Paralı eğitim çökerken

Bakanın Doğa koleji kriziyle ilk açıklamasında bir şey dikkatinizi çekti mi? Veliler ve öğrenciler mağdurdu; elbette sorunun çözümü için ellerinden geleni… Bakanın dünyasında eğitim emekçisi yok! 

Oysa 80 bine yakın öğrencisi olan okul zinciri 13 binin üzerinde emekçi tarafından çevriliyor... Bir de okul sahibi var. 

Yaşamını ücretiyle sürdürmenin ne olduğunu bilmediği için patron takımı emekçilere “sabredin” der. Türkiye burjuvazisi kriz mazeretiyle yarattığı ve boyutlarını bilemeyeceğimiz, inanılmaz büyüklükte bir kredi kullanıyor: Patronlar çalışanların birkaç aylık ücretinin üstünde oturmayı alışkanlık haline getirdiler. Çarklar dönmüyor, kârlar düşüyor, yol tıkanıyor mu? Ne diye ödüyoruz ki ücretleri! Sabretsinler!

Burjuvazinin okul açmasının tek nedeni vardı: Bu sektör para kazandırıyordu. O halde komşu sektör daha fazla kazandırırsa buradan diğerine sermaye kaydırmak gayet akılcı bir tercih olur. Adam daha önce tüp satıyormuş, sonra okul açmış, oradan aldığını inşaata yatırmış… Neden olmasın! 

Kapitalizmin tamamı yabancılaşmadır. Bu zincirde alınıp satılan malı, yani “eğitim hizmetini” kimin ürettiği tali bir konu. Eğitim emekçileri varmış; bir bölümü öğretmen, bazıları mekânı temiz tutuyor, organize ediyor… Kâr düşüyor, inşaat daha avantajlı; vermeyin iki ay paralarını. Sabretsinler!

Patronlar iki ay veya iki yıllık ücret toplamına bakınca, kendi paylarına “olsa da olur olmasa da” diye hissedeceklerdir. Ders anlatma veya kaloriferi yakma karşılığı aldığı parayla geçiniyor olamaz bu insanlar nasılsa! Hem geçinemeseler de kime ne! Betona yatırım için gidip kredi çekeceğimize, ücretlere yüklesek… faizi de yok…

Bakan ise velilerin ve öğrencilerin mağdur edilmesine bozulmuş. Patron kafası… Ücreti ödenmeyen eğitim emekçileri mızmızlanmamalı, üretmeye devam etmeli. Ama etmiyorlar işte. Kapitalizm sömürü ve yabancılaşmadır. Madem öyle kapitalizm sömürüye ve yabancılaşmaya karşı mücadeledir de. Eğitim emekçileri örgütlenir ve haklarının peşine düşer. Eğitimin özelleşmesi eğitim hizmetinin metalaşması demek. Ver parayı al malı! Ama yabancılaşmanın da bir sınırı var. Veliler ve öğrenciler işgücünün karşılığını alamayan öğretmene, bakanın ve patronun dilediği ölçüde yabancılaşamıyor. Onlar Ayşe öğretmen, Selim hoca! Kapitalizm insanı sömürür. İnsan olduğunu unutarak, unutturarak. Ama yeri gelir, insan geri gelir. Sömürü varsa mücadele de olacak. 

Eğitimin özel ve güzel sayıldığı “olağan” sömürü manzarası altında insan ölmeye yatırılır. Özel okul velisi saydığı paranın karşılığını görmek ister yalnızca… Ama insan sömürü çarklarının betona veya başka bir şeye çarptığı kriz koşullarında geri gelir. Veli öğretmenin, öğrenci müstahdemin koluna girer. Bakan ve patron bu olup biteni anlamak istemeyeceklerdir: Bu işte bir iş olmalıdır. Kışkırtıcılar, komünistler, anarşistler… hangileri acaba?

Türkiye’de 130 küsur kampüs kuran bir patronun günümüzün kriz koşullarında çakılması da kapitalizmin doğasında var oysa. Patronun ayağı sürçerse emekçinin sırtına çıkar. Kâr nerede daha yüksekse patron o tarafa yönelir. Simitçiyi devlet bankası nasıl devralıyorsa, batmakta olan eğitim işletmesine de bir çare bulması gerekecektir bakanın. Biraz sabır gerekmektedir yalnızca!

Doğa’da yaşanan kapitalizmin en sakil yüzlerinden biri olan özelleştirilmiş eğitimin çöküşüdür. Okul bir çimento firmasına, bir tüp bayiine eşdeğer olmuş! Para getirmiyorsa çöp olur. Kapitalizm her şeyi ve eğitimi çöpe çeviren akıldışı bir sistemdir. Şimdi bakan ve ekibi, bütün kapitalistler için, yani bu akıldışı sistem adına bir formül geliştirmekle yükümlü. Eğitimden para kazanmayı kaldıracak değiller ya; sektörün güçlendirilmesi, denetlenmesi, sağlama alınması vs. vs. için önlem alacaklar, kurallar getirecekler. 

Önlem mi, kural mı! Kapitalistin en sevmediği sözler bunlar. Keyfine göre iş görüp, üç beş aylık ücretlerin üstüne oturmak ve “sabret” demek varken… Ama önlem delinmek, etrafından dolanmak içindir… Bu ise velilerin ve öğrencilerin emekçilere yabancılaşmasını sağlamadan olmuyor. Kural kâr hırsına gem vurmak için değil, insanın geri dönüşünü önlemek için konacak.  

Türkiye’de özelleştirilmiş eğitim çöküyor. Mücadele eden, dayanışmaya giren ve örgütlenen insan bu çöküntülerin arasından çıkıp geri geliyor. Tarihsel bir dönemeçten geçiyoruz. Eğitimde özelleştirmeyi ilk kez bugünkü boyutlarıyla tartışıyoruz. 

Tesadüf değil, bu hafta sonu TKP İzmir’de, İstanbul’da kitle toplantıları düzenliyor.