ANALİZ | ABD 'geriyor' ama Avrupa Rusya'dan kolayca vazgeçemez

Rusya AB’ye net bir mesaj veriyor: “Biden’ın peşine takılırsanız, Rusya direnir, siz zarar görürsünüz.” Putin yönetimi karşı cephedeki dağınıklığın farkında ve istismar etmeye çalışıyor.

Gözde Kök

Biden yönetimi Trump’ın alt üst ettiği Kuzey Atlantik cephesindeki dengeleri yerli yerine oturtmak için kolları sıvadı. ABD’nin yeni yönetimi, başta Merkel hükümeti olmak üzere Trump’ın “Önce Amerika” siyasetinden yılmış Avrupa Birliği hükümetleri tarafından sevinçle karşılandı. Ancak Biden’ın daha ilk hamlelerinde işinin hiç kolay olmadığı ortaya çıktı.

Foreign Policy dergisinde yer alan bir yazının başlığından alıntılarsak ABD Avrupa Birliği’nin başını çeken emperyalist ülkelerine “ben döndüm, siz orda mısınız” diyor. Ancak herkes biliyor ki, ABD’nin “geri döndüm” demesi son yıllarda yaşadığı güç kaybını bir anda ortadan kaldırmayacak ve müttefiklerinin ABD yönetiminin istediği nizama göre tartışmasız hizalanmasını sağlamayacak. 

Avrupa sermayesi Rusya'yı gözden çıkaramaz

Rusya’nın Ukrayna ve Suriye politikalarında önemli ölçüde başarılı olması, Skripal olayı gibi yapay krizlerden bir sonuç çıkmaması, Rusya’nın yaptırımlara dirençli çıkması Avrupalı emperyalistlerde Rusya’ya karşı bir yılgınlık yaratmış görünüyor. Bunun ötesinde sertleşen rekabet koşullarında Avrupa sermayesinin Rusya’yı gözden çıkarması mümkün değil. Lavrov yeni yaptırım tehditleri karşısında gerekirse izole olmayı göze alacaklarını söylerken herhalde batılı ortaklarına “blöfünüzü gördük, arttırıyoruz” demek istiyordu. Rusya ile Avrupa arasında var olan güçlü ekonomik bağların yanı sıra Putin Rusya’sı yıllar içinde AB ülkelerinin siyaset çevrelerinde kendine müttefikler de edindi; Rusya’ya karşı tek sesliliğin büyük oranda önüne geçmiş oldu. Örneğin Alman Hıristiyan Demokratların yeni lideri, Merkel’in halefi Armin Laschet’ın Rusya yanlısı bir siyasetçi olduğu konuşuluyor. 

ABD’deki yönetim değişikliğini büyük sevinçle karşılayan Merkel hükümeti Rusya-Çin ekseniyle Alman sermayesinin çıkarları ve Alman devletinin kendi emperyalist ajandası uyarınca geliştirdiği ilişkilerden vazgeçmek konusunda gönülsüz. Trump dönemi boyunca, Washington’daki delinin saçmalıklarına boyun eğmeme argümanı Almanya’nın doğuya doğru hamlelerini meşrulaştırıcı bir işlev gördü. Bundan sonra bu ilişkilerin hangi argümanlarla devam ettirileceği meçhul ama yaşanan bazı yeni gelişmeler Biden’ın liberal huruç harekatı tasarımının hayata geçirilmesinin önündeki güçlüklere işaret ediyor. Örneğin, Çin ve AB arasında uzun süredir devam eden ve ABD muhalefeti nedeniyle yavaşlayan görüşmeler Ocak ayı sonunda “Kapsamlı Yatırım Antlaşması” ile sonuçlandı. Anlaşma temelde Avrupa sermayesinin Çin pazarında hemen bütün sektörlerde yatırımlarını kolaylaştırmak için gerekli hukuki ve kurumsal alt yapıyı sağlıyor; yatırım güvenliği konusunda siyasi güvence veriyor. 

Biden yönetimi için işin hiç kolay olmadığını gösteren bir başka şeyse Avrupa Birliği ve Rusya ilişkileri cephesindeki gelişmeler. Navalnıy krizinde ABD ve AB tek sesli hareket etse ve AB yaptırım tehditlerini sürdürse de iki taraf arasında ekonomik işbirliği sürüyor. Bugünlerde Sputnik V aşısının AB tarafından tescillenmesi bekleniyor. AB ülkeleri Covid-19 aşısının tedarikinde yaşadıkları sorunu Rus aşısı ile kısmen çözebilecekler. Aylardır Rusya’nın ürettiği aşı hakkında aşının güvenilirliğine gölge düşüren propaganda yürüten AB’nin bu noktaya gelmesi elbette Rusya’nın hanesine yazılacak. Bundan daha önemli konu elbette Kuzey Akımı 2’nin tamamlanmasına ramak kalmış olması. 

ABD’nin karın ağrısı: Kuzey Akımı 2

Rusya doğalgazını kuzeyden Almanya’ya ulaştıran Kuzey Akımı 2 doğalgaz boru hattı projesi her şeye rağmen yoluna devam ediyor. Gazprom’un verdiği bilgiye göre yüzde 94’ü tamamlanan boru hattının yılda milyarlarca metre küp doğalgazı Almanya’ya taşıması bekleniyor. Projenin ortakları arasında Alman şirketleri var; Rus doğalgazını Avrupa’ya satacak olan Almanya bundan büyük kazançlar elde edecek. Geçtiğimiz günlerde, boru hattını döşeyen Rus gemisi Fortuna Amerikan yaptırımları nedeniyle Danimarka sularında durdurduğu faaliyetine yeniden başladı. Böylece proje tamamlanma aşamasına girdi. ABD’nin ve bazı Avrupa Birliği ülkelerinin konuyla ilgili sert muhalefetine rağmen Merkel hükümeti şu ana kadar geri adım atmadı. Ancak Biden ve ekibi şu aşamada bile geriye dönüşü zorlamakta. 

Biden’ın başkan koltuğuna oturduktan sonra boru hattı ile ilgili ilk yorumu projenin “Avrupa için kötü bir anlaşma” olduğu yönündeydi ve hemen boru hattı inşaatında yer alan şirketlere yeni yaptırımlar geleceğini bildirdi. ABD, yeni boru hattıyla Avrupa’nın Rusya’ya enerji konusunda bağımlılığının önemli ölçüde artacağından hareketle Rusya’nın Avrupa siyasetinde elinin güçleneceğinden kaygı duyuyor. AB’nin büyük ortaklarından Fransa Berlin’in işine karışmama eğiliminde, ama Doğu Avrupa ülkeleri blok olarak projeye muhalefet konusunda ABD ile tam bir örtüşme içindeler. Projeden en fazla zarar görecek olan Ukrayna kendini ihanete uğramış hissediyor. Navalnıy’in tutuklanmasının ardından Avrupa Parlamentosunda projenin durdurulması tavsiye kararı çıkmıştı. Der Spiegel’de geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir yazıda işin içindeki Alman sermayesinin baskısı altındaki Merkel hükümetine bu krizden çıkış yolu gösterilmiş: “Projeyi iptal et, kaybı olan şirketlere tazminat öde...”Kısacası Almanya büyük basınç altında. Önümüzdeki günlerde Kuzey Akımı 2’nin akıbetine hep birlikte tanık olacağız. ABD ve Almanya birbirlerinden zor lokmaları yutmalarını talep ediyorlar. Her iki tarafı madara etmeyecek bir uzlaşı sağlanıp sağlanmayacağı Kuzey Atlantik hattının geleceği açısından önem taşıyor. 

Rusya’nın pozisyonu  

Avrupa Birliği 2014’teki Rusya’nın Kırım’ı ilhakından beri hem Rus enerji, finans ve silah şirketlerine hem de Rus yetkililere yönelik yaptırımlar uyguluyor. Son olarak Navalnıy krizi nedeniyle 25-26 Mart AB liderleri zirvesinde yeni yaptırımların gündeme gelebileceğinin belirtilmesi üzerine Rusya tutumunu sertleştirdi. AB’nin dış politika şefi Joseph Borrell zamansız bulunarak eleştirilen Moskova ziyaretinden ağzının payını almış olarak döndü. Borrell’in Moskova’da olduğu sırada üç Avrupalı diplomatın Navalnıy protestolarına katıldıkları gerekçesiyle persona non grata ilan edilmesi Navalnıy ile ilgili tavizsiz tutumun süreceğini gösteren sembolik bir eylemdi.  

Lavrov’un “yeni yaptırım kararları gelirse gereğini yapacağız” derken AB’yi güvenilmez bir ortak olarak nitelendirmesi batı basınında diplomatik nezaketsizlik olarak nitelendirildi. Oysa, Lavrov gibi deneyimli bir diplomatın bu sözü iyice tarttıktan sonra söylediği açık. Rusya AB’ye net bir mesaj veriyor: “Biden’ın peşine takılırsanız, Rusya direnir, siz zarar görürsünüz.” Karşı cephedeki dağınıklığın Putin yönetimi fazlasıyla ayırdında ve sonuna kadar bu durumu istismar etme peşinde. 

Ancak aynı dağınıklık Rus yönetiminin kendi içinde de söz konusu. İktidarın toplumsal desteğinde çözülme emareleri ve Putin sonrasına ilişkin belirsizlikler batının hamlelerine karşı Rusya’yı eskisine göre daha kırılgan hale getirmiş durumda. Kısacası her iki tarafın da konsolide olmak için zamana ihtiyacı var.