Akdeniz'de köşe kapma yarışı: Diplomasinin silahları tükendi, silahların diplomasisi yürürlükte

Türk ve Yunan burjuvazileri başta olmak üzere emperyalist ülkeler ve iddia sahibi bölge ülkelerinin tamamı Akdeniz üzerindeki bu mücadelenin bir parçası olarak pay kapma telaşında. Önümüzdeki süreçte de Akdeniz’de herkesi ikna edebilecek kalıcı bir statükonun oluşturulması kolay görünmüyor.

Haber Merkezi

Temmuz ayı içinde Berlin’in arabuluculuğunda yapılan görüşmeler Türk ve Yunan kamuoyunda ilişkilerin normalleşeceğine dair bir beklenti yaratmıştı.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun, Temmuz başında Almanya'nın arabuluculuğunda Berlin'de Yunanistan ile yapılan gizli üçlü görüşmeyi açıklaması Yunanistan’da tartışma yaratmış olsa da tarafların çözüm konusunda ortaklaşmaya niyeti olduğunu göstermişti.

Yunanistan'ın önde gelen gazetelerinden "Kathimerini", Berlin’deki görüşmeye Almanya adına, Başbakan Merkel’in dış politika danışmanı Jan Hecker’in, Yunanistan’ı temsilen Başbakan Mitsotakis’in diplomasi danışmanı Eleni Sourani'nin ve Türkiye'den İbrahim Kalın’ın katıldığını bildirmişti. Gazete, Çavuşoğlu'nun ifşa etmesiyle Berlin'in arabuluculuk faaliyetinin altının oyulduğu ve başarı şansının azaldığı değerlendirmesinde de bulunmuştu.

Oruç Reis gerginliği

Bunlar yaşanırken Türkiye 21 Temmuz Salı günü yayımladığı bir Navtex ile Oruç Reis araştırma gemisinin 21 Temmuz tarihinden itibaren Rodos ile Meis adaları arasında yeni bir sismik araştırma faaliyetinde bulunacağını duyurdu.

Navtex nedir?

Navtex, denizcilere, meteoroloji tahminleri, seyir bilgileri, aciliyet, emniyet ve denizde çalışma yapılan sahalar hakkında bilgi veren haberleşme cihaz sistemidir. Ülkelerin Deniz Kuvvetleri, yapacağı eğitim ve tatbikatların bilgisini önceden duyurarak bu sahalara girilmemesi konusunda uyarılarda bulunuyor.

Bunun üzerine Yunanistan Türkiye'yi kıta sahanlığına girmek ve egemenlik haklarını ihlal etmekle suçladı.

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Türkiye'nin Akdeniz'de doğalgaz arama çalışmalarından vazgeçmemesi durumunda Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yaptırım uygulamak dışında başka bir seçeneğinin olmadığını söyledi.

Bu gerilimin üzerine bugün Türkiye Dışişleri Bakanlığı bir açıklama yayımlayarak, "Oruç Reis gemimizin araştırma yapacağı deniz alanı, ülkemizin Birleşmiş Milletler'e bildirdiği kıta sahanlığı sınırları ve 2012 yılında hükümetimizce Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'na (TPAO) verilen ruhsat sahaları içindedir. Sözkonusu sahanın bir bölümünde Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemimiz esasen geçmiş yıllarda faaliyette bulunmuştu." dedi.

Bu gerilim sürerken Temmuz sonunda bir açıklama yapan Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias “(Türkiye ile) Temas halindeyiz. Bu temaslar olumlu sonuçlanırsa, iki ülke dışişleri heyetleri arasında 2016’da kesilen istikşafi görüşmeler yeniden başlayabilir. Makul ortam oluşursa, dostum Çavuşoğlu ile buluşmak isterim. Kendisini uzun zamandır görmedim. Kişisel dostluğumuz var” demişti.

Dendias, Yunanistan’ın Türkiye ile görüşeceği tek bir sorunun bulunduğunu, bunun da Ege ve Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığı sınırları ile Ekonomik Münhasır Bölge’nin belirlenmesi olduğu şeklindeki Yunan tezini tekrarlamıştı.

Yunanistan ve Mısır anlaştı

6 Ağustos Perşembe günü Yunanistan’ın Mısır’la yaptığı anlaşma bölgede tansiyonu yeniden yükseltti. Anlaşmanın zamanlaması da dikkat çekici oldu, çünkü bir gün sonra Türkiye ve Yunanistan’ın müzakerelere başlayacağının resmi olarak duyurulması bekleniyordu.

Anlaşma, Girit ve Rodos adalarının kıtasahanlıklarının kısmen kullanılması şartıyla Mısır'ın kıtasahanlığı ile dikey bir koridor oluşturulmasını öngörüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan anlaşmayla ilgili “yok hükmünde” açıklaması yaptı.

Türk-Yunan ilişkilerinde yetkin gazetecilerden Stelyo Berberakis BBC Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede Yunan tarafının bu adımını Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmaya misilleme olarak gördüğünü söyledi ve Yunanistan'ın bir süre sonra oturacağı müzakere masasına eli güçlü gelmek istediğini belirtti.

Ege'de teyakkuz

Yunanistan ve Mısır’ın yaptığı anlaşmaya karşı Türkiye’nin adımı ise Oruç Reis sismik araştırma gemisini hidrokarbon arama çalışmalarına devam etmek üzere Doğu Akdeniz’e göndermek oldu. Türkiye 23 Ağustos’a kadar Oruç reis için Navtex ilan ettiğini duyurdu.

Oruç Reis’e Türk Deniz kuvvetlerine mensup 5 fırkateynin de eşlik etmesi ortaya ilginç görüntüler çıkardı. Oruç Reis’in izlediği güzergah Yunanistan’ın da hak iddia ettiği bir alan aynı zamanda.

Yunanistan Deniz Kuvvetleri unsurlarının da Türkiye’den 2.1 km uzaklıktaki Meis adası çevresinde teyakkuza geçmesi iki tarafın sıcak karşı karşıya geliş senaryosunu gündeme getirdi.

Yunanistan’ın çok okunan gazetelerinden Ta Nea, “Yunan fırkateynler Oruç Reis’in karşısında” başlığını atarak, Yunan donanmasının gemileri ve fırkateynleri hazır beklettiğini yazdı.

Gazete, Yunan donanmasının Oruç Reis’in bütün hareketlerinin yakından izlendiğini ve Yunan Ulusal Operasyon Merkezi’nin bütün verileri incelediğini yazarken, “Donanma, Türk araştırma gemisinin hareketlerini yakından takip ediyor ve her 15 dakikada bir geminin bölgeden çıkması çağrısını geçiyor. Yunan donanması Ege Denizi’nin güneydoğusunda savaş pozisyonu alırken, Yunan Hava Kuvvetleri’ne ait savaş uçakları da kalkmaya hazır halde” ifadesi kullanıldı.

'Yunanistan'ı suçlasınlar'

Çavuşoğlu gelişmelerle ilgili yaptığı açıklamda topu Yunanistan’a atarak şöyle dedi: “Biz burada iyi niyet göstergesi olarak Merkel'in ricasıyla, sayın liderimiz Erdoğan bunları paylaştı. Bir taviz değil, geçici bazı jestler yaptık. Almanya ve Avrupa ülkeleri diyalog için çaba sarf ediyordu. Biz, 'olumlu adım yerine olumsuz adım göreceksiniz' dedik. Bizim söylediğimiz ortaya çıktık. Gemilerimizi tekrar hareketlendirdik, Oruç Reis gitti. Ağustos ayında da her türlü araştırmalarımızı sürdüreceğiz. Kararlılığımız tamdır. Doğu Akdeniz'de ve Kıbrıs'ta haklarımızı sonuna kadar savunacağız. Bazı açıklamalar oldu bazıları dengeli, bazıları taraflı. Ama kimse Türkiye'ye siz iyi niyet göstermediniz diyemez. Suçlayacaklarsa Yunanistan'ı suçlasınlar.”

TKP ve YKP'nin 17 Ocak 2020 tarihli açıklamasından... 

"Türkiye Komünist Partisi ve Yunanistan Komünist Partisi, Ege ve Doğu Akdeniz'de ve Türk-Yunan ilişkilerinde yaşanan ve  iki halkı da kendi çıkarları için kanlı maceralara sürüklemeye çalışan toplumsal, ekonomik ve politik güçler eliyle ortaya çıkan tehlikeli ve endişe verici gelişmelere ortak bir tutum ile müdahale etmeyi hedeflemektedir.

"Bugün iki ülkenin burjuvazilerinin planları ile diğer burjuvazi güçleri ve emperyalist güçlerin çıkarları tarafından tanımlanan Türk-Yunan ilişkileri bir krize evrilmiştir. Bunun nedeni bölgedeki enerji kaynakları, bunların ulaşım yolları ve metaların paylaşımı konularında şiddetli bir rekabete girişmeleridir. Bu yıkıcı rekabetin sonucu, Suriye’de, Libya’da ve Basra Körfezi'nde, ABD'nin Irak işgalinde, İranlı ve Iraklı yetkililerin öldürülmesi örneklerinde de görüldüğü gibi bölgemizde emperyalist müdahaleler ve savaşlar olacaktır.

"Türk ve Yunan halklarının, onları birbirinden ayıracak hiçbir şeyleri yoktur. Onların kapitalist sömürüye ve kârlara ve çevrenin tahrip olmasına karşı barış içinde yaşamak ve kendi gelecekleri için mücadele etmek gibi ortak talepleri vardır. Talepleri insanın insan tarafından sömürüsünün yok edilmesi ve halkın güncel ihtiyaçların karşılanması, halkları emperyalist savaşa sürükleyen 'kıyma makinesinin' ortadan kaldırılması içindir.

'Türkiye ve Yunanistan doğrudan görüşmeli'

Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert Akdeniz’in doğusuna ilişkin gelişmeleri yakından izlediklerini belirterek, şimdi orada yeniden gerilim yaşanmasından dolayı endişe duyduklarını ifade etti.

"En önemlisi ve acilen ihtiyaç duyulan şey, ilgili ülkelerin, Yunanistan ve Türkiye'nin birbirleriyle doğrudan görüşmeler yapmalarıdır." diyen Seibert, burada ihtilaflı deniz hukukuna ilişkin konuları da ele almalarını ve çözüne kavuşturmalarını ümit ettiklerini belirtti.

Seibert, Alman hükümetinin her iki tarafla temasta olduğunu aktararak Alman hükümetinin olabildiği yerde katkı sunmaya hazır olduğunu, ancak doğrudan görüşmelerin yapılmasının önemli olduğunu savundu.

Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christofer Burger ise Türkiye’nin Akdeniz’in doğusunda sismik araştırmalar yapma kararını endişeyle not ettiklerini söyledi.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Doğu Akdeniz'de yaşanan son gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu. Stoltenberg, "Doğu Akdeniz'deki durum, müttefik dayanışması ruhuyla ve uluslararası hukuka uygun şekilde çözülmeli" ifadesini kullandı

Kim, neyi savunuyor?

Türkiye ile Yunanistan arasında deniz yetki alanları konusunda ciddi anlaşmazlıklar var. İki taraf da farklı tezleri savunuyor. İki ülke de birbirini yayılmacı olmakla suçluyor. Türkiye kendisinin Akdeniz’den yalıtılmak istendiğini, Antalya körfezine sıkıştırılmaya çalışıldığını söylüyor.

Yunanistan tezini BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayandırıyor. Ancak Türkiye bu sözleşmeyi imzalamadı. Bu sözleşmeye göre her adanın kendi kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesi var. Hal böyle olunca Türkiye anakarasına çok yakın adalara sahip Yunanistan Ege ve Akdeniz’de ciddi söz sahibi haline geliyor.

Yunanistan’ın tezinin haritası şu şekilde:

Görseller: BBC Türkçe

Türkiye ise Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırmasında adalarının rolünün minimuma, neredeyse sıfır düzeyine inmesi gerektiğini savunuyor. Uluslararası deniz hukukunun Türkiye’nin tezine daha yakın pratiklerini arttırdığı biliniyor.

Türkiye'nin tezi (Mavi Vatan) aşağıdaki haritada yer alıyor:

Yunanistan ve Türkiye’nin hak iddialarının kesiştiği bölge ise şu şekilde görünüyor:

Mavi Vatan, Münhasır Ekonomik Bölge ve tam yetki alanı

Kamuoyunda “Mavi vatan” kodlamasının son dönemde sık kullanılır olması, “münhasır ekonomik bölgeler”in tam yetki alanı, adeta “vatan toprağı” gibi tartışılmasına neden oldu. Ancak münhasır ekonomik bölge, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi uyarınca bir devletin deniz kaynaklarının araştırılması ve kullanılmasında su ve rüzgâr enerjisi de dahil olmak üzere özel haklara sahip olduğu deniz bölgesi olarak tarif ediliyor.

Bu nedenle Türkiye’nin zaten tam yetkiye sahip olduğu Karadeniz ve Akdeniz’de 12, Ege’de 6 mil olan karasularıyla Münhasır ekonomik bölge’nin birbirine karıştırılmaması gerekiyor.

Sonuç olarak Türk ve Yunan burjuvazileri başta olmak üzere emperyalist ülkeler ve iddia sahibi bölge ülkelerinin tamamı Akdeniz üzerindeki bu mücadelenin bir parçası olarak pay kapma telaşında. Önümüzdeki süreçte de Akdeniz’de herkesi ikna edebilecek kalıcı bir statükonun oluşturulması kolay görünmüyor.