ANALİZ | 'ABD’nin dönüşü' ve Rusya ilişkilerinde yeni dönem

ABD’nin Çin gibi er ya da geç hesaplaşmak zorunda kalacağı bir rakibi varken Rusya ile zamansız bir çatışmaya girmek yerine ülkeyi ABD ile uyumlu bir yönetimin eline teslim etmek için hazırlanacaktır.

Gözde Kök

 “ABD’nin, Rusya’nın seçimlerimize müdahale, siber saldırılar, kendi yurttaşlarını zehirleme gibi saldırgan eylemleri karşısında boyun eğdiği devir geride kaldı. Rusya’ya bedel ödetmekten, hayati çıkarlarımızı ve halkımızı savunmaktan çekinmeyeceğiz.” 

Bu sözler Biden’a ait. Rusya’nın “yurttaşlarını zehirlemesinin” Amerikan çıkarlarını nasıl tehdit ettiğini düşünürken Biden aynı konuşmada bizi aydınlatıyor: “Dış ve iç politika arasında artık net bir ayrım yok.” Anlaşılan yeni Amerikan yönetimi Trump’a karşı estirilen ve Biden’ı iktidara taşıyan liberal rüzgarı önümüzdeki dönem bütün dünyada “otoriter rejimlere” karşı estirmeyi planlıyor. Demagojik liberal söylemiyle Rusya ve Çin’in iç meselelerini uluslararası kriz konusu haline getirmek konusunda her zamankinden daha açık ve rahat davranacağının, Avrupalı müttefiklerini de aynı yönde hareket etmeye zorlayacağının sinyallerini vermeye başladı. 

Yeni Amerikan yönetiminin stratejisi ne? 

Biden 4 Şubat’ta “Amerika’nın dünyadaki yeri” konulu bir konuşma yaptı. Konuşmada Trump’ın ABD’nin yerleşik dış siyaset çerçevesini sarsan politikalarının geride kaldığını ifade eden sembolik kararlara yer verdi. Bunlar arasında Trump’ın ayak sürüdüğü Rusya ile New START nükleer silah anlaşmasının yenilenmesi kararı da vardı. Rusya ile ilişkiler açısından bu olumlu bir adım gibi görünse de, hemen ardından gerginliği tırmandırmaya dönük hamleler geldi. Biden Putin’le yaptığı ilk telefon konuşmasında Rusya’nın kabarık “suç dosyasını” (ABD seçimlerine müdahale, siber saldırılar, Navalnıy olayı) hatırlattı ve Amerikan basınına göre “samimi ve sağduyulu” bir tonda Putin’i tehdit etti. Ardından ABD’nin Norveç’te Orland Hava Üssüne 4 adet nükleer başlıklı bombardıman uçağı ve 200 kadar askeri birlik yerleştirme kararı duyuruldu. Son olarak geçtiğimiz günlerde ABD’nin Ukrayna ve Türkiye ile Karadeniz’de gerçekleştirdiği tatbikatlar geldi. 

Peki Biden yönetimi ne yapmak istiyor? Arka arkaya gelen provokatif askeri adımlar bu dönemde Rusya ile çatışmanın göze alındığını mı gösterir? Yoksa ABD daha uzun vadeli bir strateji ile bir yandan Rusya’yı batıdan çevreleme politikasını sürdürürken diğer yandan siyasi baskıyı arttırarak Rusya’da “rejim değişikliğini” zorlamayı mı planlıyor? New START’ın uzatılması, çeşitli yöneticiler tarafından ABD’nin anlaşmazlıklara rağmen Rusya ile işbirliğine açık olduğu mesajlarının verilmesi, Trump dönemi dizginsiz yaptırım politikasının işlevsizliği ve Avrupalı müttefiklere verdiği zarar üzerine söylenenler ABD’nin Çin’le nihai hesaplaşmadan önce Rusya’yı Putin sonrasına hazırlayacak bir stratejiye yöneldiğini düşündürüyor. 

Sovyetler Birliği dönemine benzer…

Yeni yönetimin Rusya politikasını anlamak açısından Biden’ın dış politika ekibine dahil etmeye karar verdiği Victoria Nuland’ın geçen yıl Foreign Affairs dergisinde yazdığı bir yazı oldukça çarpıcı notlar içeriyor. Nuland, Bush döneminde ABD’nin NATO elçiliğini, Obama döneminde dışişleri bakanlığı sözcülüğünü yapmış etkili bir diplomat; ayrıca, ABD yönetiminin 2014 Ukrayna Maidan olaylarına müdahalesinin baş aktörlerinden biriydi. “Putin’i köşeye sıkıştırmak” başlığını taşıyan Temmuz/Ağustos 2020 tarihli yazıda, Nuland, Gürcistan savaşı, Suriye müdahalesi, Kırım ve Donbas’ta yaşananlar hesaba katıldığında geçtiğimiz 12 yıl boyunca, Rusya’ya yeterince bedel ödetilemediğini, dahası Rusya’nın ABD ve müttefiklerinin arasını açmakta becerikli davrandığını teslim ediyor. Amerikalı diplomat yaptırım siyasetinde ölçünün kaçtığını, kaçtığı oranda da Kremlin açısından caydırıcılığını yitirdiğini söylüyor. Öte yandan, fazlasıyla Rusya’nın dış politikasına odaklanmış olan batılı müttefiklerin Putin yönetiminin içerideki zafiyetini, artan toplumsal huzursuzluğu, Rusya ekonomisinin verimsizliğini yeterince değerlendiremediklerini düşünüyor. Nuland’a göre ABD’de seçilecek yeni yönetimin öncelikli görevi Trump dönemi politikalarıyla zarar görmüş AB ile ilişkileri toparlamak. Nuland bir yandan NATO’nun “caydırıcı” olmak adına Rusya’yı çevreleme siyasetini hızlandırması gerekliliğinden söz ederken, Rusya’nın iktisadi zayıflığından istifade etmek için Putin yönetiminin geri çeviremeyeceği yatırım ve ticaret fırsatları yaratmanın, özellikle de ABD ve müttefiklerine karşı Rusya toplumu nezdindeki ön yargıları kıracak teşvikler sağlamanın önemini vurguluyor. Yazıda, 16-22 yaş arası gençlere yönelik serbest geçiş ve eğitim olanakları ile batı dünyasına adım atmalarını sağlamanın önemine değinilmesi çarpıcı. Neticede kendisinin de sık sık göndermede bulunduğu üzere Nuland, Soğuk Savaş dönemi Sovyetler Birliği’ne yönelik emperyalist politikaları hatırlatan uzun süreli bir stratejiden söz ediyor. 

Putin’i itibarsızlaştırma stratejisi

Rus sağcı muhalif Navalnıy’in ABD tarafından hararetle desteklenmesini ve Avrupalı müttefiklerini konuyla ilgili kararlı bir duruşa zorlamasını bu çerçevede ele almak mümkün. ABD’nin Rusya’da, bugüne kadar çeşitli ülkelerde tezgahlanmış olan renkli devrimler gibi bugünden yarına bir iktidar değişikliği öngördüğünü söylemek gerçekçi değil. ABD’nin Navalnıy’i Rusya liderliği için ciddi bir aday olarak düşündüğünü iddia edebilecek bir veri de yok elde. ABD yönetimi için daha makul olan 2024’te bir kez daha aday olup olmayacağından bağımsız olarak Putin sonrasına yatırım yapmak olabilir. Bunun için ABD’nin şimdiden Putin ve ekibini zayıf düşürecek tüm girişimlerin hamiliğini üstlenmesi şaşırtıcı değil. Bu açıdan Navalnıy hareketinin Putin ve ekibini itibarsızlaştırma konusundaki başarısı ve özellikle genç nüfustan belli bir kesimi Amerikancı bir siyasi ve ideolojik çizgiye örgütleme potansiyeli değer taşıyor. Eylül ayında gerçekleşmesi beklenen parlamento seçimlerinde Putin’in partisi Birleşik Rusya’nın alacağı sonuç Putin’in geleceği konusunda önemli bir gösterge olacak. Bu nedenle seçimlere kadar ABD Rusya’daki toplumsal huzursuzluğu kaşıyacak, muhalefetin tırmanması için elinden geleni yapacaktır. 

Bir yandan da Biden’ın Putin yönetimi ile çeşitli alanlarda işbirliği kapısını açık bıraktığı görülüyor. Rusya karşıtı söylemin sertliğine rağmen bu tutum şaşırtıcı gelse de bunun için geçerli nedenler var. Bir kez batı sermayesinin Rusya ekonomisinde geçici süre için bile olsa gözden çıkarılamayacak önemli çıkarları var. Örneğin Kuzey Akımı 2’de görüldüğü gibi yaptırımlar Rus enerji sektöründe büyük ağırlığı olan batı Avrupa sermayesine zarar veriyor. İkincisi Biden ve ekibi, Putin yönetiminin batı karşıtı propagandasına daha fazla malzeme vermekten, batının Rus halkını hedef aldığı izlenimi yaratmaktan kaçınmak gerektiğini düşünüyor. 

Kısacası ABD’nin Çin gibi er ya da geç hesaplaşmak zorunda kalacağı güçlü bir rakibi varken Rusya ile zamansız bir çatışmaya girmek yerine ülkeyi ABD ile uyumlu bir yönetimin eline teslim etmek için uzun soluklu bir politika izleyeceğini, en azından akıllardan geçenin bu olduğunu söylemek mümkün. Elbette delilik derecesinde artan militarizasyonun tüm hesapları bozacak bir kışkırtmaya sebep olabileceğini hesaba katmak şartıyla...