'ABD IŞİD diye bir yaratık ortaya çıkarttı ve tepe tepe kullanıyor'

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, gazeteci Şule Aydın'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Haber Merkezi

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, soL TV'de "Kemal Okuyan’la Gündem" programında gazeteci Şule Aydın'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Şule Aydın, programın başında önceki programda üzerinde konuştukları konuları hatırlattı ve aradan geçen iki hafta içinde değişen gündemi özetledi. Okuyan, ülke gündemindeki bu hareketliliği değerlendirirken "Türkiye insanların her sabah kalkınca 'ne oldu acaba' diye kaygılandığı bir ülke. Gelen haberler de insanları rahatlatıcı şeyler olmuyor" yorumunu yaptı ve şöyle dedi: "Ülkede bu kadar gündem olmasıTürkiye Komünist Partisi olarak bizi rahatsız etmiyor. Çünkü gündem olması gereken bir ülke burası. Adaletsizlik, işsizlik, yoksulluk var. Problem şu, daha fazla direnen insan görmemiz gerekiyor. İşçilerin mücadeleleri çok anlamlı ama gündemi belirleyecek düzeyde değil henüz."

Okuyan, Türkiye'de işçilerin gündemi belirlediği dönemlerin de yaşandığını belirtti ve bunun için 12 Eylül öncesine gitmeye gerek olmadığını söyledi. "Tekel işçileri direnişi AKP'nin de muhalefetin de gündemini belirlemişti" diyen Okuyan, şimdiyse 'memleket nereye gidiyor' diyerek kaygı duyulan bir tablo görüldüğünü belirtti. Okuyan "Gezi Direnişi sırasında böyle miydi? O 15 gün boyunca gündemin çok yoğun olmasında herkes çok mutluydu. İnsanların ağzı kulaklarındaydı. Şimdiki gündem yoğunluğu ise yıpratıcı" diye konuştu.

"Zevzek, suni gündem açıklamaları 'zayıfız' itirafıdır"

Emekli amirallerin bildirisiyle ilgili Erdoğan'ın grup toplantısı konuşmasını değerlendiren Okuyan, "İlk konuşması düşük enerjiliydi ancak içerik olarak ilginç unsurlar vardı. Bugünkü toplantısına evrileceği belliydi" dedi. Okuyan şunları söyledi:

"Belli ki sinekten yağ çıkarmaya dönük bir çaba içerisindeler. Ortada bir malzeme var. Bu malzemeden nerede yararlanırız diye bakıyorlar. Dış politikaya da tahvil etmeye çalışıyorlar. Erdoğan, 'Bu mesele yurtdışında kaygı yarattı' dedi.Sonuna kadar götürecektir. Mantık arama durumunda değiliz. 'Darbeci bir bildiri kesin' diyen bir Cumhurbaşkanı var. Defalarca baktım, atladığımız bir şey mi var diye, ortada bir şey yok. İlk gün, 'Siyaset yapmak istiyorlarsa siyasi partilere girsinler' diyorlardı. Şimdi ise CHP'li bunlar diyor. Tamamı öyle olsa bile, siyaset yapıyorlar. Tutarsız ama ciddiye alınmalı. CHP ve İYİP'in bu konuda süngüsünün düşük olduğunu da fark ettiler. Zaten 'zevzek', 'suni gündem' açıklamaları 'zayıfız' itirafıdır.

Hattı nerede kurmak zorundayız burada? Bir örgütlenme varsa, bu kadar sayıda amiral bir darbe peşindelerse ve hükümet farkında değilse hepsinin istifa etmesi lazım. Büyük bölümü kamuoyunda kalem sallayan bir bölümü hatta hükümeti destekleyen yani göz önünde olan insanlar. Bu iddia ortaya atıldığında muhalefet partileri 'darbe yok' kesinliğinde yaklaşmıyorsa, Erdoğan'a istediğin gibi saldır demiş oluyorlar. Bunların hiçbirinin bizle alakası yok, içlerinde NATO'cular bile var. TKP açısından bir boş kağıt orası. Söyledikleri meselelerin önemli olduğunu söyledik. İnsanların siyaset yapma hakkını elinden alamazsınız dedik. Niye sadece amiraller imzaladı? Akademisyenler, ekonomistler de metin imzalıyor, imzalayabilir. Yani hukuken de mantıken de karşılığı yok bunun. Bunu demeyen bir muhalefet var."

'Tarikatlar bütün devlet kurumlarında örgütlü'

Okuyan'ın daha önceki programlarda söylediği "Erdoğan'ın manevra alanı daraldı" sözlerini hatırlatan Aydın "Erdoğan buradan bir manevra alanı yarattı, muhalefet buna öfkelenmiş olamaz mı?" diye sordu. Okuyan şöyle yanıtladı:

"Bunu 'zevzeklik' diyerek engelleyemezsiniz. Bu durum defalarca yaşandı. 'nereden çıktı bu gündemler?' diye hayata bakılmaz. Siyasi partiler gündeme ilişkin sağlıklı yaklaşımlar geliştirir. Her seferinde 'suni gündem' denilmez. Bu karşı tarafa 'İstediğini yap, bu bizim gündemimiz değil' demek. Bu Erdoğan için evet, bir manevra alanına dönüştü. TKP 'Bu insanların siyaset yapma hakkı kısıtlanamaz' dedi. Neden bunu söyleyemediler? Topu taca attılar. Hatta Akşener amirallerin üzerine fırlattı. Bunu yaptığınız anda, 'Bu alan senindir bu oyunda yokuz' demek. Memleketin meselesi aş, iş diyorlar ona da nasıl yaklaştıklarını biliyoruz. Amiraller neden bunu yaptı bilmiyoruz, tuzağa düşürülmüş olma ihtimalleri de var. İçeriği bizim için eklektik, sorunlu ve yetersiz. Herhangi bir meslek grubu bir araya gelip görüş açıklayabilir. Ayrıca konular bizim de ilgilendiğimiz gündemler. Mesele bir fotoğraf değil ki hem sadece. Bugün tarikatların bütün devlet kurumlarında örgütlü olduğunu AKP'liler bile söylüyor. Bunda giz yok. 'Montrö tartışılmaya açılmadı ki' dendiği gün, AKP'li bir sürü kalem ve siyasetçi 'Montrö tartışılmalıdır' diye demeçler veriyor. Dolayısıyla yapılması gereken şey doğal olarak gereken yanıtı vermektir. Bu nedenle imza atanları suçlamak tuzak. Mesela biz de 'İmam hatipler kapatılsın' diyoruz. CHP düşman gibi bize 'Sırası mıydı' diye mail atıyor. Memlekette laiklik mi kaldı? Tabii ki diyeceğiz bu memlekette gündem. Her şeyde 'Erdoğan bunu kullanacak' deniyor. Erdoğan asıl bu duyguyu kullanıyor. Çünkü karşısında yaprak gibi titreyen bir koz alanı olduğunu biliyor.

'Kanal İstanbul bir çılgınlıktan ibaret değil'

Erdoğan'ı bu kadar rahatlatan şu: Yeniden ilişkileri derinleştirmeyi düşündüğü AB ve ABD ile kısa sürede çok yol aldı. 2 ay öncesine göre uluslararası alanda rahatladı. Montrö, Kanal İstanbul gibi başlıklarda kendisini destekleyen bir ABD olduğunu biliyor. Rusya ise ciddi bir devlet. Sakin süreci yönetmeye çalışacağını bilir. Rusların kendisi Türkiye'yi NATO'dan koparmak istemiyordu. Gevşemiş ve sorun yaratan bir Türkiye hedefliyorlardı ve o politikalarında bir delik açıldı. Ama hemen bağırıp çağırmaz onlar. Türkiye büyükelçisi Rus basınına 'Montrö değişmez, Rusya'nın da onayı gerekir' dedi. Hazırlık yapıyorsunuz ama izliyoruz, sakiniz dediler yani. Rusya çok kararlı, Montrö'de delik açılamaz diyorlar. Öte yandan gerçeklik de bu değil, ne yapacağız diye tartışıyorlardır. Kanal İstanbul, savaş gemileri, NATO açısından değil yalnızca, ekonomik açıdan da bölgenin dengelerini değiştirebilecek bir mesele. Bu konular bir bütün. İlginç bir de ziyaret trafiği var. Ukrayna devlet başkanı Katar'da. Katar, Türkiye'deki çok büyük projelere destek olmuş Kanal İstanbul'da da adı geçen bir ülke. Ukrayna Kanal İstanbul'un en çok ilgilendirdiği ülkelerden. Bunların sonuçları olacak. Bildiğimiz Kanal İstanbul bir çılgınlıktan ibaret değil. Muhalefetin de sorgulama tarzı hep eksikli oluyor. 'Katarlılar alıyor, Arap sermayesi geldi'. ABD gelse ne olacak. Ayrıca burada milliyetçi bir tavır da var. Üstelik emekçileri açısından hangisinin geldiğinin ne önemi var, ikisi de sermaye. Bu tartışmalar gerçekten de iç politikanın uzağına giden bir durumda.

'ABD, Montrö'yü kaldırmak istediğini gizlemiyor'

'Kanal İstanbul'un Montrö'yle alakası yok' doğru değil. Montrö'nün meşruiyetini sorgulayıcı 7-8 başlığı var Kanal İstanbul'un. Erdoğan da konuşurken bunu çok açık ilan etti. 'Montrö egemenliğimizi sağlamıyor. Boğazlar'da egemen değiliz. Kanal İstanbul'la mutlak egemen olacağız' dedi. 'Şu an gündemimizde yok ama Montrö'yü günü geldiğinde değiştireceğiz' dedi. Bu uluslararası alanda bir koz. Kime yarıyor? ABD Montrö'yü kaldırmak istediğini gizlemiyor ki? Montrö, ABD'nin çıkarlarına zarar veriyor diyorlar, bu sır değil. Erdoğan tabii ki uluslararası alanda rahatladı, yol aldı. AB de göçmen meselesi ve Rusya nedeniyle Erdoğan'a kredi verdi. Neden bu eksende konuşulmuyor? Bunu sorgulamasını kimden bekleyeceğiz? Muhalefet Batıcı. Batı bu kadar yıpranmış bir lidere, ekonomi kötüyken kredi açıyor. AKP, Erdoğan, bir mücadele içerisinde ayakta kalmak için. Kişisel bir kurtuluş mücadelesi veriyordu ve koz elde etti. ABD'nin eski Suriye özel temsilcisi 'Biz Türkiye'nin içişlerine karışmayacağız' dedi. Bundan daha büyük bir hediye olur mu Erdoğan'a? Buna itiraz edecek anti-emperyalist bir muhalefet yok ki."

Okuyan, Çin Büyükelçisinin Meral Akşener ve Mansur Yavaş'la mesajlaşmalarını ise şöyle değerlendirdi: "Çin köklü bir devlet geleneğine sahip bir ülke. Onlar dillerine çok dikkat ederler. Dikkatlidirler. O dilin terk edildiğini görüyoruz. Çinliler bakıp, 'Türkiye'deki siyaset dili bu, biz de bunun bir parçası olalım' demişler muhtemelen. Zaten sonrası da kahve muhabbetine döndü. Olan nedir? Türk dış politikasını ya da Erdoğan'ı, Çin ve Rusya'ya karşı etkili bir mücadele yürütmemekle suçlayan bir muhalefetimiz var ve Türkiye bu sıralar AB ve ABD ile ilişkilerini yeniden düzenliyor. Halkımız buna layık değil. Erdoğan'ın en büyük şansı böyle bir muhalefet olmasıdır."

'Kanal İstanbul önemli bir mücadele alanı, yağma konusu haline gelecek'

"Kanal İstanbul toplumda çok büyük bir öfke yaratır mı emin değilim. Gezi Direnişi zamanında da tartışmıştık, Türkiye toplumunda çevre bilinci giderek gelişiyor bu çok iyi bir şey. Gezi'nin asıl motor gücü yaşam tarzına dönük müdahale ve AKP'nin baskıcı tarafına yönelik birikmelerdi. Sadece ağaç meselesi değil tabii ki. Kanal İstanbul sağlıklı bir eksene yerleştirilirse böyle ama sağlıklı olmayan bir şekilde muhalefet ediliyor. Ayrıca bir inatlaşmaya döndü. İnatlaşmadan ibaret her şeyi Erdoğan kazanır. Akılda kalan ne var? Deprem riski mi? Rant mı? Çevre yıkımı mı? Montrö ile ilgili meseleler mi? Bunlar topluma bir bütünlük içerisinde anlatılmalı. 'Ya İstanbul ya Kanal' sloganı var mesela. İtirazım yok ama içerik önemli. Toplumun dertlenmesi gerekir.

Burada sağlıklı bir eksen tutturulmalı. Proje çok kapsamlı ve boyutlu. Bir derenin yatağı değil değişen. Kazı işlemi bile büyük problem. Bazen doğaya bu tür müdahalelerin sonucunu bilim insanları da öngöremiyorlar. Bu çapta oynamalar iyi değil. Ekonomik boyutunda da 'Birileri arsa satın alıyorlar'dan ibaret yönetilmez. Evet birileri büyük paralar kazanacak ama sonra ne olacağı da kritik. Biz buralardaki meseleyi emek ile sermayenin karşı karşıya geleceği yeni alanlar olarak görüyoruz. Buradan Türkiye'ye refah geleceği söylemi palavra. Bunu sadece biz söyleyebiliriz. O alanda uluslararası tekeller cirit atacak. Yoksa bu ekonomik durumun altında kalırlar. Belli ki Karadeniz'deki ekonomik yaşamda dengeleri değiştirecek bir serüvene kalkışılıyor. Buna sadece Katar'lılar toprak aldı denirse, Erdoğan da büyük fotoğrafa neden bakmıyorsunuz der. Ama oraya emek cephesinden bakmazsanız boyunuz düşer. Kanal İstanbul yapımında iş cinayetleri olacak, buna karşı örgütlülük gerekir. Başlarsa 'küstük oynamıyoruz' diyemeyiz. Biz de neden yapılmaya çalışılıyor bunu anlatmaya çalışacağız. Önemli bir mücadele alanı, yağma konusu haline gelecek.

'Emekçileri hiçe sayan bir politika güdülüyor'

Hergün insanlar hastalanıyor, bir de 'Çok iyi yönetiyoruz' diyorlar. Böyle bir gerçekliğimiz de var. Şehir hastaneler igerçekliği var, korku filmi gibi. Ve salgın yönetimi yerlerde. Emekçileri hiçe sayan bir politika güdülüyor. Aynı şey Kanal İstanbul'da da olacak. İnsanı yok saymayan emekçiden yana çok sayıda bilim insanı var. Öte yandan piyasa kültürüne teslim olan ve iktidarın sorumsuzluğuna ortak olan bilim insanları da var. Defalarca Bilim Kurulu'na çağrı yaptık. Biliyoruz ki, halka karşı sorumluluğu olan insanlar da var. Eğer tavsiyeleri dinlenmiyorsa, oraya aksesuar olmazsınız ve görevi bırakırsınız. Bir tanesi yapmadı bunu. 'Bizim dediklerimiz olsaydı salgın böyle olmazdı' diyor biri şimdi, geçmiş olsun. Gelinen nokta karmaşık. İşler buraya geldikten sonra ve ekonomik olarak salgın nedeniyle zarar görenlerin sayısı arttığından 1 yıl önce alınabilecek önlemlerin karşılığı yok. Yaygın aşılama ve toplumsal- ekonomik yaşamın yoğunluğunun acilen azaltılması diyorlar. Karşılığı yok. İşsizlik daha da arttı.

Biz ne diyorduk başından beri? Yaygın bir aşı uygulaması oluncaya kadar bastırmanın yolu ekonomik ve toplumsal hayatın yoğunluğunu azaltmak ama bunu başta yapacaklardı. Ama o kadar halka düşmanlar ki, doğrudan halka yardım yapmak istemediler. 'Kapatıyorum ve halkımızın ihtiyaçlarını karşılıyorum' demelilerdi. O zaman kimse aç kalmaz ve paniklemez. İnsanlar kapanmak da istemiyor. Bir de çalışıyorlar. Türkiye'de güvencesiz çalışan bir kesim de var. Mesela musluk tamircisisiniz. Hiçbir güvenceniz yok. Güvencesi olanların da güvencesi yok zaten. Dolayısıyla halka kaynak ayırmadan kapanma insanlara açlıktan ölün demektir. İntiharlar başlar. Yalnız Türkiye'de değil her yerde protesto gösterileri oluyor. Açlar çünkü. Bir noktadan sonra açlık risk aldırır."

Kod-29 ve işten çıkartmalara değinen Okuyan şöyle konuştu:

"Diyorlar ki "seni Kod 29'dan çıkartabilirim, paşa paşa sen hiç bir hak iddia etmeden çık, sana böyle bir iyilik yapacağız." Kod-29'u bir sopa gibi kullanıyorlar, bunlara da "İnsaflı patronlar" deniliyor, çünkü işçinin "geleceğini düşünüyor".

Ama öncelikle bizim şunu sorgulamamız gerekiyor, evet sermaye sınıfı zaten "sermaye sınıfı" bunu istiyorlar... Ama bu maddeleri kaleme alanlar artık kimse, oturup kendi ahlaklarına baksınlar. 12 Eylül yönetiminin de emekçilere yönelik hamleleri oldu ama hiçbir hamle bu kadar yüz kızartıcı olmadı. Bu çok ağır bir şey.

Bir de şöyle düşünün, bir yandan "aile yapısı" diye artistik yapılan bir ülke. Düşünsenize siz bir kadın işçisiniz, işten atılıyorsunuz, evde sizin anneniz, babanız, eşiniz var, muhafazakâr bir ailedesiniz... Niye atıldın? Ahlaksızlıktan... Cinayet mi işledi? Kimin ne hakkı var, kim kime ahlaksız diyebiliyor? Çok tuhaf bir uygulama bu, biz yeterince gürültü çıkaramadığımız için biraz da suçlu hissediyorum.

Bu ülkede olan her olumsuzlukta bizim kendimize almamız gereken bir pay var. Yani bizim dışımızda gelişen şeyler değil, daha fazla mücadele etmemiz gerekiyor. Tabi buradaki zorluk şu; O kadar fazla yönden saldırı geliyor ki... Mesela bu tek başına maraza çıkartmak için yeter."

Okuyan, Şule Aydın'ın sermaye cephesinden gelen Erdoğan eleştirilerine ve ekonomideki gelişmelere ilişkin hatırlatması üzerine şöyle konuştu:

Şimdi Erdoğan'ın daimi tezi, bir takım lobiler Türkiye üzerinde karanlık emelleri üzerinde çalışıyorlar. Bir tek şuna katılırım; Ekonomiyi sadece dövizler faizler üzerinden değerlendirmek bize göre değil. Bizim baktığımız başka göstergeler var ama o da başkalarını ilgilendirmiyor. Şimdi sermaye sınıfı neden rahatsız? Sermaye sınıfı Erdoğan'dan baya mutlu, çünkü çok büyük alan açtı onlara, çok kâr ettiler. Ama Erdoğan'dan rahatsızlar aynı zamanda. Niye? Çünkü gerilim çıkıyor Türkiye'de sürekli Erdoğan üzerinden. Onlar istiyor ki Erdoğan sermaye sınıfına sunduğu olanakların hepsini yapsın, ama daha az gürültü çıksın memlekette. Biraz sakinleşsin ortalık çünkü toplumsal huzursuzluktan korkuyorlar, istikrar istiyorlar. Şunu görseler; Memlekette yaprak kımıldamayacak, kimse gıkını çıkartmayacak, çok mutlu olurlar. Sermaye sınıfındaki tek tek insanlarla ilgili bir şey değil bu, sermaye sınıfı budur. Sermaye sınıfının 12 Eylül'de o lafları var ya "Şimdiye kadar işçiler çok güldü, biraz da biz güleceğiz lafı; İşçiler hiç gülmedi, ama işçilerin kafası dikti 12 Eylül öncesinde, mücadele eden güçlü bir sınıf hareketi, sendika vardı. Faşist bir darbeden sonra sermaye sınıfının temsilcileri çıktı dediler ki "bizim günümüz geldi", birileri de mektup yazdı generallere, teşekkür etiler falan.

Aynı sermaye sınıfı bugün de böyle, sermaye sınıfının rahatsızlıkları dediğim gibi Erdoğan'ın gerilim yaratmasından. Bir de "bizim hiç düzenimize fazla karışma" yani sermaye sınıfının bir bölümüne sopa gösterme, yandaş sermayeye fazla olanak sağlama gibi şeylerde "rahatsızlıklarını" dile getiriyorlar ama onun dışında mutlular. Nasıl mutlu olmasınlar? Yani onlar adına öfkeyi çeken bir iktidar var, sermaye sınıfı bütün olaylarda aklanıyor, neredeyse Türkiye solcusu bile sermaye sınıfını olaylardan ayırıyorlar.

Bu büyük bir nimet, paratoner gibi memleketin bütün şeylerini üzerine çeken bir özne var, yaptıklarına bir baktığımız zaman çok büyük hizmetlerde bulunmuş... Kesinlikle Erdoğan haklı, hani diyor ya arada sırada, "Ne istediniz de yapmadık", kesinlikle haklı, ayıp ediyorlar. Ama özünde çok mutlulular onlar."

Uluslararası gelişmeler ve IŞİD gündemine ilişkinse Kemal Okuyan şunları söyledi:

"Şimdi IŞİD'in oluşumuna baktığımız zaman, o yaratılmış bir örgüt, bunu defalarca söyledik. IŞİD çok keskin, fanatik bir ideolojik çizgiye sahipmiş gibi gözükse de bu kısmı da biraz yaratılmış. Biraz panik yaratacak, insanların aklını karıştıracak ideolojik eksende yaratılmış. ABD'nin ciddi bir rolü olduğunu biliyoruz IŞİD'in yaratılmasında. Ve çok ilginç bir  şey var, bu belgeli, yani iddia olarak söylemiyorum; IŞİD'in ilk kadroları arasında bayağı laisist kadrolar var Irak kökenli. Yani dinsel fanatizmin çok iyi bir enstruman olacağını hesaba katarak biraz çağ dışı görüntü verecek, insanları ürpertecek bir şey yarattılar, bunu yaratırken de buraya kadro devşirmede çok geniş bir havuzdan yararlandılar. O geniş havuz ne? AKP diyor ya "İslamcı terörizm yanlış bir sıfat" diye, ne istiyorlarsa onu kullanalım, İslamcı görüntü veren teröristler de ya da görüntü veren örgütlenmeler de önemli değil bir şey değişmez. Çok yaygın bir coğrafyada faaliyet gösteren böyle İslami sıfatlar kullanan örgütlenmeler var. Bu işin en şeyi de Afganistan: Afganistan'da 1970'ler sonunda Sovyetler müdahalesinden önce aslında başlayan CIA'inden Pakistan'ına, Suudi Arabistan'ından Türkiye'nin desteklediği bir şeydi. Komünizme karşı başlattılar bunu. Şimdi burada bir yanlış anlama var, IŞİD bizim anladığımız örgütlere benzemiyor, IŞİD'in en büyük gücü şekilsiz olması. Bir hiyerarşiye sahip değil. Yani zaten yerelliklere otonomi veren bir örgüt ve dıştan örgütleri kolaylıkla içine alabilen bir yapıya sahip. 

Ya da güçten düşen bazı örgütler para kaynağı elde edebilecekleri için IŞİD bünyesine geçiyorlar. Dolayısıyla sanki ışınlanan bir örgüt. Şu an IŞİD'in en büyük faaliyet alanı Mozambik. Çok zengin yeraltı kaynakları olan bir ülke Mozambik. Nereden nereye? IŞİD pat diye ele geçirdi bir bölgesini Mozambik'in. Kim bunlar diye sorduğunuz? Türkiye'de IŞİD'in bağlantılarını gerçekten araştırmaya niyetli bir iktidar olsa, korkunç bir havuz var 6 kişi 7 kişi değil.

Oradan oraya taşıyabilmek bu kadroları çok kolaylaştı, çok büyük bir bölüm de gelir elde ediyor bu işten. Kim daha çok para veriyor meselesinde, mesela IŞİD'in şu an Suriye'deki varlığında çok büyük bir azalma var, başka isimlerdeki örgütlere geçtiler. Bir bölümüyse yok edildi. Ama bu ortadan kalktıkları anlama gelmiyor, yarın başka yerlerde tekrar göreceğiz bunları, mesela Çeçenistan'da görebiliriz Rusya'yı sıkıştırma gündeminde. Bu yüzden de Rus stratejisi Suriye'de bu militanları "yok etmek" üzerine kurulu. Çünkü "boşta kaldığında bunlar bizim coğrafyamıza geri dönecekler" diye bakıyorlar çünkü oradan da çok giden oldu.

IŞİD'i bizim bildiğimiz türden örgütler gibi görmemek lazım, çok esnek o yüzden de yok edilemez. Yani dediğim gibi pat diye Mozambik... ABD gerçekten de yeni bir yaratık ortaya çıkarttı ve tepe tepe kullanıyor."

"Sizin gündemleriniz nedir?" sorusuna cevap veren Okuyan şunları söyledi:

"Benim gündemlerim mi? Ben bir şey itiraf edeceğim; ben bu gündemlerden çıkamadım ki. Partinin de gündemleri var, yani soluk almazsızın, ki bu gündemlerin hepsini topladığımız zaman değinmediğimiz boyutlar da var, iki ay önce söylemiştim Ukrayna'ya bakmak lazım diye, devam ediyorum hâlâ. Mesela Türkiye'de basın izlemiyor. Çok ilginç bir şekilde. Bari bu kadar bildiri oldu, gözaltılar var, bağlantılı bir konu... Kimsenin umrunda değil. Biraz bu savunma sanayideki gelişmelere bakmaya çalışıyorum, bu İHA başlıklarına, çünkü burada büyük bir ekonomi oluştu. Herkes Türkiye'nin burada önemli bir aktör haline gelindiğini söylüyor, bunu bir değerlendirmek lazım. Gene AB'deki tartışmaları izlemeye çalışıyorum. Gündemimizde 1 Mayıs var, bu konuda değerlendirmeler yapmaya çalışıyoruz, dost partilerle de görüşüyoruz. Tekrar salgının iyice şiddetlendiği bir döneme denk geliyor ama bir yandan da Türkiye'de emekçi sınıflara bu kadar saldırı varken 1 Mayıs gündemini pas geçecek değiliz.

Kendimse Latin Amerika'da ABD'nin aldığı yeni yenilgi ilgimi çekiyor, büyük bir operasyon denediler, Maduro'yu düşüremediler, Bolivya'da geri geldi Morales'in hareketi, Lula'da bugün öğreniyoruz ki anketlerde öne geçmiş Brezilya'da. Görüyoruz ki ABD çok büyük bir hamle yaptı, biz bile tereddüte düştük bu hamlenin devamı gelecek mi diye, ama hepsi boşa düştü.

Bu önemli çünkü Latin Amerika'da Brezilya'yı da içine alacak şekilde yeniden ABD'nin en azından rahatsız olduğu iktidarlar gündeme geldiğinde dünyadaki dengeler ciddi değişir. Brezilya herhangi bir ülke değil, çok geniş toprak parçası, iddiası olan çok büyük bir ekonomiye sahip. Orada ABD ekseninden en küçük bir oynama ABD'yi çok üzer. O yüzden de Latin Amerika'ya dikkatle bakmakta fayda var. Ancak şu iki günde soluk almazsızın "suni gündemlerle" ilgilenmek zorunda kaldım."

"Sizi en çok öfkelendiren şey ne oldu?" sorusunaysa Okuyan şöyle cevap verdi:

"Bu gündemin içerisinde Kod-29 en öfkelendiren şey oldu ama bu son 3-4 güne sıkıştırılabilir bir şey değil. Beni en öfkelendiren şey AKP medyasında bu amirallerin ailelerindeki CHP'lilere dönük haberler oldu. Sosyal medyayı ben bu şekilde kullanmamaya çalışıyorum, belki son zamanlarda biraz daha sık paylaşımlar yapmak zorunda kaldım gündemden dolayı, ama yani 'sizin Aileyi güçlendireceğiz' dediğiniz şey bu mu?" diye sormak zorundayız. Size ne? Bir kişinin kız kardeşinin CHP üyesi olmasının nasıl bir haber değer var? Bu kadar alçalınabilir mi? AKP'den de itiraz gelmiş buna.

İçişleri Bakanı zaman zaman bu tehditi atıyor, "Biz her şeyi biliyoruz, her şeyi takip ediyoruz" diye. Günün birinde Süleyman Soylu'yu da birileri teşhir eder bu kültür yerleşirse. Süleyman Soylu bizi neden ilgilendirir? Yaptıklarıyla, siyasetiyle, başka hiç bir şeyi bizi ilgilendirmez. Ama aynı şeyi onun da yapması lazım. İnsanların eşlerinin, annelerinin, babalarının CHP ya da başka bir parti üyesi olmaları gibi bir gündem nasıl olabilir? Var say ki AKP'ye üye oldular, var say ki 104 amiralin tamamı CHP'ye üye olsun. Daha ne istiyorsunuz? Beni en çok öfkelendiren o haber oldu, şu da mümkün AKP'li ailelerin TKP üyesi çocukları var. Ne yapacaklar? Hayırsız evlat mı diyecekler bizim üyelerimize? Ayrıca bu bilgileri toplamak hangi hakla mümkün olabilir. Arsızlık, başka bir tarifi yok.

"Zevzeklik" hakkını başkaları kullandı ne deyim ben..."

Kemal Okuyan'la Gündem sona erdi. Programın tamamına soL TV Youtube kanalından erişebilirsiniz...

Kemal Okuyan'la Gündem

soL TV'de yayında