AKP-Cemaat kavgasının ortaya saçtıkları: 17-25 Aralık'ta neler olmuştu?

Bir cemaat operasyonuyla kirli çamaşırlar ortaya saçıldı. Operasyonun görevden alınan savcılarının yerine gelenlerin de cemaatçi olduğu anlaşıldı! 8 yıl sonra kirler de operasyon da unutuldu.

Haber Merkezi

AKP'nin namlı ortağı Cemaat ile yaşadığı kavga "resmi" olarak 7 Şubat 2012 tarihli MİT kriziyle başlıyor.

Hakan Fidan'ın ifade vermeye çağrıldığı, Erdoğan'ın ameliyata gireceği gün başlatılmak istenen operasyon, son anda önlenmiş, Cemaat-AKP kavgası böylece "resmen" start almıştı.

Bu tarihin ardından AKP ile Cemaat arasında bir yandan çeşitli "barış" görüşmeleri yapılırken, bir yandan da bazı başlıklarda basının da gündemine gelen gerilimler yaşanmıştı.

Tüm bu gerilimlerin ardından 2014 Mart seçimleri öncesi, 17 Aralık'ta Cemaat'in "yolsuzluk" operasyonu gündeme geldi.

Yıllarca ülkedeki muhalifleri AKP desteğiyle hedef alan Cemaat, 17 Aralık'ta ortağı sayesinde mutlak hakimiyet kazandığı emniyet ve yargıyı harekete geçirdi.

İktidarın neredeyse tüm unsurlarını dinleyen, bu dinlemeleri kayıt altına alan Cemaat, doğrudan bakanları ve Erdoğan’ın oğlu Bilal’i ve net bir şekilde Erdoğan’ı hedef alıyordu.

Dinlemelerde sergilenenlerse gerçekten dudak uçuklatıyordu.

17 Aralık sabahı neler oldu?

17 Aralık 2013 sabahı, Savcı Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç'in talimatıyla, birçok kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon başlatıldığı haberi gündeme geldi.

Tüm medya dönemin klişesi haline gelen “çok sayıda kişi gözaltında” haberlerini geçmeye başladı ama kısa süre sonra gözaltına alınanların alışıldık muhalif isimler olmadığı görüldü.

Cemaat, AKP tarafından kendisine verilen yargı-emniyet gücünü, bu kez ortağı AKP’yi yolsuzluklar üzerinden vurmak için kullanıyordu.

Gözaltına alınan kişilerin tamamının hükümete yakın isimler olduğu ve “rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık” gibi suçlamalar yöneltildiği ortaya çıktı.

Erdoğan’ın ‘savcısı’ görev başında

Ergenekon ve Balyoz operasyonları sırasında Erdoğan’ın “temiz eller savcısı” ilan ettiği Zekeriya Öz, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili sıfatıyla söz konusu operasyonların kumanda merkezinde görev yapıyordu.

Operasyonun ardından Organize Suçlar ve Mali Şube'nin bulunduğu B bloktaki üçüncü kata çıkan Zekeriya Öz, bu esnada gazetecilerin 'Neden geldiniz' diye sorması üzerine, 'Neden geldiğim belli değil mi?' cevabını verecekti.

Öz, hakkında birkaç gün sonra gündeme gelen Emniyet'ten kovuldu haberlerine ilişkin ise "bazıları foseptik çukurunda gezenlerin yalanlarını yazdıkları için ağızları kokuyor. İftiranın kokusu öbür dünyada çıkmaz" diyecekti.

Kimler gözaltına alındı?

Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, patronlar Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir'in de aralarında yer aldığı 89 kişi gözaltına alınmıştı.

Ülkede herkes “ne oluyor?” diye sorarken, iktidarda büyük bir panik havası yaşandı.

Öyle ki dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, sosyal medyada kendisiyle “oğlunu gözaltına almışlar” diye alay eden kullanıcıya “nerede okudun” diyordu. İktidar paralize olmuş, savcıların kimi alacağını seyrediyordu.

İlk hamle Erdoğan’dan geldi ve oğlu Bilal Erdoğan ortadan kayboldu… Ki ikinci dalganın hedefinde Bilal olacak, Erdoğan’ın hamlesi Bilal’i gözaltına alınmaktan kurtaracaktı.

Kimler tutuklandı?

Operasyonun ardından bakan çocukları Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan, Rıza Sarraf ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın da aralarında bulunduğu 26 kişi tutuklandı.

Bakan Bayraktar'ın oğlu, patron Ağaoğlu ve Fatih Belediye Başkanı Demir'in de aralarında olduğu diğer şüpheliler ise serbest kaldı.

Erdoğan ‘boyun eğmeyeceğiz’ dedi

İlk şoku atlatan Erdoğan, Konya’da yaptığı açıklamada, “Hiçbir tehdide boyun eğmeyeceğiz. İstedikleri kadar çirkin yollara tenezzül etsinler, kirli ittifakların içine girsinler, buradan bir kez daha tekrar ediyorum. Türkiye’de artık söz milletindir, karar milletindir, yetki milletindir. Mühür milletin elindedir” diyecekti.

4 bakan hedefte

Operasyonun odağındaki bakanlar için de jet hızıyla adım atıldı, hızlıca haberler sızdırıldı. İstanbul Mali Suçlarla Mücadele Şubesi'nin yaptığı operasyonda adı geçen Egemen Bağış, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler için suçlamalar kara para aklama, rüşvet ve altın kaçakçılığıydı.

Bakanlara Sarraf tarafından alınan yüzbinlerce liralık saatler, çikolata kutularında giden "rüşvetler" ortaya çıkıyordu.

Hüseyin Gülerce ne demişti?

Günümüzün AKP’lisi, dönemin Cemaatçisi Hüseyin Gülerce, Cemaat adına ilk açıklamayı yapan isim olmuş, operasyonu yapan “devlettir” demişti.

Gülerce "Devam eden operasyonu, Hizmet Hareketini adres göstererek hedef saptırma gayretleri var" diyecekti.

Ayakkabı kutusunda 4,5 milyon dolar

Operasyonda gözaltına alınan Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evindeki ayakkabı kutuları içerisinde 4,5 milyon dolar bulunduğu ortaya çıkacak, ayakkabı kutuları o dönemin “sembolü” haline gelecekti.

Dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler'in oğlu Barış Güler'in evindeki aramanın fotoğrafları

Üç bakan istifa etti, bir bakan görevden alındı

AKP sürekli bir şekilde "iftira" dese de, iktidar olarak ilk kez bu dönemde "kurban" verecekti.

Operasyonların ardından Egemen Bağış Avrupa Birliği Bakanlığı görevinden alınacak, İçişleri Bakanı Muammer Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar ise bakanlık görevlerinden istifa edeceklerdi.

Bayraktar’ın istifasında Erdoğan’ı suçlaması ve yaptığı işlerde emri Erdoğan’dan aldığını söylemesi döneme damgasını vuran bir diğer gelişme oldu.

Ses kayıtları dönemi

Soruşturmanın ardından aralarında Erdoğan ve bazı bakanlar dahil birçok hükümet yetkilisine, bürokrata ve patrona ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internet ortamında yayınlandı.

Milyonlarca liranın "sıfırlanmasına" yönelik konuşmalar sızdırıldı.

25 Aralık'taki ikinci dalganın hedefi olan Bilal Erdoğan gözaltına alınmaktan kurtarıldı.

Hızlıca görevden alınan hakim ve savcıların yerine yeni hakim ve savcılar atandı. Ancak atanan hakim ve savcıların da çoğu cemaatçi çıkınca bir görevden alma dönemi furyası başladı.

Benzer süreç emniyet içerisinde de gerçekleşti. Yüzlerce emniyet müdürü görevden alındı ancak yerine getirilen isimlerin de cemaatçi olduğu ortaya çıktı.

Devlet içinde AKP desteğiyle kadrolaşan, yıllarca AKP ile birlikte birçok ortak operasyona imza atan Cemaat, 17 Aralık’tan sonra çok sayıda operasyona konu oldu.

Operasyondan geriye ne kaldı?

Operasyondan "hukuki" olarak geriye hiçbir şey kalmadı.

17 Aralık'ta gözaltına alınan, tutuklanan herkes serbest bırakıldı.

Operasyon "darbe girişimi" olarak kayda geçti, ortaya çıkan görüntüler, ayakkabı kutuları yalanlandı, geriye görevden alınan ve istifa etmek zorunda kalan bakanlar gerçeği ve bir de Rıza Sarraf kaldı...

Bir de yıllarca emniyet ve yargıyı ortağı Cemaat'e teslim eden AKP'nin, canhıraş bir şekilde aynı gün görevden aldığı hakim, savcı ve emniyet müdürünün yerine getirdiği isimlerin dahi cemaatçi çıkması sonrası yaşadığı "şok" kaldı.

Operasyonun ardından iktidarı hedef alan dönemin Meclis muhalefeti, artık konuyu gündem dahi etmezken, iktidar ise yıldönümlerini sessizlikle geçiştiriyor. 15 Temmuz'daki gibi bir "anma" şovu yapmayan iktidar, anlaşılan 17 Aralık'ta yediği "dost çelmesini" sadece unutmak istiyor.

Rezalet unutulurken halk muhalefeti sandığa gömüldü

17 Aralık kısa süre sonra yapılacak olan yerel seçimleri gözeten bir operasyon takvimine sahipti. AKP belki seçimleri bile beklemeden dağılacak, en kötü ihtimalle düzen muhalefetine seçim kazanmaya yetecek bir avantaj hediye edilecekti.

AKP'nin bütün kirlilerinin bizzat en yakınındaki güçlü ortağı tarafından ortaya dökülmesi, iktidarın meşruiyetini ciddi biçimde yıprattı. Halk muhalefetinin Haziran direnişiyle yükselen sesinin bu sefer yolsuzluklara karşı yükselmesine bir süre için vesile oldu ama muhalefete seçim kazandırmaya yetmedi.

Tersine, "bugün operasyon yarın seçim" stratejisiyle aktif halk muhalefeti de zayıflatıldı.

Bu stratejiyi dayatanlara göre Cemaat operasyonuyla ortaya çıkacak kirliler, düzen muhalefetinin seçim kazanmasını sağlayacaktı ve halk yığınlarına düşen de seçim öncesinde provokasyona gelmemekten ibaretti!

Cemaat ortak olduğu kiri utanmazca teşhir ederken, hesap soracak bir kitle hareketinin gelişmemesi için de frene basmayı ihmal etmiyordu. Düzen muhalefetini dolduran ortaklarıyla birlikte!