansmanı için Dünya Bankası'nın yanı sıra çok sayıda banka ve kuruluşla pazarlık yaptı. 2001 yılında AKP'nin kurucu üyesi olan Babacan 22, 23 ve 24'üncü dönemlerde Ankara Milletvekili seçildi.

2002'de 35 yaşındayken Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak atanan Babacan, dönemindeki en genç kabine üyesi unvanını aldı. 2005 yılında Avrupa Birliği Başmüzakereciliği görevi de verildi.

Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle 2007'de boşalan Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturan, 2009'da Başbakan olduğu dönemde Erdoğan'ın yardımcılığını yapan Babacan, bu görevine Ahmet Davutoğlu döneminde de devam etti. 2015 yılından sonra ise kabinede aktif görev almadı.

AKP'li yıllara övgü: İki yılda enflasyon tek haneye indirdik

Babacan, Halk TV’de katıldığı bir programda AKP’nin ilk yıllarını bir başarı hikayesi olarak yansıtarak "AK Parti kendi eli ile inşa ettiğini, kendi eli ile yıkıyor" dedi. "2002-2004 yılları arasında Türkiye'nin çehresi çok hızlı şekilde değişti. İki yılda enflasyonu tek haneye indirdik" diyen Babacan "Bugün de ülkenin şartları çok kötü, ekonomik krizin tam ortasındayız. Yine özgürlükler sınırlandırılmış durumda, insanlar rahat konuşamıyorlar. Bir korku iklimi var" diye konuştu.

AKP hükümetlerinde 13 yıllık bakanlık döneminde yaptığı açıklamaların arkasında olduğunu söyleyen Babacan "O günlere dönün bakın bugün dönüp yine altına imza atabilirim. Fakat düşündüğüm her şeyi toplum önünde konuşmadım, çünkü bir yapının içindesiniz mümkün olduğunca o yapıyı korumak ve içinden düzeltmenin mücadelesini vermeye çalıştım ben" dedi.

Babacan'ın önerisi nereye işaret ediyor?

Babacan, 2018'e kadar AKP için ne gerekiyorsa yaptı. Bu nedenle Babacan'ın AKP icraatlarındaki sorumluluğunun tartışılması, Erdoğan'ın sorumluluğunun tartışılmasıyla eş değer. Babacan, AKP iktidarı boyunca uygulanan ekonomi politikaların mimarlarındandı, uluslararası sermaye ile ilişkilerde en etkili isimlerdendi. Erdoğan'a kritik kararlarında akıl verdi.

Söz konusu dönemde de emekçilere saldırı tam gaz devam etti. Özelleştirmeler başta olmak üzere kamu varlıklarının sermayeye açılması, ülkenin uluslararası sermayeye peşkeş çekilmesi Babacan eliyle yürütüldü. Ülke gericiliğe bu dönem teslim edildi. Bu nedenle Babacan'ın önerileri de AKP’ye karşı AKP içinden çare üretme çabalarına işaret ediyor.

DEVA Partisi’nin programında da son açıklanan 10 maddelik çözüm önerileri gibi "neoliberal politika seti"ne dönüş vurgulanıyor. Bu "politika seti"nde Merkez Bankası özerkliği, serbest sermaye hareketleri, serbest döviz kuru gibi unsurlar yer alıyor. 

2000’lerin dünyasının sermayeye sağladığı geniş hareket alanı 2008 krizi sonrasında daraldı. Su alan küreselleşmeyle birlikte Merkez Bankası bağımsızlığı, sermaye hareketlerinin serbestliği gibi kavram ve politikalar da hayli su aldı. Emperyalist ülkeler arasında artan rekabet, sermaye birikim süreçlerinde yaşanan sıkıntılar bir dizi tıkanıklığa yol açtı. Türkiye kapitalizminin yaşadığı sıkışma, siyasi iktidarın kapasitesizliğinden ziyade, uluslararası sermayeyle uyumlu bir çıkış planının ufukta belirmemesinden kaynaklanıyor. 

Babacan’ın parti programıyla ve son açıkladığı maddelerle 11. Kalkınma Planı ve devamındaki belgeler arasında müthiş bir uyum var. Düzen muhalefetinin diğer unsurları gibi Babacan da AKP iktidarının “keyfiyet”ten çok, “mecburiyet”ten saptığı yolu eleştiriyor. Son iki yılda bu “sapma”nın kimlere hizmet ettiğini görmezden geliyor. Merkez Bankası rezervlerini de aşan ölçekte kamunun olanaklarının sermayeyi kurtarmak için seferber edildiği gerçeği yokmuş gibi yapıyor. Babacan sermayeye eski koordinatlara dönüş sözü veriyor. Ancak Türkiye’nin sermaye cephesinden eski koordinatlarına dönüşün mümkün olup olmadığı tartışmalı. Tam da bu nedenle nasıl sorusunun yanıtı da verilemiyor. AKP’nin kendisi hem ideolojik düzlemde hem de uygulamalar boyutunda yoğun devlet müdahalesinin yanlış anlamalara yol açmaması konusunda çok titiz. Babacan başta olmak üzere düzen muhalefetinin tüm muhalifliklerini bu eksende "sermayecilik" yapmaya odakladıkları görülüyor. 

Bugün Merkez Bankası tarafından kullanılan enstrümanlara esin kaynağı oluşturan uygulamaların, daha da önemlisi bu konudaki cesaretin kaynağı 2008-2009 krizine, Babacan’ın yönetimde olduğu zamana uzanıyor. Babacan zaman zaman bu dönemle övünüyor. Yine Türkiye’nin ulaştığı ölçekle rekorlar kırdığı kamu-özel işbirliği projeleri de yine Babacan imzasını taşıyor. 

Babacan, bakan olduğunda 34 yaşındaydı. ODTÜ Endüstri Mühendisliği sonrası ABD’de bir işletme okulunda yüksek lisans yapmış, kısa bir iş deneyiminin ardından Ankara’ya dönmüş, 1994-2002 arasında babasının ev tekstili ticareti yapan şirketinde çalışmıştı. ABD’deki stajvari yatırım danışmanlığı sayılmazsa iş kariyeri esnaflıktan ibaretti. Sürekli öne çıkarılan okulları, bitirme dereceleri bir yana Babacan bakan olarak atandığında ne akademik açıdan ne de iş deneyimi olarak ekonomi yönetiminde sorumluluk üstlenebilecek bir vasfa sahip değildi. Ancak AKP’nin kadro, insan kaynağı yapısı göz önüne alındığında hem AKP kurmayları hem de AKP iktidarıyla yol almak zorunda olan sermaye çevreleri açısından iyi bir “kadro adayı” olarak görüldüğünü söylemek mümkün. 

Tabii ki, önce Başbakan, ardından genel olarak ekonomi yönetiminden açık ya da örtük sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül’ün özel olarak el verdiğini de hatırlatmak gerekir. Gül, Londra’dan finans çevrelerinde İslami Kalkınma Bankası gibi kurumlara AKP iktidara geldiğinde uluslararası sermaye tarafından tanınan bilinen tek kurmaydı, himayesi ve desteği de bu anlamda, özellikle ilk dönem açısından önemliydi.