29 yıl önce bugün Kozlu maden ocağı 263 işçiye mezar olmuştu

Bugün 3 Mart 'İş Cinayetlerine Karşı Mücadele' günü. Bu gün, 29 yıl önce 263 işçinin yaşamını yitirdiği Kozlu taş kömürü maden ocağı patlamasını işaretliyor.

Haber Merkezi

3 Mart 1992'de Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü maden ocağında saat 19.45 – 20.00 arasında zincirleme grizu patlamaları meydana geldi. Patlamada 263 maden işçisi yaşamını yitirdi.

Patlamanın ardından yeraltında çıkan yangınların denetim altına alınamaması ve ocağın tüm katlarındaki göçükler ve ulaşım yolları tahribatı nedeniyle ocak yüzey açıklıklarından kapatılmıştı. Kazadan kurtulanların ifadelerini temel alan soruşturmada kazanın oluşma nedenleri tam olarak açıklığa kavuşturulamadı.

1992 Kozlu Maden Faciası’nın yıldönümü olan 3 Mart ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için "İş cinayetlerine karşı mücadele günü" olarak ilan edildi.

AKP iktidarı döneminde iş cinayetleri konusunda ülkedeki tablo düzelmedi. Hatta, ölümler katlanarak arttı. AKP iktidarı döneminde, 2020 yılı sonu itibariyle en az 25 bin 963 işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği tespit edilmiş durumda. Kozlu'dan 22 yıl sonra Soma'da 13 Mayıs 2014'te gerçekleşen maden katliamında 301 işçi yaşamını yitirdi.

'Büyük kaza 'geliyorum' demişti'

Kendisi de Zonguldak’lı bir İş Güvenliği Uzmanı (İSG) olan Fidel Lale Durak Kozlu hakkında şu bilgileri verdi:

3 Mart 'İş Cinayetlerine Karşı Mücadele' günü 1992 yılında Kozlu’da yaşanan korkunç maden kazasının ardından ilan edilmiş. Grizu patlaması nedeniyle tam 263 madenci yaşamını yitirmiş ve bu kaza dünya madencilik tarihinde yaşanan en büyük maden kazalarından birisi olarak tarihe geçmişti. Zonguldak madenlerinde yaşanan kazanın 1992 yılına ait beklenmedik bir istisnai durum olmadığını; kazanın öncesinde büyük kazanın geliyorum dediğini ve kaza sonrasında asla iyileştirme yapılmayıp ölümlü kazaların devam ettiğini hepimiz biliyoruz. Haberlerden öğreniyoruz. Zonguldak’lı bir İSG Uzmanı olarak haberlerde okuduklarımızdan biraz daha fazlasını bildiğimi düşünüyorum.

Madende çalışan arkadaşlarımın babalarını, genç yaşta çalışmaya başlamış aynı mahalleden gençleri, iş kazası korkusu ile yol gözleyen aileleri de biliyorum. Şehrin merkezinde deniz kenarında bir heykel bir de anıt vardır. Madencilerin heykeli ve madende hayatını kaybetmiş olanların isimlerinin yazılı olduğu anıt, metrelerce! 1992 yılında ölenlerin yazıldığı anıtın adım adım yanından geçersiniz ve isimler bitmez. Göz göre göre, hiçbir önlem alınmadan sadece kâr hırsıyla çalıştırılan işçilerin cinayeti.

'İş güvenliği için harcanacak para patronun gözüne batar'

Ülkemizde iş güvenliği ile ilgili ilk yasa 1865 yılında (Dilaver Paşa Nizamnamesi) madencilerin dinlenme ve tatil zamanları, çalışma saatleri ve madencilerin sağlıkları gibi konularla ilgili çıktı. Madencilik her zaman iş cinayetlerine karşı mücadelenin öncüsü olmuştur ve tarihi kapitalizm kadar eskidir. Hatırlanacak olursa, 1991 yılında Zonguldak madencilerinin Zonguldak’tan Ankara’ya 'Büyük Yürüyüş'leri gerçekleşmişti. Bu yılların özelleştirme politikaları sonucu kamu kurumlarının özellikle zarar ettirilmesi, itibarsızlaştırılması sonrasında üç kuruşa satılması yaygındı. Yatırım yapmadığınız bir işletmede iş güvenliği önlemi almanız mümkün değildir.

'Kazalar talihsizlik değil, göze alınmış ölümlerdir'

İş güvenliği kâra değil, insanların sağlıklı yaşama haklarına odaklanır. Bu yüzden kapitalist sistemde iş güvenliği için harcanacak para patronun gözüne batar. Çünkü iş güvenliği için yapılan yatırımın üretilmiş olan ürüne doğrudan pozitif bir katkısı yoktur. İş güvenliği ürünün kazasız bir şekilde üretilmesini amaçlar. Bu durumda patron yapılacak iş güvenliği yatırımı ile işçinin kan parasını, bir tarafın insan olduğunu unutarak, aynı denklemin tarafları gibi ele alır. Öncelik kâr olunca alınmayan önlemlerin nedenini anlamak zor değil. Bu yüzden yaşanan kazalar talihsizlik değil, göze alınmış ölümlerdir ve cinayet demek daha doğrudur!

İş cinayetlerini ortadan kaldırmak için kapitalizmi ortadan kaldırmak gerekir. Ve, sonrasında insan odaklı bir sistem kurmak gerekir ki öncelik artık kâr olmasın ve insanlar üretirken, çalışırken ölmesin. Herkes işe nasıl sağlıklı geliyorsa, aynı şekilde işten ayrılsın."

'İnsan canı ucuz meta olarak görülüyor'

İş Güvenliği Uzmanı Erol Yılmaz da iş cinayetlerinin en çok görüldüğü sektörleri sıralayarak konuştu. Yılmaz, "İş cinayetlerinin en çok görüldüğü sektörlerin başında; inşaat, taşımacılık ve tarım başta olmak üzere; maden, tersane, sanayi sektörleri geliyor. İş cinayetlerinde öncelikli neden taşeron sisteminin yaygınlığı, patron sınıfının iş güvenliği ve sağlığını maliyet olarak görmesi ve insanın ucuz meta olarak görülmesi geliyor" dedi. Patronlar tarafından iş güvenliğine ayrılan bütçenin düşük, İSG eğitimleri ve sağlık kontrollerinin zaman kaybı ve masraf olarak değerlendirilmesinin işçi sınıfının örgütsüz oluşuyla birlikte emekçiler açısından çalışma alanlarını savaş alanına çevirdiğini dile getirdi.

İş cinayetleri konusunda başı çeken sektörler için saydığı iş kollarının pandemi öncesi dönemine ait olduğunu hatırlatan Yılmaz, pandemi ile beraber sağlık çalışanları açısından ölüm ve hastalık sayısında dramatik bir artış söz konusu olduğunu söyledi. Yılmaz, "Sağlık sektörü iş cinayetleri sıralamasında yükselirken, iş cinayetlerinin sebepleri arasında COVİD 19 virüsü ilk sıralara çıktı" dedi.

İş cinayetlerinden etkilenen sektörlerin başında gelen inşaat işçilerini de anımsatan Yılmaz şunları söyledi:

"PE İnşaat İşçileri Ağı, iş güvenliği ve iş cinayetleri konusunda çok sık ihbar alıyor ve işçileri güvensiz çalışma ortamlarına karşı örgütlenmeye çağırıyor. 2020 yılı başından itibaren onlarca şantiyede hijyen koşulları nedeniyle gelen ihbarlar sonucu, uygun koşulları sağlamayan şantiyeler haberleştirildi, bazı şantiyelerde iş durdurma eylemleri PE İnşaat işçileri ağı ile gerçekleştirildi. Eylem ve haberler sonucunda şantiyelerde önlemler alındı ve PE İnşaat işçileri ağı tarafından alınan önlemler ve düzeltmeler takip edildi."