'Acun'un Oktar Cemaati içinde hayli aktif bir rolü vardı, birçok ismi cemaatle o tanıştırdı'

AKP'nin eski ortaklarından olan ve şu anda demir parmaklıklar arkasında bulunan Adnan Oktar Cemaati'ne ilişkin kitabı geçtiğimiz günlerde okurla buluşan Hakan Erol'la kitabı ve Oktarcıları konuştuk.

Ali Ufuk Arikan

AKP iktidarının bir dönem yakın ilişkin içinde olduğu cemaatlerden biriydi Adnan Oktarcılar...

Öyle ki ilişkileri islamcı partinin ilk kez bir seçim kazandığı 1994 yılına kadar dayanıyordu. Yıllarca birçok iktidar döneminde olduğu gibi AKP iktidarında da elini kolunu sallayarak istediği gibi gerici saldırılara imza attı.

Özel olarak evrim ve sol düşmanlığıyla sivrilen, kadın istismarı haberleriyle gündeme gelen Oktar Cemaati, uzun yıllar her türlü desteği verdiği ve aynı şekilde destek aldığı AKP tarafından tasfiye edildi.

Şimdi yüzlerce yıl hapis cezasıyla yargılanan Oktar Cemaati'ne ilişkin hazırladığı "Turnike" adlı kitabı geçtiğimiz günlerde raflarda yerini alan gazeteci Hakan Erol'la hem kitabı hem de Oktar Cemaati'ni konuştuk.

Operasyon günü şaşkınlıkla AKP'li bakanlara ulaşmaya çalışan, yıllarca birçok ünlüyü "müridi" yapan Oktarcılara ilişkin Erol'un soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

'Oktar ve cemaati sandığımızdan çok daha fazlasıydı'

Öncelikle kitabın hikayesinde başlayalım isterseniz. Adnan Oktar Cemaati'ne ilişkin böyle bir kitap yazma fikri nereden doğdu?

Silahlı, uluslararası kritik bağlantıları olan, yargı alanında istediğini yaptıran, Türkiye siyasetinde etkisini hissettiren, kadınları istismar eden bir cemaat, her gün gözlerimizin önünde gücüne güç katıyordu. Böylesine bir cemaat, yapılan bir operasyonla ve zaten bilinen bilgilerle geçiştirilecek kadar basit olamazdı, olmamalıydı. Nitekim, iyi ki de olmadı. Zira, binlerce sayfa belgenin arasında kaybolduktan sonra daha iyi gördüm ki, Oktar ve cemaati sandığımızdan çok daha fazlasıydı. O yüzden bugün dönüp geriye baktığımda, Oktar ve cemaatine dair önüme dosya geldiğinde iyi ki hiç tereddüt etmeden kolları sıvamışım diyorum. Kısacası, hikayenin özeti; hakikati aramakla, var olanla yetinmeme ile başlıyor diyebilirim…

'AKP eliyle çok kuvvetlendiği aşikar'

Türkiye'de özellikle evrim karşıtlığı ile bilinen, AKP dahil birçok iktidarın büyük destek verdiği gerici cemaatlerden biri olarak biliniyor Oktar Cemaati. Peki, AKP yıllarca destek verdiği bu cemaati neden hedef aldı? Nedir buna ilişkin değerlendirmeleriniz...

Oktar cemaatini AKP yaratmadı ancak AKP eliyle çok kuvvetlendiği aşikar! Tıpkı diğer cemaat ve tarikat yapılanmalarının önünün açıldığı gibi Oktarcılar da bu olanaklardan yararlandı. Kitapta bu cemaatin siyasi ayağına da operasyonun neden şimdi yapıldığına da bazen dolaylı bazen doğrudan değiniyorum. Türkiye’de cemaatlerle siyaset hiç olmadığı kadar iç içe geçmiş durumda. Bunları birbirinden ayıramazsınız. Bakın size kitaptan bir örnek vereyim, Oktarcılar Özal’la görüşebilecek kadar siyasi idiler. Keza, operasyon öncesine kadar da TBMM’ye girebilecek kadar rahattılar. Eski yeni, şu an görevinde veya değil, fark etmeksizin Bakan düzeyinde görüşmeler gerçekleştirebiliyorlardı. Tutulan notlar, ele geçirilen dökümanlar o kadar kritik ki! İşte bugün gelinen noktada her şey o yazışmalarda, dosyalarda ve talimatlarda mevcut!

'Birçok partiyle ayrı ayrı iş gördüler'

Evet, AKP, MEB eliyle okullara soktu bu cemaati. Cemaat de evrim karşıtlığıyla görevini yerine getirdi. Her üniversitede de her ilde de istedikleri konferansları verdiler. Üst düzey isimlerle görüşmeler yaptılar. Ancak burada bir şeyin altını çizmem gerekiyor ki; Oktar’ı yalnızca AKP palazlandırmadı; o kadar çok siyasi parti ile ilişki içerisindelerdi ki, aklınız durur. Ve hepsiyle ayrı ayrı iş gördüler.

'Operasyonun yapılma nedeni 'sınırın' aşılmasından'

Bugün bu operasyonun yapılması, bana kalırsa Oktar’ın, “sınırını” aşmasından kaynaklanıyor. Bunu AKP’ye kafa tutmak olarak algılamayalım elbette, böyle de bir şey yok zaten, doğası gereği de olamaz da… Ancak müthiş bir para akışını, CIA, MOSSAD bağlantılarını da unutmayalım. AKP’nin önünde FETÖ gibi bir gerçek duruyor; ikinci bir FETÖ’yü AKP kaldıramazdı, bu yüzden de müdahale şarttı.

'Erdoğan İstanbul'u kazanıp konuşurken arkasında iki kişi Oktarcıydı'

Kitapta operasyon günü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya üst üste atılan mesajları irdeliyorsunuz. Nedir bu mesajların sırrı? Yine bu bağlamda Oktarcıları 'size operasyon olacak' diye uyaran eski bir bakandan da söz ediyorsunuz. Bunların tümü düşünüldüğünde AKP ile güçlü bir bağ ve operasyon nedeniyle bir tür şaşkınlık söz konusu diyebilir miyiz?

Evet, tam olarak böyle. Oktar da operasyon günü kaçmaya çalışırken, basına yaptığı açıklamada hem Erdoğan’a hem de Soylu’ya “kırgın” olmadığını ancak “şaşkın” olduğunu belirtmişti. AKP’ye hiçbir şekilde zorluk çıkarmadıkları halde, neden kendilerine dokunduklarını anlamlandıramadılar. Üstelik Oktar’ın Erdoğan’la tanışıklığı da yeni değildi. Bir örnek olsun… 94 seçimlerinde Erdoğan’ın İstanbul’u kazanıp konuşma yaptığı sırada arkasında duran iki kişi Oktar’cıydı. Yine Oktar mahkemedeki savunmasında da “Tayyip Bey’i devirmek istiyorlar. Ben bütün gücümle Tayyip Bey’e destek oluyordum” diyordu. Bir nevi Erdoğan’ı ve hükümeti kendine kalkan yaparken, biz uzun süredir aynı yolun yolcusuyuz demeye çalışıyordu.

Sağdaki fotoğrafta Erdoğan Oktarcılarla...

'Operasyon sabahı Soylu'ya atılan mesajlar'

Soylu’ya atılan mesajlara gelince… Bu mesajlar öyle kritik ki… Operasyon sabahı bir cemaat neden bir ülkenin İçişleri Bakanı’na mesaj atar? Hem de devletin kendilerine operasyon yaptığı gün… Kitap bu sorunun yanıtını, dikkatli okuyucuya satır aralarında aktarıyor. Kaldı ki bu mesajlar Soylu ile de sınırlı değil. Bugün hala görevde olan birçok çarpıcı isme de mesajlar atılıp, operasyonun durdurulması isteniyor…

Yine bahsettiğim eski Bakan’ın da bağlantıları yeni değil. Hem cemaati uyaracak kadar yakın hem de onlarla geçmişte kapı kapı elçilik gezebilecek kadar ve iftar sofralarında Oktar’la aynı masaya oturabilecek kadar “dost”…

Tüm bunları düşününce, Oktar’ın “şaşkınlığını” anlamak elbette mümkün…

'Acun cemaatin içinde olduğu dönemde epey aktif bir rol üstleniyor'

Kitapta işlediğin konulardan biri "Oktarcı ünlüler" oldu. Adı bu haberlerle sık sık anılan isimlerden birisi AKP ile de yakın ilişkileriyle bilinen Acun Ilıcalı. Hem Acun'un hem diğerlerinin nasıl bir bağı ve ilişkisi vardı bu cemaatle?

Evet, kitabın bir bölümü “Ünlüler” adını taşıyor. Bu bölümde bu cemaate öyle ya da böyle bir şekilde bulaşmış, “müritlik” yapmış, özel misyonlar üstlenmiş veya bilerek ya da bilmeyerek etkinliklerine katılmış birçok ünlü isim bulunuyor. Ünlü isimler arasında Acun Ilıcalı elbette baş sırada yer alıyor.

Acun Ilıcalı cemaatin içinde olduğu dönemde epey aktif bir rol üstleniyor. Etkin pişmanlıktan yararlanarak itirafçı olanlar, müştekiler veya hiçbir suçu kabul etmeyip, hala cemaatlerini savunan örgüt üyeleri, Acun’un ismini bolca veriyorlar. Öyle ki, bu isimlerin bir kısmı Acun’ın lise arkadaşı aynı zamanda. Kendilerini cemaatle ve Oktar’la tanıştıranların Acun olduğunu da ifade ediyorlar. Kitap, bugüne kadar Acun’un cemaatle bağlantılarını hiç olmadığı kadar açık şekilde ele alıyor.

Yalnızca Acun’la da bitmiyor tabii ki ünlüler… Bu bölümde birçok isim bulunuyor. İlk kez yayımlanan fotoğraflar var… Yalnızca şöyle bir şey söyleyeyim; çok ünlü bir şovmen Oktar’la fotoğraf çektirebilmek için yanıp tutuşuyor ve hasta yatağında cemaat üyelerinden çiçek göndermelerini bekliyor. Bu kadarı bile yeterli sanırım…

Bu kısımda tabii ki bir de başka başka ünlülerin üstlendikleri “misyonlar” da yer alıyor.

'Herkes kediciklerin kahkahasında kayboluyordu ama...'

Gülen Cemaati yıllardır imza attığı türlü operasyonlar ve iktidarla yakın ilişkisiyle hayli yakından bilinen bir gerici örgütlenmeydi. Oktarcılar ise "kedicik" imajı üzerinden pek ciddiye alınmayan, diğer yandan da evrim karşıtlığı gibi bir misyonla hareket eden bir yapı izlenimi veriyordu. Kitap çalışması sonrası bu cemaatin gerçek işlevine ilişkin neler söylersin?

Zaten sıkıntı da buradaydı. Herkes “kediciklerin” kahkahasında kayboluyordu. Birçok kişi tehlikeyi görmüyor, bu cemaatin kendi halinde eğlendiğini sanıyordu. İşi magazinleştirenler, bu memlekete çok büyük kötülük yaptıklarını çok sonradan anladılar. Unutulmasın, her cemaatin mutlak amaçları vardır. Oktarcıların da vardı.

Evrim karşıtlığı da kuru bir bilim düşmanlığı değildi. Okullarda evrim karşıtlığı üzerinden verilen konferanslar, aynı zamanda öğrencileri tuzaklarına düşürmek için de kullanılıyordu.

Kitabı noktaladığımda, yazdıklarımın henüz daha bir yolun başlangıcı olduğunu gördüm. Türkiye’de her cemaat yapılanması tehlikelidir ancak bir adım öteye götürerek söylemek isterim ki, Oktar cemaati, FETÖ’den sonraki en güçlü ve en tehlikeli olanıydı.

Bakınız, hiç gizlenmediler, hiç saklanmadılar. Bugün bir tarikat kendini saklar. Tepki çekeceğinden korktuğu için daha gizli hareket eder, kendini ya da üyelerini göstermez. Belirli sınırlar içinde gelişir, büyür. Kabaca böyledir. Oktar cemaatinde ise durum bunun tam tersi. İşin bu kısmı çok kritik…

Kitap işte tüm bu karanlığın üzerindeki sis bulutlarını dağıtmayı amaçlıyor. Ben yalnızca görevimi yaptım; yazdım, artık Turnike, yarının aydınlık Türkiyesi’ni savunan okurun elinde yükselecektir.