24 Nisan’ın 105. yıldönümünde…

Ermeni halkımızın kendi diliyle adlandırdığı haliyle Medz Yeğern’in, Büyük Felaket’in üstünden 105 yıl geçti. Acısı geçmemekle kalmadı. Yara kanatılmaya, canımızı yakmaya devam ediyor. 

Aydemir Güler

Büyük acı üremeye devam ediyor

Ermeni halkımızın kendi diliyle adlandırdığı haliyle Medz Yeğern’in, Büyük Felaket’in üstünden 105 yıl geçti. Acısı geçmemekle kalmadı. Yara kanatılmaya, canımızı yakmaya devam ediyor. 

Geçenlerde AKP’nin salgına karşı dünyaya yaptığı itibar yardımlarında da konu Ermenilere geldi. Dışişleri bakanı “kendi ihtiyacımız olmasına rağmen yapıyoruz” dediği yardımlar konusunda Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın kalktı, Ermenistan’ın da talepte bulunduğunu açıkladı. Sonra iki şey oldu. Sosyal medyada Ermenilere yardım yapılmamasını savunan ırkçı bir kampanya yükseldi. Ama zaten Ermenistan dışişleri böyle bir gündem olmadığını, herhangi bir destek isteğinde bulunmadıklarını dile getirdi!

Ne bu saçmalık diyeceksiniz… Olan şudur: Türkiye sağı ırkçı faşist köklerini geleneksel Ermeni düşmanlığıyla sulamış oldu.

Yaramız kanadı.

Türkiye ile ABD arasında gerginliğin yükseldiği son konjonktürdü. Geçtiğimiz Aralık ayının ortalarında ABD Senatosu Ermeni soykırımı hakkında yine bir karar aldı. Kendimizi bildik bileli emperyalist ülkelerin parlamentolarının parmağında bir oyuncaktır soykırım kavramı. O kanlı parmak döner gelir yüz yıllık yarayı kanırtır. Kimin aldığı kararın ne olduğunun bir önemi yoktur.

Zaten bu karar tasarılarının bir sonucu da olmamaktadır. Bunlar bir barometredir; Türkiye’nin uluslararası saygınlığını ölçer, belki yabancı yatırımcı güven endeksi türünden şeyleri etkiler. 

Eee diyeceksiniz, ne ki bu? Karar gelir karar gider. Kararı alanlar, protesto edenler, itişip kakışanlar paraya bakarlar. Geriye Türklerin Ermenilere, Ermenilerin Türklere düşman edilmesi kalır. Yeniden ve yeniden kanatırlar bizi.

Acının sürekli yeniden üremesi topraklarımızın kaderi midir? 

*    *    *

Sorunun yanıtı belli. Bunun kader olmasını kabul edemeyiz. 

Ancak 105 yıl bir sonucun altını çizmek için yeterli süredir. Ermeni soykırımı tartışması bu düzenin standartları altında sağlıklı, insancıl, adil, hakkaniyetli bir çözüme bağlanamaz. Bugüne kadar bağlanmadı. Bağlanmamakla kalmadı, bir arpa boyu yol gidilmedi. Gidildiği zannedilen yolların imha edilmesi parmak şıklatmak kadar kolay oldu. 

AKP’nin yirmi yıla yakın zaman önce iktidar olduğu sıralarda bir umut da bu konuda yayılmıştı. Türk-Ermeni ilişkileri normalleşecek, hatta sınır kapısı açılacak, belki ticaret sayesinde kardeşleşilecekti, dinler arası diyalog derinleşecekti. Ticaretten doğan kardeşler birbirlerinin kuyusunu kazar oysa. Din ise tarihte savaşların en büyük nedenlerinden biri olmuştur.

Ama zaten buralara gelemedik. Gördük ki, Türkiye’ye çalışmaya gelen Ermenistan Ermenilerine başka anlam yüklemiş AKP. “Geri gönderirsek görürler günlerini” sözleriyle özetlenen bir tehdit unsuruna dönüşmüş Türkiye’de ekmek parası için dökülen alınteri. Bu da bir şey değilmiş; AKP-Gülen koalisyonu Türkiye’de rejimi değiştirmek için bir ateşleyiciye ihtiyaç duyduğunda alçak bir tabanca bir Ermeni aydınımızın sırtına doğrultulacaktı. Hrant Dink’in katledilmesi, Türkiye’nin gericileşme sürecini suladı. 

Azınlıklara rehine muamelesi yapmak Türk sağının genetik kodlarında gizlidir. Tuhaf olan sağdan demokratikleşme, kardeşleşme falan beklemekti. 

Ancak sorun AKP ile başlayıp bitmemektedir. Düzenin siyasal ve ideolojik dengeleri içinden kafayı kaldırmadan en basit bir derde bile çözüm üretilemiyor. 1915 ise basit bir dert değil, ağır ve karmaşık bir tarihsel sorundur. Kapitalist Türkiye’de gerçek bir çözümün yanına bile yaklaşılamaz.

Gerçek bir çözüm için para hesabı olmaması gerekir. Milliyetçi ve dinci ayrımcılığın değil güçlü olmak, suç sayılması gerekir. Gerçek bir çözüm için emperyalist şantajlara pabuç bırakmamak gerekir. Gerçek bir çözüm için emperyalistlerden yarar ummamak gerekir.

*    *    *

Ama dahası var. Kökleri tarihte yatan herhangi bir toplumsal, siyasal sorun geçmişin yargılanması yoluyla halledilemez. 

Bir bölümü iyi niyetli bile olsa, liberal önermeye göre Türkler soykırım gerçeğiyle yüzleşecek, Ermeniler de Türklere düşmanlığı terk edecek. Liberal önerme bunun neden bugüne kadar gerçekleşmediğini olsa olsa “milliyetçiler yüzünden” diye açıklamayı dener. Bu bir açıklama olmaktan uzaktır. 

Türkiye devleti ise tartışmayı tarihçilere havale etmeyi çokça dile getirir. Sanki tarih objektif belgelerden ibaretmiş, tarihçinin ideolojisi yokmuş, bu mesleği güden bilim insanları Türkiye, Ermenistan, İngiltere ve ABD’de bir kurumdan maaş almıyorlarmış gibi. 

Her neyse; yıllardır tarihsel gerçekler diyenler en sonunda ölü sayılarını yarıştırırken bulmadılar mı kendilerini?

Kuşkusuz tarihsel gerçeklere ulaşmak mümkündür. Ancak bunun için siyaset ve ideolojiden arınmak, bu anlamda objektif olmak değil, Türklerin ve Ermenilerin birlikte, eşit, özgür, adaletli, kardeşçe bir geleceklerinin olmasını temel alan bir ideoloji ve siyasete bağlanmak gerekir. Denklem tersinden kurulduğunda herhangi bir sonuç vermez. 

Türkler ve Ermeniler olarak eşitlik temelinde kuracağımız ortak geleceğimiz, geçmişteki düşmanlaşmaları, Ermenilerin kitleler halinde yerinden edilip öldürülmelerini, süregiden çatışmaları aşacak kadar güçlü hissedilirse “sorun” çözülebilir. Kimsenin önemsemediği, dolayısıyla varlığı gölgeli bir ortak gelecek kavrayışı ile 1915 gibi ağır bir acının dindirilmesi imkansızdır. 

105 yıl boyunca emperyalist sistemle bağlı kapitalist Türkiye Ermeni sorununu yaşamaya devam etti. Yara durmadı kanadı. Emperyalizme bağımlı kapitalist Türkiye’nin egemen güçlerinin ve onların belirlediği düzen siyasetinin, ideolojinin ve kültürün Ermeni sorununu açığa kavuşturmak ve aşmak yönünde herhangi bir enerjisinin olmadığı kanıtlanmıştır. 105 yıllık deney yeterlidir. 

Şimdi komünistler olarak “Ermeni sorununun çözümü sosyalizmde” dersek acıların dinmesini belirsiz bir geleceğe havale etmiş mi oluruz? Bu acıyı önemsememiş sayılabilir miyiz? Bunu söylemek için 105 yıllık süreçte bir karış pozitif mesafe almış olmak gerekir. Tersine acının dinmesi insan insanı sömürürken imkansızdır, öte yandan sosyalizmle beraber bunun önünde ciddi herhangi bir engel kalmayacaktır.

*    *    *

Soyuttan somuta doğru konuşalım ve öylece de bitirelim:

Kapitalizme eşlik eden ulus devletlerde kural bir ulusun birlikte yaşadığı diğer etnik grupları, milliyetleri, azınlıkları çoğu zaman şiddete de başvurarak ezmesi olmuştur. 

Bu acımasız deneyimin kazananı ulusun egemen sınıfıdır. Burjuvazi sermayesini geçmişten gelen servetlere el koyarak da oluşturur. Birilerinin “servetine el konmasını hak ettiği” düşünülmelidir. Bu uğurda milyonlar yerinden yurdundan edilir, katledilir.

El konulacak herhangi bir serveti olmayanların da başına aynı şey gelir.

Türkiye’de Ermeni sorunu önceki yüzyıl dönemecinde kılıç atan Müslüman Türk burjuvazinin “diğerlerinin” malına mülküne el koymasının müstear adlarından biridir. 

Türkiye’de Ermeni sorunu emperyalizmin bizim coğrafyamızı parçalama politikasının bir parçasıdır. Halklar birbirine düşürülür ve emperyalizm egemenliğini tesis eder. 

Bu tarihi değiştiremeyiz. Ama geleceği değiştirebiliriz. Ermeniler ve Türkler, Türkiye’nin bir parçası olan bizim Ermeni halkımız ve iki komşu ülke olarak geleceği bu milliyetçi tarihi aşmak üzere kurguladığımızda çözümün anahtarını da yakalamış olacağız.