Anneler gününde anneler ne ister?

Her insan gibi, 'olduğu gibi' kabul edilmeyi, kendisine alan açacak ailesinin ve arkadaşlarının olmasını, çalışırken, üretirken zihnini tamamen verebilmeyi ister… Hatta bazen kendini geri ister. Zihninde çocuğunun bugünü ve geleceğiyle ilgili endişelenmeden, kendi olabilmeyi ister.

Deniz Arık Binbay

2 yıl önce bir anneler gününde, "Anneler ne ister?" diye sormuş ve kendimce cevaplamıştım. Bu yıl hâlâ ve yine soruyorum. Bu sene koşullarımız da, gündemimiz de biraz başka olsa da ana hatları değişmedi. 

Önce belirtmeden geçmek istemem. “Anne” aslında teknik bir kavram, cinsiyetten ve doğurup doğurmamaktan bağımsız. "Çocuğa birincil bakım veren kişi" anlamında kullanılıyor. Ayrıca annelik, insanlık tarihinde üretim ilişkileri ve toplumsal işbölümü içinde önce ortaya çıkan sonra da yeniden ve yeniden üretilen bir kavram. Ama bugün ortaya çıkışını da, anne olup olmama kararını da bir kenara koyup hali hazırda olana odaklanacağım. Kendi zihnimdekine annelik yapacağım yani. Çünkü bugün öyle ya da böyle gündemimize girecek, birkaç telefon edilecek, mesajlaşılaşacak … 

Bugün sokağa çıkma yasağına denk geldiğimiz için çiçekçiler görmeyeceğiz her yerde belki ya da camekanlarda küçük ev aletlerinde indirim yazılarına denk gelmeyeceğiz. Ama internette televizyonlarda reklamlar aynı, mücevherler, blender, çiçek yolla vs… 

Annelerin ihtiyaçları, istekleri bunlar mı? Diyelim ki bunlar karşılıklı bir oyunda biraz gönüllerini okşuyordu salgından önce, peki şimdi?

Son 7 haftada anneler için neler değişti?

Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının ortaya çıkışıyla birlikte önce okullar uzaktan eğitime geçti ve çocuklar evlere kapandılar. Peki, onlara kim bakacaktı? Yarım yamalak bir karar… Anne babalar içinse her türlü ikircikli kalacakları kararları kendileri almaları gerekti... Çalışanlar için 65 yaş üstü yakınları bir seçenek olsa da, yakınlarına hastalık bulaştırma korkusu bekliyordu, anne babaları. İkisi de çalışan anne babalar için ise bir yakınları yoksa ya biri izin alacaktı ya da bakacak birinin bulunması gerekecekti. Yeni bir risk alınarak. 

Sağlık çalışanı olanlar ise ya çocuklarına sarılmadan aynı evin içinde köşe kapmaca oynayarak ama varlıklarıyla yetinerek ya da uzakta, hasretlerini çekerek geçiriyorlar bu süreci… Ücretsiz izne çıkarılan ya da işine son verilen emekçi anne babalar içinse evde geçim derdi, kaygı, mutsuzluk ve gerginlik var.

Çalışmayan anneler için evde daha çok çamaşır, daha çok yemek yetiştirme telaşı, daha çok bulaşık ve daha az alan… Sonucunda daha çok çatışma, daha çok ev içi şiddet… Tüm bunlardan çocukların da paylarını aldığını tahmin etmek zor değil. 

Ülkemizde kadınların çoğu çalışmadığı, ev ve çocuk işlerinden sorumlu oldukları için ve bu, hükümet tarafından da desteklendiği için okullar tatil edilirken çocuklara kimin bakacağı hiç söz konusu bile olmadı. Salgın, acil durum, hayati meseleler nedeniyle ikincil durumlar göz önüne alınmadı diye düşünsek de, hazırlanmak ve planlamak için Çin’den dünyaya hastalığın yayıldığının fark edilmesinden sonra hiç yoksa bir ay süremiz vardı. "Bize bir şey olmaz" rahatlığı ile plansızlıkla günü kurtarma alışkanlığı kol kola girdi ve çok kıymetli zamanları salgın ülkemize gelmeden kaybetmemize yol açtı. 

Bu düzenden başka bir şey beklemiyorduk, şaşırmadık ama sonuçta o yangında çocuklara kimin bakacağı gündeme gelmedi. Bazı çocuklar evde yalnız kaldılar. Bazı çocuklar erken büyüdü, kardeşlerine baktılar… Onları evde bırakıp giden annelere ne oldu? En hafifinden akılları evde kaldı, daha çok yetersiz hissettiler, daha çok kaygılandılar, belki çocuklarına eve döndüklerinde veremediklerini düşündükleri zamanı ve ilgiyi çikolatayla, alabiliyorsa oyuncakla ya da normalde yapmayacakları tavizlerle vermeye çalıştılar… Tüm bunların psikolojik sonuçlarını göreceğiz…

Kendi sağlıklarından ve çocuklarının sağlığından endişelendiler. "Ben hastalanırsam, biz hastalanırsak çocuğumuza kim bakacak?" diyenler, çocuklarını birbirine emanet edenler oldu. Kaybettiğimiz bir hekimin son mesajı, "Kızlarım küçük, sahip çıkarsınız değil mi?" oldu mesela. Kadın hekimler bir araya gelip ölen meslektaşlarının çocuklarını okutmak için bağış topladılar. 

Ne bugünümüzle ne çocuklarımızın geleceğiyle ilgili güvende hissetmedik, hissetmiyoruz. Bugün daha da çok.

"Bir annede anne olmasıyla birlikte en temel değişiklik nedir" derseniz, zihnindeki alanların dağılımıdır derim. Çocuk ve onunla ilgili meseleler zihninde çok büyük bir alanı kaplamaya başlar. Anne çocuğu önce kucağında sonra da zihninde taşımaya devam eder ve bu zamanla azalsa da hiç bitmez. İlk iki yıl belki de zihninin büyük çoğunu bebek ve onunla ilgili meseleler kaplar. Sonra yaşla birlikte biraz azalır bu alan ama anne olmadan önceki haline dönmesine imkân yoktur. 

Bu hep böyle olur mu? Eskiden böyle miydi? Değildi, en azından bu kadar değildi ve annelik sorumluluğunun da paylaşıldığı bir dünya kurduğumuzda böyle her şeyi düşünmek zorunda kalmayacağız. Ama şimdilik bunları konuşmaya ve bu koşullarda neler yapılabilir bakmaya devam ediyoruz… 

Anneler çocukları için ne ister? Çocuklarının şimdi ve gelecekte mutlu ve sağlıklı olmasını, güvende olmasını ister. İşinin ve huzurlu bir yaşamının olmasını ister. Çocuğunun yanında olmasını, iyi bir eğitim almasını, kendini geliştirmesini, zamanı geldiğinde de ayakları üzerinde durabilmesini ister. 

Devlet okullarının ödeneksiz ve olanaksız bırakıldığı, eğitimin dinselleştiği, çocukların doğdukları günden itibaren sistemin içinde ucuz işgücü olarak konumlanacakları hesaba katılarak, itaat ve ezber düstur edilerek şekillendirildikleri bir sistemde, anneler sırtını yaslayıp rahat bir nefes alabilir mi? Belki ancak görmezden gelirse, bilmezse, duymazsa… Belki, bir yere kadar… 

Ya da laikliği, bir parça daha fazla kültür sanat ve sporu, biraz daha iyi bir sosyal çevreyi satın almak için gönderilen özel okullarda, her ay taksitleri denkleştirme gerginliği de zihninde yer ederken anneler nelerden vazgeçer, nelere katlanır? 

Peki, anneler kendileri için ne ister?

Her anne için aynı değildir ama sanırım en çok kendilerine zaman ayırabilmeyi, sabaha kadar kesintisiz uyuyabilmeyi, sevdikleriyle özel zaman geçirebilmeyi, uzun yıllardır ertelediği, hayatına anlam ve keyif katan etkinliklerini yapabilmeyi, arkadaşlarıyla baş başa sohbet edebilmeyi, banyoda iki kez hesapsız şampuanlanabilmeyi, kapıda bekleyen ağlayan birileri olmadan tuvalette istediği kadar kalabilmeyi, bir kitabı başından sonuna okuyabilmeyi, çocukları emin ellerdeyken gönül rahatlığıyla dışarı çıkabilmeyi, bir annenin çocuğunu herkesten iyi tanıdığının kabul edilmesini ve anneliğine saygı duyulmasını, takdir edilmeyi, yargılanmadan dinlenmeyi, anlaşılmayı, sadece anne değil, bir kadın ve bir insan olduğunun farkına varılmasını, her insan gibi “olduğu gibi” kabul edilmeyi, kendisine alan açacak ailesinin ve arkadaşlarının olmasını, çalışırken üretirken zihnini tamamen verebilmeyi ister… Hatta bazen kendini geri ister. Zihninde çocuğunun bugünü ve geleceğiyle ilgili endişelenmeden, kendi olabilmeyi ister. 

Bu sene madem sokağa çıkma yasağı ayağımıza geldi, madem kargo çalışanlarını daha fazla yormak istemiyoruz, madem evdeyiz, anneler gününü farklı kutlayalım. 

Elimizde çok şey var, gönülden birbirimize verebileceğimiz. Hediye, minnettarlığı ve sevgiyi göstermek, gönülden vermek değil midir zaten? Hayır, eski bir kolye, bahçeden çiçekler ya da ev yapımı pastadan da söz etmiyorum. Evdeki işleri siz yapın ve bir yarım gün hediye edin ona, kendine bakacak, yatakta dönüp duracak, hayaller kuracak, oturup kitap okuyacak, yazılar yazacak, ya da eski fotoğraflara bakacak zaman hediye edin. Hatta büyük düşünün, bütün günü ve geceyi verin. En sevdiği şarkıları çalın söyleyin beraber. 
Ya da sadece dinleyin uzun uzun. Sözünü kesmeden, oflamadan, sorup merak ederek, anlattırın: kendisini, hikâyesini, sevdiklerini, özlemlerini, hayallerini… Bakın, o zaman bir insan göreceksiniz, aklına neler neler gelecek… En sevdiği müziği koyup dans edin beraber. Bir alan açın… 

Dostlarıyla sohbet edebileceği bir akşamüzeri ayarlayın mesela. Bir çalgı hediye edin ya da. İstediği çalgının kursuna yazdırın. Masaj yapın O’na bir yarım saat. Çocukken oynadığı oyunları sorun, birini oynayın beraber. Uzaktaysa görüntülü konuşmada yapın bunları, çok zor değil ki… Siz o anneyi daha iyi tanıyorsunuz, değil mi? Hani o ne seviyorsa, onu ne canlandıracaksa yapmasına olanak sağlayın… Anneler de, anneliklerinden çok insan olduklarını hissetsinler… 

İnsan ürettikçe canlanır, mutlu olur. Üretmesine ve kendisini hissetmesine imkân tanıyın, belki de çok (hem de çok) uzun zamandır buna fırsatı olmamıştır.

Anneleri destekleyen elleriniz dert görmesin!

Anneler, günümüz kutlu olsun!