Aile hekimliğinde 10 yıl geçti

Türkiye’de sağlıkta birinci basamağın özelleştirilmesinin, birer “devlet” kurumu olan Sağlık Ocaklarının kapatılarak, yerine “özel” aile hekimi muayenehanelerinin açılmasının üzerinden tam 10 yıl geçti.

Akif Akalın

On yıl önce bugünlerde Sağlık Bakanlığı, Türkiye’nin bütün illerinde “aile hekimliği” uygulamasına geçileceğini açıkladığında, binlerce sağlık emekçisi “Sağlıkta Özelleştirme Ölüm Demektir” sloganıyla sokaklara çıkmıştı.

Sağlık emekçileri aile hekimliği sistemiyle sağlığa “bütüncül” yaklaşımın terk edileceğini, “ekip” çalışmasının sona ereceğini söylüyorlardı. Sağlıkta “toplumcu” yaklaşım yerine “bireyci” yaklaşımın benimsenmesinin başta işçiler ve emekçiler olmak üzere halk sınıfları için ağır sonuçları olacağı konusunda insanları güçleri yettiğince uyarmaya çalıştılar.

Ancak yıl 2010 yılı ve zaman “uğursuzun” zamanı, “yetmez ama evetçiler” zamanıydı. İşçilerin ve emekçilerin sağlık alanında Cumhuriyet’in kuruluşundan beri elde ettikleri kazanımlara ve Sağlık Ocaklarına sahip çıkılması, aile hekimliğine geçilmesinin önlemesi için, birinci basamakta özelleştirmenin durdurulması için güçlü bir direniş emek hattı örülemedi.

Onur mücadelesi 

Özelleştirmeye karşı güçlü bir emek savunması örülemeyince, birinci basamağın özelleştirilmesine karşı mücadele, bir avuç pratisyen hekimin “onur” mücadelesi haline geldi. Maaşlarının çok düşük olmasına ve hükümetin aile hekimlerine rüşvet olarak tam 3 (üç) kat daha yüksek ücret ödemesine rağmen, birinci basamağın özelleştirilmesine kişisel olarak alet olmayı, aile hekimi olmayı reddeden pratisyen hekimler, inanılmaz idari baskılarla karşılaştılar.

Hükümet, aile hekimi olmayı reddeden pratisyen hekimlere sözcüğün tam anlamıyla “zulüm” uyguladı. Haftada bir, hatta kimi örneklerde hafta içinde birkaç kez çalıştıkları ilin en uzak ilçelerine geçici görevlendirildiler. Eşler birbirlerinden kilometrelerce uzak yerlerde görevlendirildi. Akla hayale gelebilecek her türden mobbinge, aşağılanmaya maruz kaldılar. Her şeye rağmen bu bir avuç onurlu, yürekli pratisyen hekim iktidara boyun eğmedi, aile hekimi olmadılar.

On yıl sonra bu direnişin, pratisyen hekimlerin ve sağlık emekçilerinin argümanlarının ne kadar haklı olduğunun artık apaçık herkesin görebildiği bu günlerde, on yıl önce onur mücadelesi veren pratisyen hekimlerimizi saygı ile anmak boynumuzun borcudur.

Hastaneler salgınlarla mücadele edemez

Bugün COVID 19 salgını karşısındaki acizlik, 2010 yılında aile hekimliği sistemine geçilirken atılan “Sağlıkta Özelleştirme Ölüm Demektir” sloganının ne anlama geldiğini daha iyi anlamamızı sağlıyor. Geçen hafta Erhan Nalçacı sol portaldaki köşesinde bu salgında dünyada “600 bin kişi pisipisine öldü” diyordu (*). Evet, bu güne kadar salgınla etkili bir mücadele yürütül(e)mediği için dünyada 600 bin, ülkemizde 5.545 insan “pisipisine” öldüler.

İnsanlar pisipisine öldüler ve ölmeye devam ediyorlar, çünkü birinci basamak özelleştirildiği, Sağlık Ocakları kapatılarak aile hekimliğine geçildiği için “salgına” karşı etkili bir mücadele yürüt(e)miyoruz. Sağlık Ocaklarını, dünyadaki en örgütlü kamusal birinci basamak sağlık hizmetini, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelenin en etkili aracını yok ettiğimiz için salgınla baş edemiyoruz.

Birinci basamağı özelleştiren ve bireye yönelik hizmet sunar hale getiren hükümet, salgınla mücadeleyi ilk günden beri “hastaneleriyle” yürütmeye çalışıyor. Hastaneler, “adı üzerinde”, hastaları iyileştiren sağlık kurumlarıdır. Hastanelerde “hastalar” iyileştirilir. Oysa salgınla mücadele için insanların hasta olmalarının “önlenmesi” gereklidir. Hastaneler insanların hasta olmasını önleyemez.

İnsanların hastalanmalarını önlemek için salgınla mücadelenin “birinci basamakta” örgütlenmesi gerekir. Eğer işçiler ve emekçiler on yıl önce birinci basamağın özelleştirilmesine, aile hekimliğine geçilmesine izin vermeseydi, Sağlık Ocaklarına sahip çıkabilseydi, bugün salgın hastalığın pençesine düşen “resmi rakamlarla” 220 binden fazla yurttaşımızın çok büyük bir bölümü hiç hastalanmayacak, yine “resmi rakamlarla” yitirdiğimiz 5.545 yurttaşımızın çoğu bugün aramızda olacaktı.