12 Eylül'e meydan okuyanların metni: Aydınlar Dilekçesi...

12 Eylül faşizmine karşı 15 Mayıs 1984 günü tarihe not düşen bir başkaldırı yaşandı. Tarihe ‘Aydınlar Dilekçesi’ olarak geçen dilekçe, 12 Eylül karanlığına ilk kararlı karşı çıkışlardan biri olarak tarihte yerini aldı. İşte o dilekçenin hikayesi…

Haber Merkezi

12 Eylül faşizmi ülkeyi büyük bir karanlıkla esir aldığı sırada Aziz Nesin öncülüğünde bir araya gelen ülkenin önemli aydınları, karanlığı delmek için "Türkiye'de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler" başlıklı bir metin hazırladı.

Aziz Nesin, Yalçın Küçük, Hüsnü Göksel, Halit Çelenk, İlhan Selçuk ve İlhan Tekeli gibi aydınların kaleminden çıkan metne çok sayıda aydın da katkı koydu.

Küçük: Müthiş bir aydın hareketidir

Yalçın Küçük söz konusu dilekçeye ilişkin hazırlanan bir belgeselde, Aziz Nesin ve Tahsin Saraç’la konuya ilişkin ilk buluşmayı Ankara Emek’te yaptıklarını, Aziz Nesin’i başkan, kendisini de sekreteri olarak gördüğünü, sonraki süreçte davetleri kendisinin planladığını aktaracaktı.

İstanbul ve Ankara’da önemli toplantılar yaptıklarını, ilk geniş toplantıya Ahmet Taner Kışlalı, Hasan Esat Işık, Hikmet Çetin ve Hüsnü Göksel’in katıldığını aktaran Küçük, sonrasındaki toplantıları “müthiş bir aydın hareketidir” diye tanımlarken çok sayıda aydının evinde toplantılar düzenlendiğini dile getiriyordu.

Aynı gün yasaklandı...

Yapılan bu toplantılar ve tartışmaların ardından hazırlanan metin 15 Mayıs 1984 günü Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığı’na verildi.

Metin öyle bir etki yarattı ki aynı gün Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından yasaklandı.

Nesin'den Vahdettin yanıtı: Devlet başkanı olduğu kesindir...

Kenan Evren metin sonrası oldukça sinirlenirken bir miting sırasında, “Biz çok aydın gördük, vatan hainliği yaptılar. Son Padişah Vahdettin aydındır. Ama memleketi düşmanlara teslim etti. Ben ne yapayım öyle aydını?” diyecekti.

Yanıt Aziz Nesin’den gelecek ve “Vahdettin'in aydın olup olmadığı tartışılır ama devlet başkanı olduğu kesindir” ifadesini kullanacaktı.

59 aydın hakkında dava dava

Evren’in talimatı sonrası aydınlar hakkında hızlıca bir soruşturma başlatıldı. 20 Mayıs 1984’te Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Sıkıyönetim Askeri Savcılığı’nca açılan dava sonrası dilekçe ve imzalara el konuldu.

Aydınlar Dilekçesi’ni hazırlayan 59 kişi dilekçe gerekçesiyle yargılandı.

Çelenk: Dava, adalet tarihimizde önemli bir yer alacaktır

Söz konusu davada yargılanan Halit Çelenk, savunmasında şunları söyleyecek ve tarihe not düşecekti:

"Bu salonda önemli bir dava görülüyor. Çünkü bu dava ile “İnsan Hakları” ve “Demokratik rejim” yargılanıyor. Davanın önemi, iddianın tutarlı olmasından değil, dönemin “demokrasi” anlayışından, “Hak ve özgürlük” anlayışından kaynaklanıyor.

Gerçekte yargılanan, iddianamede adları yazılı sanıklar değil, onlar tarafından hazırlanıp imzalanan bir dilekçenin içeriği, önerdiği ve dile getirdiği düşüncelerdir. Halkımızın, yılların süzgecinden geçerek gelen demokratik özlem ve dileklerini ve çağdaş bir demokrasinin ilkelerini içeren dilekçede suç bulamayanlar, biçimsel bir dava görüntüsü altında dilekçede yer alan düşüncelerin yargılanmasını istemişlerdir.

Görmekte olduğunuz dava, ülkemizin Adalet tarihinde önemli bir yer alacaktır. Bu dava, Adalet tarihine, dönemin demokrasi anlayışının, hak ve özgürlük anlayışının bir simgesi olarak geçecektir. Bu dava, ülkemizde, özellikle 12 Mart'ın bir devamı olan 12 Eylül döneminin getirdiği “Hukuk anlayışı”nın bir göstergesi olacaktır.

ŞAŞIRMADIM

Gerçekten bu dava karşısında şaşırmadım. Çünkü, dört yılı İstanbul Hukuk Fakültesinde, bir yılı stajda olmak üzere 42 yıldan beri hukuk okuyorum. Araştırıyorum, yerli ve yabancı yayınları inceliyorum, uygulamaları izliyorum. Ulaştığım sonuç odur ki, Hukuk, sınıflı toplumlarda, egemenlerin iradesinin bir yansıması olarak ortaya çıkmakta, bu iradenin bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır."

Aydınlar değil, 12 Eylül yargılandı

Kenan Evren’in talebiyle aydınların yargılanması amacıyla açılan dava 12 Eylül karanlığının yargılanmasına dönüştü.

Dava 7 Şubat 1986’da aydınların lehine sonuçlandı.

Aziz Nesin, dava savunmasında hafızalara kazınan şu ifadeleri kullanacaktı:

"Bizler bu dilekçeyi yazar ve imzalarken bunun karşılığında aydın olduğumuz için bir minnet beklemiyorduk ve aydın olmanın ayrıcalıklarından yararlanmaya kalkmış değildik. Emekli olduktan sonra holdinglerin yönetim kurullarında ve büyük sermayeli ticaret kuruluşlarında ve bankalarda ve benzeri büyük sermaye gruplarında ve özel girişim kuruluşlarında ve dış alım- satım firmalarında, yüksek çıkarlar karşılığında hiç anlamadıkları işlerde ve hiç çalışmadan görev alan ve aç gözleri hiç doymayan yaşlı kişilerin aydın olduklarını söylemelerinden utanmaları nasıl gerekirse, bu dilekçeyi yazıp imzalamak karşılığında bugünkü yönetimin tutumunu bildiğimizden nimet değil külfet, ödül değil ceza bekleyen bizler de kendimizi aydın sanmaktan onur duymaktayız.

Bu dilekçeyi imzalayanlar arasında salt ulusal düzeyde değil uluslararası düzeyde sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bilimciler, hukukçular, eski bakanlar vardır. Bunlar aydın değillerse, Türkiye’de Aydın ilinden başka aydın kalmaz.”

Dilekçede neler yer alıyordu?

Birçok aydının bir yandan imzalarıyla destek vermeye devam ettiği öte yandan yargılama sürecinde bazı imzaların geri çekildiği, 12 Eylül karanlığına karşı hatırı sayılır önemi bulunan, “Aydınlar Dilekçesi” içerisinde hangi ifadeler yer aldı?

'Akılcı yöntemlerle aydınlık geleceğe inanıyoruz'
“Türkiye’de Demokratik Düzene İlişkin Gözlem ve İstemler” başlığıyla 6 sayfa olarak hazırlanan dilekçe, Türkiye’de yaşanan ağır bunalım sürecine değinilerek, “Biz Türk aydınları, eksiklerimizin ve sorumluluğumuzun öneminin ve önceliğinin bilincindeyiz. Bu bilinç, bize toplumumuzun sağlıklı ve güvenli bir düzene geçişiyle ilgili görüşlerimizi açıklama görev ve hakkını vermektedir. Bizler toplumumuzun akılcı yöntemler kullanarak aydınlık bir geleceğe ulaşacağına coşkuyla inanıyoruz” ifadeleriyle de şu şekilde sunuldu:

'Düşünce üretmek bunalım değil toplumsal canlılığın gereği'

“Halkımız, çağdaş toplumlarda geçerli insan haklarının tümüne layıktır ve bunlara eksiksiz olarak sahip olmalıdır. Ülkemizin, insan haklarının güvenceleri yurt dışında tartışılır bir ülke durumuna düşürülmüş olmasını onur kırıcı buluyoruz. Yaşam hakkı ve insanca yaşama, örgütlü ve toplumsal varolmanın çağımızda hiçbir gerekçe ile ortadan kaldırılamayacak baş amacıdır doğal ve kutsal bir haktır. Bu hakkın anlam kazanması, düşünceyi özgürce açıklamaya, geliştirmeye ve etrafında örgütlenmeye bağlıdır. Bireylerimizin yeni ve değişik düşünce üretmelerini, gösterilmeye çalışıldığı gibi, bunalımların nedeni değil, toplumsal canlılığın gereği sayıyoruz.”

'İşkence insanlığa karşı işlenen suçtur'
“İnsanların son sığınağı olan adalet, insanca yaşamın da başlıca dayanağıdır” denilen dilekçede, yargı kararı olmaksızın yurttaşların haklarının kısılması, siyasal hakların ellerden alınmasının toplumsal yıkımlara yol açacağı belirtildi. İşkencenin ise insanlığa karşı işlenen suç olduğu vurgulanan metinde şu ifadeler yer aldı:

'İşkencenin kaldırılması için önlemler alınmalıdır'

“Varlığı yasal kararlarla da kanıtlanan işkence insanlığa karşı suçtur. İşkencenin yargısız, peşin ve ilkel bir cezalandırma alışkanlığına dönüştürülmüş olmasından endişe ediyoruz. Ayrıca, özgürlüğü sınırlama amacını aşan cezaevi koşullarını da eziyet ve işkence sayıyoruz. İşkencenin büsbütün ortadan kaldırılması için gerekli önlemler alınmalıdır.”

Kapsamlı af talebi
Ölüm cezalarının kaldırılması gereğine inandıklarını ve görülmekte olan davaların bir an önce sonuçlandırılması gerektiği görüşü paylaşılan dilekçede, “Suçları oluşturan, toplumsal ve siyasal koşullardır. Türkiye'nin içinde yaşadığı çalkantılı dönemin topluma yüklediği sorumluluk unutulmamalıdır. Bu nedenlerden ötürü ve sosyal barışa katkıda bulunmak için kapsamlı bir affı kaçınılmaz görüyoruz” talebi de yer aldı.

'Örgütlenme hakkı güvenceye kavuşturulmalı'
Siyasi partiler, sendikalar, mesleki kuruluşlar ve derneklerle birlikte birey ve grupların demokratik özgürlüklerini korumak, örgütlenme ve katılım haklarını güvencelere kavuşturmak gerektiği belirtilen dilekçede, çok yönlü kamuoyunun oluşması ve TRT’nin özerkliğinin sağlanması gerektiği de ifade edildi.

'Eğitimin temel amacı üretici insan yetiştirmek'
Ayrıca eğitimin temel amacının özgür düşünceli, bilgili, becerili ve üretici insan yetiştirmek olduğunu belirten aydınlar, eğitime ilişkin görüşlerini de şu şekilde açıkladı:

“Bütün yüksek öğretim kurumlarının, atamalarla oluşturulan aşırı yetkili bir kurulun buyruğuna verilmesi, hem gençlerin iyi yetiştirilmesini, hem de bilim yapılmasını şimdiden engellediği gibi ülkenin geleceği için büyük kaygılar da doğurmaktadır. Bu nedenle, YÖK düzeninin bir an önce seçim ilkesine dayalı özerklik yönünde değiştirilmesini gerekli görüyoruz.”

'Topluma karşı sorumlulukların bilincindeyiz'
Dilekçede, her türlü sanat yapıtlarının üretiminde ve yayımında özgürlüğü, kültürel yaratıyı sınırlayan sansürün toptan kaldırılması ve ceza sorumluluğunun yalnız olağan yargı mercilerince saptanması gerektiği kanaati de belirtildi. “Aydınlar dilekçesi” şu şekilde sonlandırdı:

“Bütün bunlarıın ışığında, topluma karşı sorumluluklarının bilincinde olan bizler, çağdaş demokrasinin, ayrı ayrı ülkelerin özel koşullarına göre uygulamadaki değişikliklere karşın, değişmeyen bir özü olduğuna bu özü oluşturan kurum ve ilkelerin bizim ulusumuzca da benimsenmiş bulunduğuna, bunlara aykırı düşen yasal düzenleme ve uygulamaların demokratik yöntemlerle ortadan kaldırılması gerektiğine, yaşadığımız bunalımdan, böylelikle, sağlıklı ve güvenli olarak çıkılacağına olanca içtenliğimizle inanmaktayız.”

 

Korkanların listesi

Dilekçenin ardından haklarında soruşturma açılan bazı isimler toplu konut dilekçesi sandık, "kağıt oynuyordum, anlamadım" diyerek kendilerini savunacaktı...