40. yılında 12 Eylül: Darbenin hedefinde kim vardı?

12 Eylül darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti. Bugün yine AKP'si, MHP'si ve TÜSİAD'ı çıkıp 'demokrasi masalları' anlatacak, darbenin asıl hedefi ise yine görmezden gelinecek. Oysa aradan geçen 40 yılın ardından çok açık bir gerçek var. 12 Eylül'de darbe Türkiye İşçi Sınıfı'na ve sola yönelmiş, patron düzenini kurtarmak için onların önünü açmıştı.

Haber Merkezi

12 Eylül faşist darbesinin üzerinden tam 40 yıl geçti.

Türkiye'de özellikle 60'larla birlikte büyüyen işçi hareketi ve sol, patron düzeni için giderek büyük bir tehdit haline gelmişti.

Patron düzeni bu tehdidi ortadan kaldırmak için harekete geçmiş, önce işçi sınıfını, örgütlü halkı hedef almıştı.

Bunun için önce art arta kanlı saldırılar geldi, ardından patronların talebiyle Turgut Özal'ın 24 Ocak kararları. Tabloyu ABD'nin "bizim çocuklar" dediği Kenan Evren ve arkadaşları tamamlandı.

Ülke tarihinin en karanlık süreçlerinden biri olan 12 Eylül işte bu üç parçanın bir araya gelmesiyle hayata geçirildi.

Bundan 40 yıl önce başlayan karanlık, günümüzde 12 Eylül'ün sürdürücüsü AKP ile devam ediyor. 

O karanlığa karşı mücadele ise durmaksızın sürüyor...

Darbenin kanla hazırlanan senaryosu

12 Eylül darbesinin işaret fişeği işçi sınıfını ve solu hedef alan kanlı saldırılarla verildi.

1977’de Taksim’de yüzbinlerce emekçinin katıldığı coşkulu 1 Mayıs kutlaması bizzat devlet eliyle, kontgerillalar tarafından kana bulandı.

1978 yılının Aralık ayında Kahramanmaraş’ta solculara ve Alevi yurttaşlara karşı kanlı bir katliam düzenlendi. Katliamın arkasında MHP'li çeteler vardı.

Maraş'ı 1980 yılında Çorum’da katliam izledi. Yine MHP ve devlet eliyle hayata geçmişti bu katliam.

22 Temmuz 1980 yılında DİSK Başkanı Kemal Türkler’in öldürülmesi, diğer yüzlerce cinayetle birlikte darbe öncesinin mantığına bir örnekti.

Darbenin patron ayağı: Özal sahnede

12 Eylül'ün en büyük destekçisi hiç kuşkusuz patron düzeniydi.

Örgütlü işçi sınıfı uzun yıllardır en büyük kabusları olmuş, hakkını arayan işçiler uykularını kaçırmıştı.

Bu kabusun bitmesi için kanla hazırlanan senaryoya da darbenin ekonomik programına da imza atmışlardı.

24 Ocak’ta Süleyman Demirel’in başbakanlığındaki Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde kabul edilen ve DPT müsteşarı Turgut Özal tarafından hazırlanan 24 Ocak kararları da darbenin ekonomik programı olarak 12 Eylül sonrasında, yani solun ve işçi sınıfının direncinin kırılmasının ardından tam anlamıyla uygulanabilmişti.

ABD'nin eski İstanbul Başkonsolosu Robert Houghton, 12 Eylül 1980'deki askeri darbeden iki hafta sonra yolladığı gizli diplomatik notta "iş dünyası"nın birçok üyesinin "terör ve belirsizlik ortamının" geçmiş olmasından dolayı "neredeyse havalara uçtuklarını" yazıyor.

'Onların çocukları' işbaşında

Darbenin düzen içi aktörleri kadar net bir diğer ortağı daha vardı.

Türkiye'de bir sosyalist devrimden korkan ABD, 12 Eylül darbecilerinin en büyük destekçilerindendi.

Dönemin ABD Başkanı Carter’a, Ankara’daki Amerikan diplomatik kaynaklarından geçilen “Bizim çocuklar başardı” cümlesi, Kenan Evren ve arkadaşlarından böyle bir darbenin dört gözle beklendiğinin bir kanıtı niteliğindeydi.

Emre amade bir patron: Koç...

Vehbi Koç’un darbenin ardından Kenan Evren’e gönderdiği mektup 12 Eylül’ün sınıfsal içeriği hakkında da net bir fikir veriyor:

“Yakalanan anarşistlerin ve suçluların mahkemeleri uzatılmamalı ve cezaları süratle verilmelidir. Polis teşkilatını teçhiz ederek ve kuvvetlendirerek imkanlar genişletilmeli, gerekli kanunlar bir an önce çıkarılmalıdır. İşçi-işveren ilişkilerini düzenleyecek olan kanunlar asgari hata ile çıkarılmalıdır. Bazı sendikaların Türk Devleti’ni ve ekonomisini yıkmak için bugüne kadar yaptıkları aşırı hareketler göz önünde bulundurulmalıdır. DİSK’in kapatılmış olmasından dolayı bir kısım işçiler, sendikal münasebetler yönünden bekleyiş içindedirler. Militan sendikacılar bu işçileri tahrik etmek ve faaliyeti devam eden sendikaların yönetim kadrolarına sızarak kendi davalarını devam ettirmek niyetindedirler. Bu durum bilinmeli, hazırlanacak kanunlarda gerekli tedbirler alınmalıdır. Komünist Parti’nin, solcu örgütlerin, Kürtlerin, Ermenilerin, birtakım politikacıların kötü niyetli teşebbüslerini devam ettirecekleri muhakkaktır, bunlara karşı uyanık olunmalı ve teşebbüsleri mutlaka engellenmelidir. Zatıalilerine ve arkadaşlarınıza muvaffakiyetler temenni ediyorum. Emrinize amadeyim.”

Darbe kime karşı yapıldı?

12 Eylül darbesi “askerler tarafından sivillere karşı” yapılmadı. “Sağ-sol kavgasına son verelim” diye de. Darbenin siyasi-ekonomik-ideolojik bir programı vardı. Bu programın uygulanması için solun gücünün ciddi bir biçimde geriletilmesi gerekiyordu. Sol örgütlere ve sendikalara sınırsız operasyonlar, gözaltılar, işkenceler, hapis cezaları ve idamlar ülkeden solun silinmesi için yapılmıştı.

Darbenin bir diğer amacı da 12 Eylül öncesi oldukça güçlü olan mücadelesi sınıf sendikacılığının silinmesi amacını taşıyordu.

Yine darbenin ardından kurulan YÖK, üniversitelerden solcu akademisyenlerin ve öğrencilerin kazınması amacı taşıyordu. Darbe ile beraber sendika konfederasyonlarının tamamı kapatıldı ancak sonrasında gerçekleşenler yine darbenin mantığı hakkında fikir veriyor. Sağcı sendika konfederasyonu Hak-İş, kapatılmasından birkaç ay sonra 1981 yılında açılırken, yine devlet sendika konfederasyonu olarak bilinen Türk-İş, 1982 yılında Genel Kurul toplayacak duruma gelirken, dönemin DİSK’ine aşağıdakiler yapılıyordu:

  • 17 Eylül’de gözaltı süresi doksan güne çıkarıldı. DİSK yöneticileri ve üyeleri uzun süre yargıç önüne çıkarılmadı.
  • Milli Güvenlik Konseyi, 18 Eylül’de yayınlanan 8 No’lu kararı ile DİSK’in taşınır ve taşınmaz mal varlıklarına el koyduğunu açıkladı.
  • 11 Kasım’da DİSK üyesi sendikaların yönetimine sıkıyönetim komutanlarınca belirlenen kayyımlar atandı.
  • 7 Aralık’tan itibaren 2364 sayılı Yasa ile tüm sendika üyelerini kapsayan Yüksek Hakem Kurulu uygulamasına geçildi. 12 Eylül’de gözaltına alınan altmış yedi DİSK yöneticisi tutuklandı.
  • Aralarında DİSK Genel Başkanı Abdullah Baştürk’ün de bulunduğu 52 DİSK yöneticisi hakkında idam cezası istemiyle dava açılacağı basına açıklandı.
  • DİSK üyesi Deri-İş Sendikası Genel Başkanı Kenan Budak, 25 Temmuz’da polis tarafından kurulan bir pusuyla sokak ortasında öldürüldü.
  • DİSK Davası 24 Aralık’ta İstanbul Sıkıyönetim Mahke­mesi’nde başladı. Yüz altmış dosya birleştirildi, toplam sanık sayısı bin dört yüz yetmiş yedi, hakkında idam istenilenlerin sayısı yetmiş sekize çıkarıldı. 

12 Eylül'ün bilançosu

  • 650 bin kişi gözaltına alındı.
  • 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
  • Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
  • 7 bin kişi için idam cezası istendi.
  • 517 kişiye idam cezası verildi.
  • Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (18 sol görüşlü, 8 sağ görüşlü, 23 adli suçlu, 1’i Asala militanı)
  • İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.
  • 71 bin kişi TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
  • 98 bin 404 kişi “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.
  • 388 bin kişiye pasaport verilmedi.
  • 30 bin kişi “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.
  • 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
  • 30 bin kişi “siyasi mülteci” olarak yurtdışına gitti.
  • 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
  • 171 kişinin “işkenceden öldüğü” belgelendi.
  • 937 film “sakıncalı” bulunduğu için yasaklandı.
  • 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
  • 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
  • 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi.
  • Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
  • 31 gazeteci cezaevine girdi.
  • 300 gazeteci saldırıya uğradı.
  • 3 gazeteci silahla öldürüldü.
  • Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
  • 13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
  • 39 ton gazete ve dergi imha edildi.
  • Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
  • 144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
  • 14 kişi açlık grevinde öldü.
  • 16 kişi “kaçarken” vuruldu.
  • 95 kişi “çatışmada” öldü.
  • 73 kişiye “doğal ölüm raporu” verildi.
  • 43 kişinin “intihar ettiği” bildirildi.