ANALİZ | ABD'nin 'Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Rehberi’ ne anlatıyor?

Prof. Dr. Mustafa Türkeş soL için ABD'de Biden yönetiminin 'Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Rehberi'nin ne anlattığını aktardı ve analizini yaptı.

Mustafa Türkeş

Biden yönetimi, henüz Ulusal Güvenlik Strateji Belgesini yayımlamadı; üzerinde çalıştıkları o belge yayımlanana kadar “Amerika’nın Avantajlarını Yineleme: Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Rehberi” başlığı ile ön-ara bir strateji belgesini 3 Mart günü duyurdu.

Söz konusu belge dört bölüme ayrılmış: Giriş, Küresel Güvenlik Manzarası, Ulusal Güvenlik Önceliklerimiz ve Sonuç başlıklarından oluşuyor.

Ayrıca, imzaladığı belgenin başına yerleştirilen önsözde, Biden, izleyeceği stratejiyi meşrulaştırmak için Amerikan halkına sesleniyor.  Belgeye yerleştirilen önsöz belgenin içeriği kadar önemli. ABD halkına seslendiği önsözde, niçin ABD’nin küresel düzlemde öncülük etmesi gerektiği, ABD’de refahın sürdürülebilmesi için ABD yönetiminin müttefikleri ile birlikte Amerikan öncülüğünde düzenin çalışır hale getirilmesinin elzem olduğunun altını çiziyor. Restorasyonun kolay olmayacağını, öncelikle diplomasi, gerektiğinde güç kullanarak müttefikleri ile birlikte ABD öncülüğünde liberal düzenin yeniden inşa edilmesine çalışacaklarını, bu belgenin amacının, Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi yayımlanana kadar hem ABD kurumlarında çalışanlara hem de ABD’nin müttefiklerine kendilerini ABD yönetiminin izleyeceği stratejiye uyumlu hale getirmeleri için geçici-ön rehber oluşturmasının hedeflendiği belirtilmektedir. “Bugün, Amerika’nın dünya ile nasıl angaje olacağına dair vizyonumu iletmek için bu ara rehberi yayımlıyorum” diyen Biden, “bakanlıkların, kurumların, aktörlerin kendilerini bu rehbere uyumlu hale getirmelerini sağlamak üzere bu belgeyi yayımladığı”nın altını çiziyor.

Biden’in önsözü dikkatli okunduğunda, ABD yönetiminin kavramın kendisini zikretmeden emperyalizme niçin başvurulduğu, bundan böyle sistemi nasıl çalıştıracağının resminin çizildiğini görmek mümkün. Amerikan sermayesinin dünyanın başka yerlerine yatırım yapmasının Amerikan halkının işine nasıl yarayacağı anlatılarak izleyecekleri strateji meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

‘Kendinizi hazırlayın’ mesajı

Biden yönetimi izleyecekleri emperyalist politikanın ön strateji belgesini müttefiklerinin gözüne sokarcasına açık bir dille ifade etmektedir.

Ortalıkta saklı, gizli iç ve dış güçler yok, ABD yönetimi, yalnızca ABD’de bulunan kurumlara, Pentagon ve hariciye bürokrasisine, sermaye tekellerine seslenmiyor, aynı zamanda dünyanın değişik bölgelerinde bulunan müttefiklerine stratejime uyumlu hale gelmek için kendinizi hazırlayın mesajı veriyor.

“Amerika geri döndü. Diplomasi geri döndü. İttifaklar geri döndü. Geçmişe değil, geri dönülmez bir şekilde geleceğe ve gelecekte ne elde edebileceğimize bakıyoruz” diyor.

Bakalım kimler durumdan vazife çıkaracak! Kimler kendisinden istenmeden dahi ABD yönetiminin yanında yer almak için takla atacak?

‘ABD'nin kaderi kıyılarımızın ötesiyle bağlantılı’

Dört bölümden oluşan geçici belgenin giriş bölümünde karşılaşılan sorunun büyük olduğu fakat üstesinden gelinebileceği üzerine iyimser bir kanı oluşturulmaya çalışıldığını söylemek mümkün.

ABD’nin karşılaştığı sorunlar ve avantajın tanımlandığı özet bir giriş paragrafında ana sorun şöyle tanımlanmakta: “Bugün, Amerika’nın kaderi kıyılarımızın ötesindeki olaylarla ayrılmaz bir biçimde bağlantılı. Küresel salgın, acıtan ekonomik kriz, adil olmayan ırkçılık, derinleşen acil iklim sorunuyla karşı karşıyayız. Yükselen milliyetçilik, gerileyen demokrasi, Çin, Rusya ve diğer otoriter devletlerle yaşanan rekabet ve hayatımızı her yönüyle yeniden biçimlendiren teknolojik devrimle karşı karşıyayız. Benzeri görülmemiş zorluklar olduğu gibi, aynı zamanda eşsiz fırsatların bulunduğu bir zamanda yaşıyoruz.”

Liderliği yeniden canlandırmak

ABD’nin iktisadi ve “eşsiz donanıma sahip askeri gücü”nden yararlanarak, ABD yönetiminin görevinin “yurtiçinde daha iyi bir yapıya kavuşarak, yurtdışındaki liderliğini yeniden canlandırarak… her türlü zorluğun üstesinden gelebileceği ve yenilenmiş bir güç olarak liderliğini sürdürmesinin” mümkün olacağını ileri sürülmektedir.

Küresel Güvenlik Manzarası başlığı altında siber güvenlik sorunlarından, göç ve salgın hastalıklarla mücadeleye kadar birçok sorunda hiçbir ulusun tek başına sorunlarla mücadele edemeyeceği, dolayısıyla sorunlar karşısında duvar inşa etmek yerine sorunlara karşı birlikte mücadele edilmesinin önemi vurgulanmakla kalmıyor, Amerikan liderliğinin önemine dikkat çekiliyor.

‘ABD’ye ihtiyaç var’

Amerikan angajmanına ve uluslararası iş birliğine olan ihtiyacın her zamankinden daha büyük olduğuna vurgu yapıldıktan sonra, ABD’ninki de dahil olmak üzere “dünya genelinde demokrasilerin her zamankinden daha fazla kuşatma altında olduğu” ileri sürülüyor.

“Yolsuzluk, eşitsizlik, hukuksuzluk, popülizm ve illiberal yönetimlerin özgür toplumları içeriden tehdit ettiği” vurgulanıyor. Milliyetçilik, yerlilik ve kendi kendine yeterlik söylemlerinin Kovid-19 krizi ile hızlandığına dikkat çekiliyor. Demokratik ulusların otoriter güçler tarafından dışarıdan müdahalelerle tehdit edildiğine, dezenformasyon, eksik ve yanlış bilgilerin adeta silah gücü gibi kullanıldığına, mevcut uluslararası kuralların ve normların aşındırıldığına dikkat çekilerek otoriteryan yönetişimin alternatif model haline getirilmeye çalışıldığına vurgu yapıldıktan sonra, “bu eğilimleri tersine çevirmek, ulusal güvenliğimiz için çok önemlidir” notu düşülmektedir.

Çin ve Rusya vurgusu

Eğilimin tersine çevrilmesi hususunda “Amerika Birleşik Devletleri rol model olarak liderlik etmelidir” denilirken “Başarımız diğer demokrasiler için bir işaret olacaktır” ifadesi kullanılmakta. Öte yandan “güç dağılımının dünya çapında değiştiği ve yeni tehditler yarattığı gerçeğiyle de mücadele etmek durumundayız” denmekte. “Özelllikle Çin’in hızla daha iddialı hale geldiği” öne sürülmekte.

“Rusya’nın küresel etkisini artırmaya ve yıkıcı rol oynamaya kararlı olduğunu” vurguladıktan sonra,  “Liberal düzene karşı iktisadi, siyasi, askeri ve diplomatik imkanlarını birleşik güç olarak kullanabilecek potansiyele sahip tek rakip gücün Çin olduğu” belirtilmektedir.

Hem Pekin hem de Moskova’nın ABD’nin gücünü sınamak ve müttefiklerini savunamaz hale getirmek için büyük çaba harcadıklarını belirtmekte.

İran ve Kuzey Kore gibi bölgesel aktörlerin de oyun değiştirici teknolojilere sahip olmak istediğine, böylece ABD’nin müttefiklerini tehdit eden bölgesel istikrara meydan okuyucu durumda olduğuna dikkat çekilmektedir. Bütün bunlara rağmen ABD’nin uluslararası politikada önemli rol oynayabilecek kapasite ve imkana sahip olduğu, böylece avantajlı durumda olduğu ileri sürülmektedir.

‘ABD düzeni ve kurumları sınanıyor’

ABD’nin kurduğu ve/veya kuruluşuna öncülük ettiği uluslararası düzene ilişkin kurumların bir süredir diğer güçler tarafından sınandığı, söz konusu kurumların bazılarında kimi sorunlar bulunmakla birlikte üstesinden gelinmeyecek nitelikte olmadığı ileri sürülmektedir.

ABD’nin hiçbir şey olmamış gibi davranmasının artık mümkün olmadığı, öte yandan eski düzenin aynen restore edilemeyeceği belirtilmektedir. Bu durumun yeni bir fırsat sunduğu ileri sürülmektedir. Bu noktada benzer düşünceye sahip devletleri bir araya getirecek inisiyatifin ortaya çıkabileceğine, bazı reform ve adaptasyonların yapılabileceğine, bunlarla birlikte etkili devlet dışı aktörlerin de hesaba katılabileceğine dikkat çekilmektedir.

“Bu zorlukların üstesinden gelmek için müttefiklerimiz ve ortaklarımızla birlikte uluslararası işbirliği mimarisini modernize edebilir, böylece siber tehditler, iklim değişikliği sorunu, yolsuzluklar ve dijital otoriterlik ile mücadele edebiliriz” denilmektedir.

“Son olarak, bu eğilimlerin çoğunun altında yatanın teknolojide gerçekleşen devrim olduğu, bunun bir taraftan tehdit öte taraftan ise fırsat sunduğu” vurgulanmakta, “ABD’nin bilim ve teknolojide öncülük rolünü tekrar yerine getirmesi için yatırım yapması, ortakları ile birlikte hareket etmek üzere yeni kurallar ve pratikler üretilmesine liderlik etmesi gerektiği” vurgulanmaktadır.

İttifak, ortaklık ve ‘kurumlar’ vurgusu

Belgede not edildiği üzere esas itibarıyla "ulusal güvenliğin" sağlanmasının aşağıda sıralananların gerçekleştirilmesine bağlı olduğu belirtilmektedir:

- Amerikan gücünün gerisinde yatan ekonomi, milli savunma ve demokrasi güçlendirilmeli ve savunulmalıdır,

- Hasımları caydırmak ve ABD’nin müttefiklerini korumak için kabul edilebilir, elverişli bir güç dağılımı gerçekleştirilmelidir, ve

- İstikrarlı ve açık bir uluslararası sisteme öncülük edilmeli, onu sürdürülebilir kılmak için güçlü demokratik ittifaklara, ortaklıklara ve çok taraflı kurumlara ve kurallara sahip olunmalıdır.

“Bu işlerin hiçbirini tek başımıza yapamayız” diyen Biden yönetimi müttefiklerini ve ortaklarını yeniden canlandırmayı ve ilişki ağını modernize etmeyi öngörmektedir.

NATO’nun yeniden yapılandırılması

Bu doğrultuda NATO’nun yeniden yapılandırılması, modernize edilmesi gerektiği belirtilmektedir. Diğer küresel ittifaklar ve ortaklıkların yanısıra Avustralya, Japonya ve Kore Cumhuriyeti’nin ABD’nin kıymetli stratejik varlıklarını oluşturduğunu, müttefikleriyle sorumlulukları eşit yükleneceklerini vurgulamaktadır.

"Çekirdek ittifakı oluşturan müttefiklerimizin yanı sıra kuracağımız ortaklıkları ikiye katlayacağız" denilerek böylece yükümlülüklerin paylaşımının da mümkün olacağı ileri sürülmektedir.

ABD’nin hayati ulusal çıkarlarının İndo-Pasifik, Avrupa ve Batı Yarımküre alanında olduğunu, Hindistan ile ortaklığı derinleştireceklerini, Yeni Zelanda, Singapur, Vietnam ve diğer ASEAN üyesi devletlerle ortak amaçları güçlendireceklerini belirtmektedir.

Tarihsel olarak bağı bulunan Transatlantik, AB ve İngiltere ile ilişkilerin yeniden güçlendirileceği, Pasifik adalarında bulunan devletlerle de ilişkilerin canlandırılacağı vurgulanmaktadır.

Kanada ve Meksika ile karşılıklı saygıya dayalı ilişkilerin yeniden canlandırılacağı ve Orta Amerika ülkelerine 4 yılda verilmek üzere 4 milyar dolar tahsis edileceği belirtilmektedir.

‘İsrail’in güvenliği en önemli unsur’

Ortadoğu’da "İsrail’in güvenliğinin" en önemli unsur olduğu, vazgeçilmez müttefik İsrail ile ilişkilerin öncelikli olduğu, öte yandan Filistin sorununu çözmek için iki devletli çözümün yeniden gündeme getirilmesi için çaba harcanacağı belirtilmektedir.

İran’ın "komşularına tehdit oluşturmaması için" diğer bölge devletleri ile birlikte hareket edeceğini, fakat hiç kimseye açık çek vermeyeceklerini, zaten Yemen’de geri çekilme kararını bu politikayı göstermek üzere hemen uyguladıklarını belirtmektedir. Bu, adı belirtilmeden Suudi Arabistan’ı dizginlemek üzere atılan bir adımdır.

Afrika uluslarının karşılaştığı genel sorunları aşmak için onlara yardımcı olunacağı belirtilmekte, bunun ötesinde tanımlanmış bir stratejiden söz edilmemektedir. Afrika politikasının yeterince çalışılmadığı anlaşılmaktadır.

Uluslararası örgütler

Uluslararası örgütlerde ABD’nin liderlik rolünü yeniden canlandıracağı, Dünya Sağlık Örgütü ve Paris İklim Anlaşmasına yeniden dönüş yapıldığı, buralarda daha aktif rol üstleneceği ima edilmektedir.

Cinsiyet eşitliği, kadın hakları ve  LBGTQI+ haklarını savunacaklarının altı çizilmektedir.

BM üyeliğine bağlı üyelik borcunu tam olarak ödeneceği, sorumluluklarının yerine getirileceği vb. sözleri tekrarlanmaktadır.

Nükleer silahların sınırlandırılması anlaşmasını Rusya ile birlikte yinelediklerini, bu konuda Rusya ve Çin ile diyalog içinde olmayı istediklerini belirtmektedir.

‘Askeriyeyi güçlü tutacağız ama öncelik diplomasinin’

Savunma ve güvenlik konularında ABD’nin güçlü bir askeri yapıya sahip olduğu, bunu muhafaza edecekleri fakat diplomasiye öncelik verileceği belirtilmektedir.

Afganistan’dan çekilme sürecinin devam edeceği sinyali verilmekte, İndo-Pasifik ve Avrupa’da ABD askeri varlığının aynen devam edeceği, Ortadoğu’da ise duruma göre yeni bir düzenleme yapılabileceği belirtilmektedir.

Bugünün dünyasında ekonomik güvenliğin ulusal güvenlikle eş anlamlı olduğu belirtilmektedir.

ABD’yi ayakta tutanın orta sınıf olduğu, bu nedenle ticaret ve uluslararası ekonomi politikasının yalnızca ayrıcalıklı azınlığa değil, bütün Amerikalıların çıkarına hizmet eder niteliğe sahip olması gerektiği ileri sürülmektedir. Biden yönetiminin orta sınıfı ayakta tutma çabası içinde olacağı sinyali verilmektedir.

Dünya Ticaret Örgütü’nün reforme edilmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.

Kovid-19'a karşı mücadelede olduğu gibi, ona bağlı ortaya çıkan işsizlik vb. sorunlarla da mücadele edilmesi gerektiği dile getirilmektedir.

Slogan haline getirilen önerme, “dışardaki gücümüz içerde yeniden güçlü olmamıza bağlıdır” klişesi ile ifade edilmektedir.

İnovasyon, teknolojiye yatırımla mümkün olacağı, ABD’nin iyi bir altyapısı bulunduğu ve bilimsel araştırmalara kaynak ayrılması ile 5G dahil çeşitli teknolojik gelişmelerin kısa sürede gerçekleştirilebileceği, bunu yapacak iradenin mevcut olduğu ve böylece Çin ile rekabet edebileceklerinin altı çizilmektedir.

Küresel demokrasi zirvesi

Otoriteryanizmin küresel düzeyde yükselişte olduğuna dikkat çekilmekte ve buna karşı “demokrasiyi yeniden canlandırmak için benzer kafa yapısına sahip müttefikler ve ortaklarla birlikte hareket etmek gerektiği” belirtilmekte ve bu doğrultuda “benzer kafa-fikir yapısına sahip müttefiklerle küresel bir demokrasi zirvesi toplayacağız” denilmektedir.

Çin ile rekabet etmek ABD yönetimi için öncelikli bir konu, bu doğrultuda Tayvan, Hong Kong, Uygur Bölgesi ve Tibet bölgelerinde “insan hakları ve demokrasinin savunulacağı” açıkça belirtiliyor.

Çin ile rekabet konusunda ABD yönetimi öncelikle müttefiklerini yanına çekmek istemektedir.

Sonuç bölümünde dünyanın bir dönüm noktasında geldiği, bu noktada yeni düzenin inşasında ABD’nin öncü rolü oynamak üzere avantajlı konumda olduğu daha çok müttefiklerine duyurulmaktadır.

Sonuç yerine

Kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse;

  1. Öncelikle ABD yönetimi içinde bulunduğu zor durumun farkında. Elindeki imkanları kullanamayan bir hegemon konumunda.
  2. Biden yönetimi müttefiklerini Çin ve Rusya’ya karşı kendi yanında yer almaya çağırıyor.
  3. Biden yönetimi ABD’nin ittifak ilişkisini iki kademeli tanzim etmek istemektedir: Çekirdek müttefikler ve işbirliği yapılabilecek ortaklar.
  4. Belgede baştan sona çok sıkça demokrasi vurgusu yapılmakta, otoriter yönetimlerle mücadele edileceği dile getirilmekte fakat bu mücadelenin nasıl yapılacağına dair hiçbir açıklama bulunmamakta.
  5. Bütün olarak değerlendirildiğinde Biden yönetimi esas itibarıyla liberal değerleri öne çıkararak Çin ve Rusya’ya karşı mücadele etmek istiyor. Ne var ki sözünü ettiği liberal değerler dünyanın her yerinde aşınmış, çoğu bölgelerinde ortadan kalkmıştır. ABD inandırıcı olmayan değerleri yeniden canlandırmaya çalışmaktadır. Bu iflasla sonuçlandığında ne ile ikame edileceği belirtilmemiştir.
  6. Çok taraflı, liberal-kurumsalcı yaklaşıma dayalı yeni bir ilişki biçimi öngörülmektedir. Liberallere cazip görünen bu öneri, son tahlilde ABD liderliğini beslemekten öteye geçemez, ABD’nin bütün müttefikleri bunu çok iyi bildikleri için karşılığında ciddi bir şey almadan ABD’nin bu isteğini karşılamak için ayak sürüyecekleri açıktır. Ayrıca, sözü edilen uluslararası kurum ve kuruluşlar günümüz itibarıyla güvenilir olmaktan çıkmıştır. Kısacası, ABD yönetiminin sunduğu liberal görüntü kısa sürede hüsranla sonuçlanabilir.
  7. Bu belgede ifşa edildiği üzere ABD’yi tedirgin eden asıl mesele Pekin ve Moskova’nın ortak bir duruş sergileme olasılığının ortadan henüz kalkmamış olmasıdır. Bu, tam bir kabustur. ABD böylesi bir olasılık durumunda çekirdek müttefikleri ile yeni bir ilişki tarzı geliştirmek istemektedir. Bu belge bunu net olarak ifade etmektedir.
  8. Çok taraflılık esasına dayalı liberal değerler belgenin bütününde çok defa dile getirilmekte, ne var ki, başta ABD bu değerleri yok sayan politika izlemeye devam etmektedir. Diğer bir ifade ile ABD liberal söylemlerinde inandırıcı olmaktan uzaktır.
  9. Son olarak, bu belge ilerde yayımlanmak üzere hazırlanmakta olan Ulusal Güvenlik Belgesi’nin ön-geçici taslağı niteliğindedir. Biden yönetimi bir bakıma kendi müttefiklerinin tavrını sınamak istemektedir.