Amerikan seçimleri hakkında bilmeniz gerekenler

Sistemin çıkışsız bıraktığı halk için seçimlerin olası vaadi 'Trump'tan kurtulmak.' Öte yandan bunu temsil eden Biden sahte de olsa umut vermiyor. Finans kapitalin kalbi Wall Street için “kalbi Trump’tan, cüzdanı Biden’dan yana” denmesi boşuna değil. Sistem emekçilerin artan huzursuzluğunu bastıracak bir alternatif ürütemiyor ama beşik bir şekilde sallanıyor.

Adil Karabulut

İki partili sistem emekçi sınıflar için her zaman kötünün iyisini seçmek anlamına geldi. Ancak Bernie Sanders’ın adaylık yarışından çekilmesiyle Trump-Biden ikilisine sıkışan seçimler, düzenin emekçilerin artan huzursuzluğu karşısında alternatif üretmekte zorlandığını gösteriyor.

3 Kasım’da yapılacak Amerikan başkanlık seçimlerine iki aydan az zaman kaldı. Seçimler yaklaşırken Amerikan emekçilerinin gündeminde pandemi, işsizlik, evden atılma, biriken sağlık faturaları ve ödenemeyen borçlar var. Muhalifler Başkan Donald Trump’tan fazlasıyla bıkkın ama sistemin Trump’ın karşısına çıkardığı Demokrat aday Joe Biden’ın da kitleleri umutlandırdığı söylenemez. İki partili sistem emekçi sınıflar için her zaman kötünün iyisini seçmek anlamına geldi. Ancak Bernie Sanders’ın adaylık yarışından çekilmesiyle Trump-Biden ikilisine sıkışan seçimler, düzenin emekçilerin artan huzursuzluğu karşısında alternatif üretmekte zorlandığını gösteriyor. 

Seçimler yaklaşırken

Amerikan müesses nizamının giderek derinleşen toplumsal ve ekonomik sorunlarını çözmekte zorlandığı çok yazıldı. Buna göre, tüm pervasızlığıyla Trump gibi bir figürün emperyalizmin lider ülkesinin başına geçmesi krizin sebebi değil semptomuydu. 2016 seçimlerinde ve sonrasında Trump’ın, art arda gelen krizleri ve skandalları bildik, ucuz demagojiyle savuşturmayı kısmen başardığı söylenebilir. Ancak şimdilerde bu işe yarar görünmüyor. 

Seçime giderken Amerikalıların bir numaralı gündemi, dünyanın çoğu yerinde olduğu gibi Korona virüsü salgını. Trump’ın işi zor. Ulusal sağlık sistemi Medicare’e yönelik sert bütçe kesintileri ve salgınla mücadeledeki isteksizliğin siyasi bir faturası elbette olacaktı. Trump yönetimindeki ABD, başından bu yana salgını en kötü yöneten ülkelerden biri oldu. Bugün toplam vaka sayısı 7 milyona, ölüm sayısı 200 bine yaklaşmış bulunuyor.1 Salgının ilk aylarında yüzde 14’e ulaşan resmi işsizlik rakamları ağustos ayında düşse de de hâlâ yüksek seyrediyor.2 Salgın koşullarında işsizlik, Amerikalılar için ödenemeyen sağlık faturaları ve yüksek borçlanma demek. Çünkü herkesi kapsayan bir sosyal sigorta sistemi yok. Obama döneminde yapılan ve Obamacare olarak bilinen sağlık reformunun yetersizlikleri zaten eleştiriliyordu. Trump bunu da ortadan kaldırınca sorun iyice can yakar oldu.

Basına yansıyan tepkiler ve ulusal düzeye ulaşamasa da etkili olabilen kimi yerel örgütlenmeler, Trump yönetimini seçimlere üç ay kala adım atmaya zorladı. Hükümetin alt gelir gruplarına yaptığı kısıtlı para yardımına, eylül ayında Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (Center for Disease Control and Prevention) çıkardığı evden çıkarmaları durdurma kararı eklendi. Böylece evden çıkarmalar ikinci bir emre kadar yasaklanmış oldu.

İşsizliğin düşmesi her zaman evsiz kalma riskiyle yaşayan milyonlarca Amerikalının kısa da olsa soluklanmasını sağladı. Yine de kalıcı olarak çözülemeyen konut sorunu önemli bir kriz başlığı olacak gibi görünüyor. Ağustos ayındaki tahminlere göre sadece pandemi nedeniyle 30-40 milyon Amerikalı evden atılma tehdidiyle yaşıyor.3 Basına yansıyan tepkiler ve ulusal düzeye ulaşamasa da etkili olabilen kimi yerel örgütlenmeler, Trump yönetimini seçimlere üç ay kala adım atmaya zorladı.4 Hükümetin alt gelir gruplarına yaptığı kısıtlı para yardımına, eylül ayında Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin (Center for Disease Control and Prevention) çıkardığı evden çıkarmaları durdurma kararı eklendi. Böylece evden çıkarmalar ikinci bir emre kadar yasaklanmış oldu. Karar her ne kadar nüfusun çoğunluğunu oluşturan kiracılar açısından kısmi bir iyileştirme anlamına gelse de daha çok sorunu geçiştirmek anlamına geliyor. Hükümet böylece salgının maliyetini kısmen ev sahiplerinin sırtına yüklemiş oldu. Öte yandan kiracıların durumunun salgın sona erince ne olacağı hâlâ belirsiz. 

Bu ağır tabloya Trump’ın, geçtiğimiz yaz ülkeyi ayağa kaldıran siyah isyanına tepkileri soğurmak yerine “ateşe karşı ateşle” yanıt vermesinin getirdiği öfkeyi de ekleyebiliriz. Böylece toplumda Trump karşıtlığı iyiden iyiye yaygınlaştı. Durumu seçim anketlerinden takip etmek mümkün. Demokrat aday Joe Biden, geçtiğimiz Nisan ayında parti içi adaylık seçimlerinde yenilgiye uğrattığı Bernie Sanders’a göre çok daha mütevazı vaatlerle dahi Trump’a karşı yarışı yaklaşık yüzde 10 farkla önde götürüyor.5 Biden, seçim programından çok Trump karşıtı rüzgârdan güç alıyor gibi.

Yine de bu rakamlardan sonuç çıkarmak için henüz erken. Her şeyden önce Amerikan seçim sistemi seçmen oyunun çokluğuyla değil, hangi eyaletteki delegeleri kimin kazandığıyla belirleniyor. 2016 seçimlerinde Hillary Clinton, Trump’tan yaklaşık 3 milyon fazla oy aldığı halde başkan olmayı başaramamıştı. Her ne kadar şimdiki fark bunun çok üzerinde olsa da analistler seçim sonuçlarına dair kesin konuşmaktan kaçınıyor. 

Trump’ın karşı hamleleri

Oy tabanındaki erimenin farkında olan Trump seçimlere yönelik kimi adımlar atmaya başladı. Ancak bunların ne kadar etkili olabileceği tartışmalı. Örneğin, pandemiyle mücadele konusundaki berbat sicilini, geçen hafta açıkladığı Amerika’nın seçimlere kadar aşıyı bulacağı müjdesiyle unutturmaya çalışmasını, bizzat Beyaz Saray’ın aşı başdanışmanı Moncef Slaoui planın gerçekçi olmadığını söyleyerek boşa çıkardı. 

Başlı başına bir yazıyı hak eden dış politika konusunda Biden ile Trump’ın programları arasında daha çok benzerlikler dikkat çekiyor. Bu durumun en azından seçim hesapları açısından hâlâ iktidarda olan Trump’ın lehine olduğu söylenebilir.

Başlı başına bir yazıyı hak eden dış politika konusunda Biden ile Trump’ın programları arasında daha çok benzerlikler dikkat çekiyor.6 Bu durumun en azından seçim hesapları açısından hâlâ iktidarda olan Trump’ın lehine olduğu söylenebilir. Örneğin, Trump’ın girişimiyle uzun süredir yeniden müzakere edilen NAFTA’nın (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) yerine geçirilen USMCA’nın (ABD-Kanada-Meksika Anlaşması) temmuz ayında imzalanmasının, Meksika kökenli seçmenlere seslenen bir tarafı da var. Yine yakın zamanda İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında Trump’ın arabuluculuğuyla imzalanan ilişkileri normalleştirme anlaşması, seçmen tabanının önemli bir bölümünü oluşturan İsrail yanlısı Hıristiyan evanjelistlere yönelik bir seçim jesti olarak da değerlendirilmişti.

 
Seçimlere giden yol hâlâ uzun sayılır ve önümüzdeki haftalar boyunca yaşanacak gelişmeler şüphesiz sonuçları etkileyecek. Ancak Trump’ın hamlelerinin anketleri pek etkilemediği görülüyor. Şimdilik rüzgârın Demokrat aday Biden’dan yana estiği su götürmez bir gerçek. 

Düzen alternatif sunamıyor

Başkan Trump geçen ay Beyaz Saray’da seçmen kitlesine seslendiği konuşmasında tipik bir anti-komünist demagojiyle rakibi Biden’ı komünist ilan etmiş ve onun Amerika’ya “kaos ve sosyalizm getireceği”ni söylemişti.7 Komünistlik ve sosyalistlik suçlamaları Sovyetler Birliği çözüldüğünden bu yana Amerikan düzen siyasetince ilk kez bu kadar sık dillendiriliyor. Bir anlamda, Amerika’da bir hayalet dolaşıyor, denebilir. Elbette Biden’ın komünizm düşmanlığı konusundaki kabarık sabıkasını hatırlatmaya gerek yok. Aslında, bütün bu tantananın nedeni, nisanda adaylıktan çekildiğini açıklayan Bernie Sanders’ın “demokratik sosyalizm” programı. 

Sanders’ın programı, her ne kadar yeni yeni canlanmaya başlayan bir sol kamuoyunu (ve bazı aklı evvel devrimcileri) heyecanlandırsa da bildik sosyal demokrat vaatlerin ötesine geçmiyordu. Yine de Amerikan düzen siyaseti için radikal sayılacak önerilerdi bunlar. Program, büyük sermaye ve özellikle finans kapital üzerinde daha fazla kontrol, kamunun fonlayacağı altyapı yatırımlarıyla istihdam yaratma, vergi reformu, asgari ücret zammı, sosyal yardım paketleri, temiz enerji ve genel sağlık sigortası (Medicare-for-all) gibi geniş bir yelpazede değişim vaat ediyordu. Ancak Sanders’in parti içindeki yenilgisi -ki Biden bunu “I beat the socialist” (sosyalisti yendim) diye müjdelemişti- ciddi bir “komünizm tehdidi” olmayan yerde düzenin taviz vermeye hiç de gönüllü olmadığını gösterdi.8

Aslında ABD’de pandemi ve ardından gelen siyah isyanı boyunca istikrarlı biçimde büyüyen bir devrimci sınıf hareketi olduğu söylenebilir.9 Ancak Amerika ölçeği dikkate alındığında hareket hâlâ çok küçük. Devrimci sosyalist alternatifi bir kenara koyarsak, Amerikalı muhalif seçmen 2016’ya benzer bir durumla karşı karşıya. Dört yıl önce “Trump gelmesin de kim gelirse gelsin” derken, şimdi “Trump gitsin de nasıl giderse gitsin” diyor. Çok tanıdık değil mi?

Amerika’da giderek popülerleşen ve Sanders’ın seçmen tabanında önemli yer tutan demokratik sosyalist çevrelerin bir kısmı Biden’ı tümüyle reddediyor. Bazıları ise Biden’ın anti-sosyalist söylemine sitemle karşılık veriyor. Biden’a şimdilerde “demokratik sosyalistlerin desteğiyle buralara geldin” diye hatırlatmalar yapılıyor. Ancak sistemin sınırlarını iyi bilen Biden’ın hem nalına hem mıhına tutumu durumun gayet farkında olduğunu gösteriyor. Zira Sanders’ın programına Cumhuriyetçilerden önce, büyük sermaye çevrelerini küstürmek istemeyen Demokratlar, en başta da Biden karşı çıkmıştı. 

Tabanın taleplerini tümden göz ardı edemeyeceğini bilen Biden, sağlığın, ekonominin ve toplumsal barışın giderek kötüleştiği koşullarda, Sanders’ın programının sulandırılmış çeşitlemesini sunuyor. Biden’ın programının bir ayağı, salgının neden olduğu resesyona 700 milyar dolarlık kamu yatırımıyla yapılacak müdahale. Bunu yaparken Trump’ın “yerli malı” türü popülist söylemlerini benimsemekten geri durmuyor. Programın diğer ayağı, Trump döneminde tepki toplayan uygulamaların eski haline döndürülmesi, yani restore edilmesi. Örneğin Biden, Sanders ekibinin öne çıkan “sol kanat” isimlerinden Alexandria Ocasio-Cortez’in çokça propaganda ettiği genel sağlık sigortasını başından itibaren sertçe reddetti. Bunun yerine orta sınıflara daha çok hitap eden, iyileştirilmiş bir özel sağlık sigortası (Affordable Care) sistemi öneriyor.10 Yine çokça tartışılan ve ultra zenginleri hedef alarak gelir eşitsizliğini azaltmayı hedefleyen varlık vergisi (wealth tax) Biden’ın gündeminin dışında. Biden, 2017’de yapılan ve en üst gelir grubuna vergi indirimi getiren uygulamayı geri almayı vaat ediyor. 

Bugünlerde finans kapitalin kalbi Wall Street için “kalbi Trump’tan, cüzdanı Biden’dan yana” denmesi boşuna değil.

Bütün bunlara bir de liberal muhalefetçe pek önemsenen sembolik jestleri eklemek gerekir. Biden’ın başkan yardımcısı adayı olarak belirlediği Kaliforniyalı Senatör Kamala Harris, bu türden kozmetik tercihlere iyi bir örnek. Yarı siyah, yarı Amerikan yerlisi kadın kimliğiyle alışılmışın dışında bir görüntü veriyor. Ancak herkes bu durumdan memnun değil. Zira Harris’in sicili eyalet başsavcılığı yaptığı dönemde binlerce kişiyi hapse göndermesi ve dış siyaset, savaş gibi meselelerde muhafazakarları desteklemesi gibi örneklerle dolu. 

Sermaye sınıfı şikayetçi değil

Başkanlık seçimlerinin sonucu ne olursa olsun kazanan sermaye olacak gibi görünüyor. Bu basitçe bir slogan değil. Biden’ın kuşa çevrilmiş reform önerilerinin bu haliyle dahi kimi sermaye çevrelerini rahatsız edebileceği düşünülebilir ama durum farklı. Bugünlerde finans kapitalin kalbi Wall Street için “kalbi Trump’tan, cüzdanı Biden’dan yana” denmesi boşuna değil.11 Üstelik Demokratlar hem reel ekonomiye hem de finans piyasalarına müdahale edeceklerini açıklamışken. 

Biden kazanırsa; petrol, doğalgaz ve kömür endüstrisine yeni kısıtlamalar getireceğine, hisse senetleri ve diğer menkul kıymetlere yeni vergiler koyacağına, borsa hareketleri üzerindeki denetimleri artıracağına, reçeteli ilaçlara tavan fiyat uygulaması getireceğine ve büyük sermaye gruplarını rahatsız edebilecek daha birçok şeye söz veriyor. Bütün bunların orta vadede kâr oranlarını aşağı çekeceği kesin gibi. Washington Post’ta ekonomi yazılarıyla bilinen Steven Pearlstein, geçtiğimiz temmuzda bu duruma işaret ederek “Pekiyi Wall Street kendisine yönelik bu siyasi tehdidi neden görmezden geliyor?” diye sormuştu.12 Yanıt ilginç. Demokratlar, vaatlerini yerine getirmek için kamu harcamalarını artırmaya, diğer ifadeyle “muslukları açmaya” daha yatkın görülüyor. Pearlstein’a göre bu durum zaten fazlaca şişkin olan finansal balonu daha da büyütecek ama dolar geçer akçeyken ve para basabiliyorken salgın ekonomisini döndürmenin en ucuz yolu bu. 

Yarışı şimdilik büyük sermayenin desteğini de arkasına alan Biden önde götürüyor. Ancak seçimlere hâlâ altı hafta var ve bu siyasette uzun bir zaman dilimi. Trump’ın olası zaferi, düzen açısından, derinleşen krizi ve emekçi sınıflarda biriken öfkeyi soğurmak bir yana, iyice yönetilemez kılmak anlamına gelebilir. Tersi durumun, Trump’tan kurtulmak dışında emekçi sınıflara sahte de olsa umut verdiğini söylemek güç.