3 MART | ‘Eğitimde birlik çürümüş şeriat rejiminden kopma iradesidir’

Tevhid-i Tedrisat, eğitimde birlik... Bu devrim yasasını TKP’li öğretmenlerle konuştuk.

Haber Merkezi

Meclisin 3 Mart 1924 günü kabul ettiği üç devrim yasasından birisi de Tevhid-i Tedrisat, eğitimde birlik düzenlemesi. 97 yıl sonra ne anlam ifade ediyor, geldiğimiz yer neresi? Ve elbette ne yapılabilir? TKP’li öğretmenler sorularımızı yanıtladı.

Önce anlamından başlayalım. Tevhid-i Tedrisat, Eğitimde birlik... Ne anlama geliyor? Bu devrim yasasıyla somut olarak öngörülen nedir?

Tevhid-i Tedrisat’ı eğitim alanına dair bir düzenleme olarak görebiliriz elbette ama biraz daha geniş açıdan bakacak olursak eş zamanlı olarak yapılan diğer düzenlemeleri de değerlendirmeye katmak gerekir. Bu şekilde Tevhid-i Tedrisat dediğimiz eğitim ve öğretimin birleştirilmesi kanununun nasıl bir zeminin ve ihtiyacın parçası olduğu daha net anlaşılacaktır. Aynı kanun ile hukuk sisteminde de bir toplumsal dönüşüm amaçlanmaktadır. En özet  tabiriyle hukuk alanında var olan Şerriye- Nizamiye mahkemeleri arasında oluşan ikilik ve Mektep - Medrese arasındaki ikiliğin; modern, çağdaş yurttaşlar yaratma iradesi ile ortadan kaldırılıp yeni bir toplumsal zeminin yaratılması hedefinden kaynaklanır. Bu toplumsal zeminin en belirleyici rengi ,bugün yaşadığımız dönüşümle neredeyse ortadan tamamen kaldırılmaya çalışılan laiklik ve beraberindeki eşitliktir. Bu yasa ile birlikte çağdaş, ilerici, aydınlanmacı yeni yurttaşların yetiştirilmesi, oluşturulması esas alınmıştır. Bu saydığımız başlıklarda eski rejimden tamamen kopmayı ve yeni bir insan yaratma iddiasını ortaya koymaktadır.

Genç Cumhuriyet açısından eğitimde birliğin önemi ne? Yani spesifik olarak 1924 Türkiyesi'nde buna duyulan ihtiyaç nedir?

Genç Cumhuriyet iktidarında ve gelecekte ihtiyaç duyacağı insan kaynağının Osmanlı'dan kalma toplumsal zeminde ve o zeminin  oluşturduğu iklimde hayat bulan eğitim sistemi ile oluşamayacağını görür ve bunu değiştirmek için adım atar. Aslına bakarsak bu bağlamda çok köklü bir kopuşu temsil eder. Medreselerde verilen dini referansları esas alan dersler ve müfredat terkedilmiş, bu kurumlar kapatılmış, bu bakış açısı eğitim alanının tamamen dışarısına çıkarılmıştır. Burada önemli olan eğitimde sağlanan birliğin ilerici, modern bir içerik ve biçim ile yeniden organize edilerek yaşamı dinsel referanslarla benimsemeyen  aydınlanmacı, bilimsel düşünce sistematiğini kullanan  bireyler yetiştirmektir. Kul'dan, Tebaa'dan modern birey ve toplum yaratma çabasıdır. Çünkü Cumhuriyeti maddi olarak  sahiplenecek, yaşatacak ve ideolojik olarak da ayakta kalmasını, ilerlemesini sağlayacak insan kaynağını oluşturma iddiasıdır Tevhid – Tedrisat.

Ayrıca bu düzenleme ile , sonrasında gelecek olan Tekke ,zaviye ve türbelerin kapatılması yasası ile Harf devriminin önünün açılması unutulmamalıdır. Bu nedenle özellikle cumhuriyetin laiklik kazanımının çok önemli bir dönüm noktasıdır. Son olarak bu düzenleme sonrasına temel eğitimi zorunlu ve parasız hale getirmiş, karma eğitime geçilmiştir. Bunun günümüzden 97 yıl öncesinde inanılmaz bir aydınlanma seferberliği olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Şeytanın avukatlığını yapalım: Tevhid-i Tedrisat'ın bugünün demokratik normları açısından eleştirilmesi gerekmiyor mu? Yani eğitimin bütün ülkede ve bütün kurumlarıyla merkezi bir yapıya kavuşturulması karşısında "yerel ihtiyaçlara" göre "yerinden yönetilmesini" savunan görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eğitim veya diğer başlıklarda kamusal alanın “yerel ihtiyaçlara göre” ve “yerinden yönetilmesi” kavramlarını yeni duyuyor değiliz. Tersinden Osmanlı'nın son döneminde de buna benzer bir işleyiş kısmi olarak fiilen vardı. Anadolunun bir çok yerinde herhangi bir bilimsel referansı olmayan içerikler , din görevlileri tarafından verilmekteydi. Mahalle mektepleri, çoğu köy veya mahalle imamlarının oluşturduğu sıbyan mektepleri ile medreselerin hangisinde, nasıl bir eğitim verildiği denetlenmiyordu. Kaldı ki Osmanlı'nın medrese, mahalle mektebi olarak tanımladığı yerlerin bir okul olmaktan çok uzak yerler olduğu dönemin raporlarına da yansımıştır. Uzun bir süre giden uygulamalar bugün bilinen anlamıyla modern eğitimden her yönüyle uzaktır. Kaldı ki Osmanlı'da şehzadeler ve saray eşrafının çocukları, yabancı dil, kültür - sanat, siyaset, tarih gibi bir çok konuda eğitim alma “hakkına” sahipken yurdun büyük kısmında emekçi çocuklarının bu bahsettiğimiz niteliksiz eğitime dahi ulaşma şansı bulunmamaktaydı. Burada kız çocuklarının ve kadınların bu eşitsilikten nasıl nasibini aldığını   yazmaya bile gerek yok. Eğitim ve öğretim faaliyetlerinde yerel ihtiyaçlar denilen şey aslında o yerelliklerde hakim olan ideolojik referansların belirleniminde bir eğitim faaliyeti yürütmek anlamına gelir. Gözönünde bulundurulması gereken unsur yerelleşmiş dinciliğin talepleri değil Okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretimde çocukların merkezi bir planlama ile eşit, parasız, bilimsel, kamusal eğitim hakkına ulaşmasını sağlamak olmalıdır. Tevhidi tedrisat, bugün de güncelleğini koruyan ve mücadelemizin konusu haline gelen bu taleplerin başlangıç noktası olabilir.

3 Mart ile birlikte  “keyfiyete” son verildi. Eşitlik temelinde ilerici bir adım atıldı.

Buradan baktığımızda eğitimin içeriğinden, eğitim hakkının kullanılmasına kadar eşitliği; bu anlamıyla merkeziyetçiği garanti altına almadığımızda  yerelliklerde ortaya çıkan “özgünlükler” eşitsizliği derinleştirecektir. Örneğin yerelliğin belirlenimine bırakılan eğitimde; eğitime harcanacak bütçe de oranın özgün koşulları ile belirleneceği için toplumsal eşitsizliğin hakim olduğu bölgelerin çocuklarına bu eşitsizlik eğitim yaşamına başlar başlamaz dayatılacaktır. Kaldı ki bütçeyi kim belirliyor ise hangi öğretmeni, nasıl çalıştırır, içeriği de o belirler doğal olarak. Buna modern şehirlerin içerisinde mahallelere kadar inmiş toplumsal – sınıfsal eşitsizlikler ile köy veya kırsal bölgelerin de olanaklarını göz önüne alarak bir kez daha baktığımızda bu tartışmada “yeni” çok şey olmadığını görürüz. Ayrıca yerel ihtiyaçlar ve öncelikler de ülkede merkezi bir planlamanın dışında tartışılabilir konular değildir. Bu konulara bile o yerelden daha çok evrensel bir soyutlama ile bakmakta fayda vardır.

Bugün hangi noktadayız? Yani devrim yasası olarak eğitimde birliğin 97. yılında eğitim alanında tablo nedir? Birliğin yerini tam bir dağılma almış gibi görünüyor.

Bugün kağıt üzerinde aynı noktada, fiilen ise Tanzimat ile Cumhuriyet arasında bir yerde şıkıştık. Evet cumhuriyetin bu laiklik alanında bulunan pek çok kazanımı burada olduğu gibi yıkıldı. Ama toplumun büyük bir kısmı bu dayatmayı içine sindirmiş, kabullenmiş ve ikna olmuş değil. Bugün hala yasalara aykırı olmasına rağmen sıbyan mektepleri merdiven altı kaçak işletmeler gibi varlığını sürdürmekte hatta bazı dernek ve vakıflar aracılığı ile buna fiili yasal zemin oluşturmaya çalışmaktadır.

Gerici dernek ve vakıfların yurtlarında , yatılı kurslarında yaşanan olaylar , çocuklarımızın başına gelenler hepimizin malumudur.

Eğitim müfredatı bilimsellikten hızla uzaklaşmış, zorunlu seçmeli dersler aracılığıyla laik eğitim ve aydınlanmacılık iddiaları gericilikle bastırılmaya çalışılıyor. (Burada bir ara not olarak “yerelciğile” dönelim ve seçmeli derslerin dayatmaya dönüşmeden önümüze  yerel özgünlük olarak pazarlandığını hatırlatalım.)

Kamu okullarında öğrenci ağırlığına baktığımızda ortaokullarda ve liselerde İmam hatip okulları öğrenci sayılarının hızla arttığını, özellikle emekçi çocukları eşitsizlik nedeni ile bu okullar dışında seçeneksiz bırakıldığını görürüz.

Okullarda fen laboratuarları ve kütüphaneler kapatılıp yerlerine mescit açıldı. Çeşitli gerekçeler ile gerici tarikat ve cemaatler okullarda etkinlikler düzenlemektedir. Akp iktidarı ile medreseler yeniden açılıp topluma pazarlanmadı ama bütün okullar fiilen medreselere dönüştürülmeye devam ediyor.

Birliğin yerini ne aldı? Örneğin sıbyan mekteplerinde küçücük çocuklara neler anlatılıyor ve kimler tarafından anlatılıyor hiç bilmiyoruz. Denetlenmediğini hatta devlet eli ile hoş tutulup özendirildiğini biliyoruz. Okullarda modern anlamı ile eğitim bir kaç özverili aydınlanmacı, ilerici, yursever öğretmen tarafından ilke olarak savunuluyor ve uygulanıyor. Geriye kalan büyük niceliğin eğitim olmadığını da güncel olarak bir çok örnekte, etkinlikte ve sergide görmekteyiz. Bu gerici kuşatmaya daha az maruz kalmak isteyen, buna yeterli bütçeyi ayırabilen yurttaşlara  ise özel okulların kapısı işaret edildi. Anayasanın ve eğitimde eşitliğin her başlıkta ayaklar altına alındığını gördüğümüz bir dönemdeyiz.

Kadı ki eğitimde birlik ve eşitliğin ne kadar hayati olduğunu pandemi koşullarında bizzat şahit olduk.

Devrim yasası eğitimde birlik Cumhuriyet'e ait bazı başka kazanımlarla aynı kaderi paylaştı diyebilir miyiz? Yani bugün ülkemizde eğitimde birlik olduğundan söz edebilir miyiz?

Özellikle laiklik,kamuculuk ve eşitlik başlıkları toplumda hangi hızla itibarsızlaşmaya maruz kaldı ise yaşam ve toplum da aynı hızla dağılmaya devam etti. Devrim ayasaları tartışılmaya başlandığında ve toplum önüne getirildiği dönemde ülkemizde yurttaşların bir amacı ve ülküsü vardı. Modern bir cumhuriyette yaşama arzusu özellikle ön planda idi. Bugün bu ne olduğu belirsiz ucube yapı ile toplum dağılmış veya dağıtılmış durumda. Şanssızlığımız toplumun büyük kısmı ne istemediği konusunda bir fikri var ve ne istediği konusunda bir akıl ortaklığına sahip değil. Bu akıl ortaklığı ve ortak hayali olmayan her toplum gibi ne yapacağını bilmez ve istediklerine nasıl ulaşacağı konusunda kafası karışmış yurttaşlardan oluşuyor. Bu dağınıklık nedeni ile insanlarımız kimden, neyi, nasıl talep edeceği; bunun için kimlerle yan yana gelip mücadele etmesi gerektiği konusunda karasız ve bazen umutsuz bir şekilde bakıyor.

Peki nasıl olabilir? Yani eğitimde birlik ilkesinin, eşit ve bilimsel bir eğitimin tüm ülkede ortak standart ve ilkeler, ortak içerikle hayata geçirilmesi mümkün değil mi? Bunun önüdeki engel nedir?

İnsanlık gibi bizim toplumumuz da tarihte elde ettiği kazanımların farkına varıyor ve yeniden talep etmeye başlıyor. Zaten toplumun büyük kısmı bu kazanımların elinden çalınmasına razı değil, sadece nasıl koruyacağını ve bu gerici dalgayı nasıl püskürteceğini bilmiyor. Bu gerici dalganın karşısında gibi görünen muhalefet aktörlerinin de bu zemini beslediği bilince tam  olarak çıkmış değil.Yani muhalefetin bir kısmı özellikle bu gericilik ile pazarlık ve uzlaşı zemini arıyor olması toplumdan saklanabilir değil.

Buradan umutsuzluk çıkmaz, bizim yurttaşlarımız da yeri geldiğinde insanlık tarihinde ve ülkemiz tarihinde görülen en az  cumhuriyet sıçraması kadar ileri hamleler yapabilecektir, mevcut zihniyet tarihte nasıl yenildi , tarihe gömüldü ise yeniden gömülecektir. Bizim ihtiyacımız olan Cumhuriyet, Osmanlı ile hangi radikallikte hesaplaştı ise bizim de cumhuriyeti yıkanlar ile aynı radikallikte hesaplaşmamız, fikren ve düşünsel olarak bu düzenden kopmak gerekir.

Eğitimin yeniden eşit, bilimsel nitelikler kazanması için aynı irade ile cumhuriyetin yeniden kurulması gerekir. Bu kez kurulan cumhuriyete sahiplerinin de, garantisinin de bizler,emekçiler olduğunu göstermemiz gerekir. Bu cumhuriyete en çok kimlerin ihtiyacı var ise onların yan yana gelmesi , örgütlenmesi, birlikte hayal kurması ve geleceğe umutla bakması gerekir. Eğitim alanında ihtiyacımız eşit ,bilimsel, laik ,aydınlanmacı hurafe ve gericilikten arındırılmış bir eğitim; bunun yeşerdiği bir toplum içinse toplumsal eşitsizlikleri de ortadan kaldırdığımız yeni bir cumhuriyete ihtiyacımız var. Sınıflı bir toplum çelişkiler üretir , bu çelişkilerin üzerini örtmek ve sürdürmek  için de gericiliğe ihtiyaç duyar. Gericiliği  tarihin çöplüğüne göndermek istiyorsak toplumumuzda var olan sınıfları da ortadan kaldırmalıyız. Eşitliğin ve özgürlüğün hüküm sürdüğü bir cumhuriyet için hep birlikte kolları sıvamalıyız.