Aile Bakanı tam da gurur duyacaktı ki... Bütün paralar patronlara gitmiş!

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı'nın 'Sosyal Koruma Kalkanı' harcamalarıyla ilgili sosyal medyadan paylaştığı tablo, Bakan'ın amacının tam tersine hizmet ederek iktidarın salgında emekçileri değil patronların çıkarlarını öncelediğinin ispatı oldu.

Haber Merkezi

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı dün Twitter'dan yaptığı bir paylaşımda "Sosyal Koruma Kalkanı kapsamında vatandaşlarımıza sağladığımız destek ve yardımlarda 35 Milyar TL‘ye yaklaştık." ifadelerini kullandı ve bir tablo paylaştı.

Bakan Selçuk ortada büyük bir devlet desteği vermiş gibi sunsa da gerçekler hiç öyle değil. Biraz yakından bakalım...

Toplam rakam 35 milyar TL olarak kabul edildiğinde bunun sadece FAZ 1-2-3 kısımlarındaki ödemelerin hazineden sağlandığı, buradaki toplam rakamın da 6 milyar 263 milyon TL olduğu görülecektir. Bu oran 35 milyar TL içinde yalnızca yüzde 17,8'e denk geliyor. Kısa çalışma ödeneği, nakdi ücret desteği ve işsizlik ödeneği zaten işçilerin maaşlarından kesilen işsizlik fonundan yani işçilerin kendi cebinden karşılanıyor. 

FAZ1-2-3 kısmındaki hane başı 1000 TL'nin salgın ve ekonomik kriz koşullarında hangi yaraya merhem olacağının cevabı ise yok.

Ancak bu hesap burada da bitmiyor. Çünkü güya emekçilere yapılan bu yardımlar, patronlara sağlanan kolaylıklar karşısında sadece devede kulak kalıyor. 

Peki patronlara ne verildi? 

Aşağıdaki tabloya bakınca AKP iktidarının salgında öncelikle kimi düşündüğü daha iyi anlaşılıyor. 1 Haziran itibariyle salgın ve kriz önlemleri dahil tablonun tümüne dair ekonomik kaynağın nasıl paylaştırıldığının oransal dağılımı şu şekilde:1

Tablo'dan da görüleceği üzere iktidarın emekçilere verdiği net destek (Nakdi yardım, kısa çalışma, nakdi ücret ve işsizlik ödeneği) toplam yalnızca 11,5 milyar TL. Bu tüm bütçe içinde yalnızca yüzde 4'e denk düşüyor. (Belirttiğimiz gibi, bu Haziran başındaki oran, şu anda makas daha da açılmış durumda)

Peki tablo başka ne söylüyor? Toplam Kredi ve borç desteği-kolaylığı için toplam 273,6 milyar harcanmış, yani toplam paketin toplamının yüzde 96'sı buraya harcanmış.

Tabloya bakınca görüleceği üzere 181 bin işletmeye (patrona) 145,6 milyar TL verilirken toplamı 10 milyonu bulan emekçiye (aileleri de işin içine katınca bu sayı katlanıyor) yalnızca 10,5 milyar.

İktidarın yapmak istediği çok net

Türkiye Komünist Partisi Merkez Komite üyesi Alpaslan Savaş AKP iktidarının salgın uygulamalarıyla ilgili durumu şu şekilde özetliyor:

"Mart ayından bugüne AKP’nin salgın yönetiminde emekçi halk için düşünülmüş tek bir uygulama bulamazsınız. İktidar salgında sadece patronların ihtiyaçlarını yerine getirdi. Peki salgın yönetimi başarısız mı ya da kime göre başarısız? Yanıt için yapılanlara kısa bir göz atalım:

İlk paket Ekonomik İstikrar Kalkanı, sloganı da “çarklar dönecek, salgın fırsata çevrilecek” idi. TCMB, KOSGEB, kamu bankaları, Hazine, İSF, hepsinin musluğu patronlar için açıldı. Ucuz krediler verildi. Kredi borçları ertelendi. Vergi ödemeleri ötelendi. Sigorta primleri de...

İşçiler ise kredi kartı borçlarını tıkır tıkır ödediler. Ödeyemeyenin faizi işledi, borcu katlandı. Devlet işçinin borcuymuş, hacziymiş bakmadı, patronlardan almadığı sigorta primleri ile gelir vergisini işçiden tahsil etmeye devam etti.

Şirketlere gelen icra-iflas takipleri durduruldu. Faaliyetine ara verenlerin yıllık ilan, reklam, çevre temizlik vergileri silindi, fatura borçları ertelendi. Emekçiler ise zamlı doğalgaz, elektrik ve su faturalarını her ay ödemeyi sürdürdü.

Teknoloji geliştirme merkezlerinde firmaların kira ödemeleri durduruldu. Oradaki işçiler ise aybaşı gelince ev sahibine görünmemenin yolunu aradı. Şirket alacaklarına devlet desteği güçlendirildi. İşçiler ise ücret ve tazminat alacakları için mahkeme kapılarını aşındırıp durdu.

Alpaslan Savaş

Döviz kuru artıp kârları katlanan ihracatçı patronlara yeni teşvikleri verildi. Emekçilerin ise pahalılaşan mal ve hizmetler karşısında ücretleri eridi. Patronlar her asgari ücretli işçi için işsizlik sigortasından prim aldı. Asgari ücret ise salgın döneminde bir kuruş artmadı

Sendikal faaliyet durduruldu. 12 Eylül sonrası ilktir. Sendikalı işçiler toplu sözleşme yapamadı, greve çıkamadı. İlk kez örgütlenen işçilerin sendikalarına işyerinde temsiliyet için yetki verilmedi.

İşten çıkarma yasağı diye tek taraflı ücretsiz izin uygulandı. Bu sayede patronlar işçileri dilediği gibi işten uzaklaştırdı. Ücret ödemedi, tazminat vermedi. İzne yollanan işçi ise günde 39 lira ödenekle geçinmeye çalıştı.

Neredeyse tüm patronlara kısa çalışma izni verildi. Bu işyerlerinde çalışan işçiler ise çoğunlukla kısa çalışma ödeneği dışında tek bir kuruş para almadan tam zamanlı çalıştılar.

Sokağa çıkma yasağı geldi, işçiler istisna tutuldu. Şehirler arası seyahat sınırlaması oldu, işçi servisleri kapsamdan çıkarıldı. Hastaneler ve işyerleri salgının merkezleri haline geldi, SGK hastalığı iş kazası ve meslek hastalığı kapsamından çıkaran genelge yayınladı.

Liste uzun. Özet: Salgın yönetimi patronları kolladı. Onlar kazanmayı sürdürdü. Peki diğerleri? Diğerleri için söylenen “aşıya kadar ölen ölür kalan sağlarla hayat devam eder” oldu. Ve bu sadece Türkiye’de değil tüm kapitalist ülkelerde tek salgın yönetim planı oldu.

Tedbirlerle oyalanıp ekonomiyi zorlamak yerine aşı yarışında ipi göğüslemek tekellerin ve kapitalist devletlerin önceliği haline gelmiş durumda. Bu da halkın sağlığını düşündükleri için değil, ortaya çıkan büyük pazarın belirleyen aktörü olmak için böyle."