ANALİZ | Almanya’da süper seçim yılı ‘yeşil’ renk mi olacak?

Her iki eyaletteki seçimler kendi içlerinde önem taşımakla birlikte, sonbaharda yapılacak federal seçimler sonrası kurulması muhtemel koalisyon hükümetleri için bir ön test olarak kabul ediliyor.

Haluk Arıcan

Pazar günü Almanya’nın güney-batısındaki iki eyelette Baden-Württemberg (BW) ve Rheinland Pfalz’da (RF) eyalet seçimleri yapılırken, Hessen eyaletinde de yerel seçimler gerçekleştirildi.

Hessen’deki seçim sonuçları, eyalet seçim yasasının oldukça karmaşık olması nedeniyle henüz netlik kazanmazken, diğer iki eyalette sonuçlar genel olarak belli oldu.

Rheinland Pfalz’da sosyal demokratlar, önceki seçimde olduğu gibi bu seçimden de birinci parti olarak çıkarken, liberaller ve Yeşiller Partisi´yle olan koalisyonun büyük bir ihtimalle sürdürüleceği öngörülüyor.

Baden-Württemberg eyaletinde de, 2016 seçimlerinde olduğu gibi, Winfried Kretschmann başkanlığındaki Yeşiller Partisi oylarını artırarak birinci parti konumunu sürdürdü. Bu eyalette de, Yeşiller öncülüğünde farklı koalisyon olasılıkları olmakla birlikte, Yeşillerin muhafazakâr CDU partisiyle koalisyonu sürdürmesi bekleniyor.

Her iki eyaletteki seçimler kendi içlerinde önem taşımakla birlikte, sonbaharda yapılacak federal seçimler sonrası kurulması muhtemel koalisyon hükümetleri için bir ön test olarak kabul ediliyor.

Yeşillerin durdurulamayan yükselişi

Eyalet seçimleri öncesi Almanya genelinde ilgi Baden Württemberg, özellikle de 2011’den beri Yeşillerin ilk ve hâlâ tek eyalet başbakanı olan Kretschmann üzerinde yoğunlaşmıştı.

Muhafazakâr bir eyalet olarak bilinen BW, 2011 yılına kadar tam 57 yıl boyunca CDU’nun başında olduğu farklı koalisyon hükümetleri tarafından yönetildi.

Buna rağmen, yapılan bir kamuoyu araştırmasına göre, eğer Kretschmann ile CDU’nun BW lideri Eisenmann arasında doğrudan bir seçim yapılacak olsaydı, CDU seçmenlerinin yüzde 70’i Yeşil Kretschmann’a oy vereceklerdi. 

Hükümeti 57 yıl boyunca aralıksız elinde tuttuğu eyalette oldukça köklü kurumsal bağlantılara sahip olan CDU, Yeşillerin toplam 15 bin üyesine karşılık 60 bin üyeyle, çok daha güçlü bir örgütsel yapıya sahip.

Mercedes-Benz otomotiv firmasının merkezinin bulunduğu eyalette Yeşiller Partisi´nin Kretschmann başbakanlığında 2011 yılında hükümet kurması, muhafazakârların bir kısmı tarafından kaosa yol açacak bir gelişme olarak görülürken, aradan geçen on yılda, artık bu kesim de Kretschmann sonrasının bir kaosa yol açabileceği kaygısını yaşıyor. 

Muhafazakâr olarak bilinen bir eyalette, yukarda sayılan verilere rağmen CDU’nun başarılı olamamasının en önemli nedeni, Kretschmann faktörü.

Muhafazakârların kapısını açan maymuncuk mu, yoksa... 

Yakın çevresinin kısaca ‘’Kretsch’’ (Kreç) diye seslendiği Kretschmann’la Yeşiller, bir önceki seçimlerde aldıkları rekor oy oranından (% 30,3) daha fazla bir oranla seçimlerden birinci parti olarak çıkmakla kalmadılar, faşizan AfD partisinin 2016 yılında doğrudan oylarla kazandığı Mannheim ve Pforzheim’daki vekillikleri de büyük bir farkla kazandılar.

Alman kamu kanalı ARD’nin ana haber bülteni Tagesschau (günlük 12 milyona yakın ortalama izleyicisi var) Baden Würtemberg seçimlerinden sonra Kretschmann hakkında şunları yazıyordu: ‘’(Kretschmann) Muhafazakâr güney batıda inançlı bir Hristiyan olarak, pragmatik siyasetiyle iyi bir yer tuttu. Kendisini otomotiv sektörüne uyarladı ve yeşil iklim politikasını ise daha çok küçük adımlarla uygulamaya sokuyor.’’

Son eyalet seçimlerinin gösterdiği gibi Kretschmann merkez sağdan, faşizan sağa kadar geniş bir sağ seçmen kitlesine seslenebiliyor. ‘’Sol’’ duyarlılıkları olan seçmen de zaten ‘’tıpış tıpış’’ gidip oyunu veriyor. 

Yeşiller Partisi de seçim kampanyasını Kretschmann adını öne çıkartarak yaptı. Adaylar yerelliklerde seçim sloganı olarak ‘’Kretschmann için’’i kullanırken, Kretschmann da ‘’Beni tanıyorsunuz’’ sloganını seçmişti.

Eyaletteki büyük tekeller de Kretschmann’ı tanıdıkları için ona tam destek verdiler. Alman sermayesinin en güçlü kesimi olan otomobil sektöründe, çevre dostu teknolojilerin bu sektörün rekabet gücünü arttırdığı biliniyor.

Kretschmann Bavyera eyaleti başbakanı CSU’lu Markus Söder ile de çok iyi ilişkilere sahip. CDU’nun Bavyera eyaletindeki kardeş partisi olan CSU (Bavyera’da CDU seçimlere girmiyor), merkez partiler içinde ‘’en muhafazakâr’’ parti olarak tanınıyor.

Kretschmann ‘’CSU’ya hayran olduğunu’’ söylemekten çekinmezken, CSU’nun eski Başkanı Horst Seehofer de daha 2017 yılında ‘’Kretschmann’la hemen yarın bütün Almanya için ittifak yaparım’’ derken, Söder’in de Kretschmann’dan sıkça övgüyle bahsettiği basında yer alıyor. 

Federal Şansölye Merkel’in aktif siyasetten çekilme kararı sonrası, onun yerini dolduracak güçlü bir siyasi figür çıkaramayan CDU partisi ise, yolsuzluk skandallarıyla çalkalanıyor. Son eyalet seçimlerinde oy kaybetmesiyle CDU’nun genel seçimlere kadar bu düşüşü tersine çevirmesi zor görünüyor. Bu durumda, genel seçimlere birlikte katılan CDU ve CSU'nun şansölye adayı olarak Bavyera Eyaleti Başbakanı Söder’in adı, CDU’lu bir adaya göre daha sesli olarak dillendirilmeye başlandı.

Kretschmann’ın 72 yaşında olduğu ve eşinin hastalılığı hesaba katılırsa, Berlin’de bir görev alması beklenmiyor. ‘’Kretsch’’ asıl olarak, kendisiyle aynı dalga boyunda hareket eden Yeşiller’in Eş Başkanı Robert Habeck ile Söder’in görüşme aşamasına gelmeleri durumunda, olası koalisyon görüşmelerini hızlandırarak başarıya ulaştıracak bir katalizör rolü oynayabileceği belirtiliyor.

Yeşilller Partisi içinde çok küçük bir grup, Sol Parti ve SPD ile kurulacak bir koalisyona sıcak bakarken, parti üst yönetiminin açık Atlantik yönelimi (ABD ve NATO’ya destek, Rusya ve Çin’e karşı sertlik ve kışkırtma stratejisi), CDU-CSU partileriyle kurulacak olası bir koalisyon modeline daha yakın durmasına neden oluyor. 

Yeşillerin sonbahardaki federal seçimlerde birinci parti olarak çıkma olasılığının güçlenmesiyle, ilk kez Yeşiller partisinden bir siyasetçinin Almanya Şansölyesi olması da gündeme geldi.

Yeşiller partisinin bu durumda nasıl bir siyaset izleyeceğini anlamak için SPD ile küçük ortak olarak kurdukları koalisyon hükümetindeki hizmetlerine bakmak yeterli.

Çevre hareketinden sermaye çevrelerinin hareketine: Yeşiller

‘’Batılı sanayi toplumlarının ekolojik temelde yeniden yapılandırılmasına Almanya ve Avrupa adına katkı koymak üzere sorumluluk almak’’ olarak tumturaklı cümlelerle ifade edilen, ‘’Düzeni yıkmak kolay değilmiş, o zaman nimetlerinden hemen ve bolca yararlanalım’’ düsturu , ancak hükümete girmekle mümkündü. 

Yeşillerin bu arzusu, sosyal demokrat SPD ile 1998-2005 yılları arasında kurdukları koalisyon hükümeti döneminde gerçekleşti. Yeşillerin düşü, hem Alman emekçileri açısından hem de Yugoslavya halkları için bir kabus oldu.

Bu dönemde Hartz 4 Yasaları olarak bilinen, emekçilerin sosyal haklarına dönük büyük saldırıyla, işçi sınıfının yüz küsur yıllık sosyal kazanımları yerle bir edildi. İş yasaları gevşetilerek, güvencesiz, düşük ücretli işlerin önü açıldı. Bugünkü salgın koşullarında zararı daha açıkça gözüken, genel sağlık hizmetleri kısıtlandı ve sermayeye açıldı. Tekellere büyük vergi indirimleri sağlandı.

''Sol'' olarak kabul edilen bu iki düzen partisinin sermaye dostu politikalarının etkisi yıkıcı oldu. SPD ile Yeşiller arasında sıkışan sendikaların düzenledikleri protesto mitinglere katılan milyonlarca emekçi, evlerine daha büyük bir umutsuzlukla döndüler.

Gelecek perspektifi, değiştirme gücü kalmayan, her an daha da yoksullaşma korkusu altında solcu saydığı partilerden umudunu kesen kitlelerin bir bölümü, süreç içinde faşizan partilerin söylemlerine açık hale geldiler.

Alman Ordusu’nun anayasa ve dönemin başbakanı Schröder’in geçtiğimiz yıllarda itiraf ettiği gibi uluslararası hukuğa açıkça aykırı bir şekilde Yugoslavya’ya saldırısına imza atanlar da SPD ile Yeşiller partisiydi. 

Winfried Kretschmann: Her daim sola düşman

Kretschmann siyaset hayatına KBW (Batı Almanya Komünist Birliği’nde) başladı. 

Sovyetler Birliği ve Demokratik Almanya’yı revizyonist olarak değerlendiren hareket, o dönem kendisini maoist olarak tanımlayan birçok benzeri örgüt gibi ‘’Sovyet emperyalizmine’’ karşı, ‘’kötünün iyisi’’ ABD ve NATO’ya destek veriyordu. ABD karşıtlığı, Uganda’da ABD bayrağından yapılma donunu göstererek tepki veren devlet başkanı İdi Amin destekçiliği gibi absürt örneklerden ibaretken, Kamboçya’da Pol Pot sempatisinden, Afganistan’da mücahitlere verilen desteğe kadar şaşmaz bir anti sovyetik politika izleniyordu. 

O dönemki KBW’lilerin doğa sevgisi, diğer sol örgüt üyelerini ağaç dallarında sallandırma tehdidinden öteye henüz geçmemişti.

1977 yılında ''Alman Sonbaharı'' olarak bilinen ve hapisteki Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun önde gelen üyelerinin öldürüldüğü dönem sonrası akılları başlarına gelen-getirilen kendiliğindenci ''radikal sol'' gruplar, düzen sınırları içinde yer aramaya başladılar. Böylece 70’lerin sonunda oluşmaya başlayan yeşil oluşumlara katıldılar. KBW kısa sürede bu harekete yönelirken, Kretschmann da bu dönem Yeşillere katıldı. Eski KBW üyeleri, kısa sürede yeşil hareket içinde kilit noktalara yerleştiler.

KBW’den Yeşillere 40 küsur yılda Kretschmann ve benzerleri bir çok konuda çok büyük değişim geçirirken, en keskin oldukları dönemde de, günümüzde de sola ve sosyalizme düşmanlık konusunda hep tutarlı kaldılar.

2010 yılında muhafazakâr Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung gazetesinde Kretschmann’la yapılan bir röportajda, o dönem kendisini CDU ile koalisyon talebi nedeniyle eleştiren partili arkadaşlarına şunları söylüyordu: ’’Gençken, hatta o zamanlar sol radikaldim, radikal bir eşitliğe olan idealim de kontrolsüzdü. Bunlardan kurtuldum.’’ Söyleşinin devamında ise Yeşillerin solculuğuyla ilgili yanılgıya yer bırakmayacak netlikte bir değerlendirmede bulunuyordu: ‘’Sol-sağ şemalara fazla değer vermiyorum ... (Yeşiller) sol değil, sosyal bir projedir.’’

Kretschmann siyasi ve kişisel çizgisiyle, Yeşillerin en tipik bir temsilcisi. Ne az, ne çok; her şeyiyle Yeşil tipolojinin en canlı, açık sözlü ve kıvamında bir örneği...