Hangi koşullarda para kazanmaya çalışıyor sokakta, metroda müzik yapan bu insanlar? Şu dönemde zor ve tehlikeli koşullar olduğu kesin. İnsanların birbirinden korktuğu, mesafeyi aşacak diye ödünün koptuğu bir dönemde vagon vagon gezip, en kalabalık meydanları seçip müzik yaparak para kazanmaya çalışıyorlar.

Sokak Çalgıcıları da evlerinde kalsın mı?

Malum vakalar artmaya, virüs hız kesmeden yayılmaya devam ediyor. En çok yayıldığı alanlar da toplu taşıma araçları, kalabalık alanlar, fabrikalar, hastaneler. E peki sokak çalgıcılarının adı üstünde sanatlarını icra ettikleri yer neresi? Sokak. Bir de son yıllarda gittikçe artan metro içi veya metro duraklarının girişi. Gitarıyla vagon vagon dolanan gençler ya da melodikasıyla Çav Bella çalarak para toplamaya çalışan Suriyeli çocuklar gözünüzde canlanır. Gerçi son zamanlarda hiç görmesem de, gözümde canlanan başka bir görüntü de İzmir’in en kalabalık caddelerinden Kıbrıs Şehitleri’nde yoğurt kaplarına bagetiyle vurarak müzik yapan Suriyeli çocuklar ve ‘Vay be çocuklara bak, amma hızlı öğreniyorlar’ diyen insanlar.

Nereden geldi aklıma sokakta, vagonda müzik yapmaya çalışan bu insanlar? Geçen gün yolculuk yaptığım esnada bir genç ‘Al fadimem, bal fadimem’ diyerek gitarını çalmaya başladı. Yol benim için de o anda daha keyifli hale geldi ve başka diyarlara yolculuğun kısa süreli de olsa fırsatı olarak değerlendirdim. Sonra tabii müzik bitti, metrodan indim ve müzik yapan gencin böyle bir dönemde para kazanmaya çalıştığı koşulları düşünmeye başladım. Ardından bir fotoğrafa denk geldim ve o anda hafızamda belli belirsiz çocukluğumdan bir kitap, Sokak Çalgıcısı, canlandı.

Hangi koşullarda para kazanmaya çalışıyor sokakta, metroda müzik yapan bu insanlar? Şu dönemde zor ve tehlikeli koşullar olduğu kesin. İnsanların birbirinden korktuğu, mesafeyi aşacak diye ödünün koptuğu bir dönemde vagon vagon gezip, en kalabalık meydanları seçip müzik yaparak para kazanmaya çalışıyorlar.

Ulis’in Bakışı filminden iki sahne.

“Bu gençlik orkestrasının sesi. Bu ülkenin çocukları; Sırplar, Hırvatlar, Müslümanlar… Ateşkes oldu mu hep birlikte sokaklara çıkarlar. Şehrin bir ucundan bir ucuna dolaşıp müzik yaparlar.”

Dikkatinizi çekmiştir belki sokakta, kafede, barda müzik yapanların çoğunluğu gençler oluyor. Aslında müzisyen olmak isterken ailesi tarafından örneğin; hukuk okumaya zorlanan fakat yine de hayallerinden vazgeçmeyerek okumaya zorlandığı bölümü İstanbul’da kazanan ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde müzik yapmaya başlamış arkadaşlarınız vardır mesela. Tiyatro tutkusu dolayısıyla benzerini bildiğimiz hikayeler de var.

Yani farklı biçimlerde ve sebeplerle insanlar müzikle, tiyatroyla, sanatla, kültürle bağ kuruyorlarken bir anda pandemi diye bir şey hayatımıza girdi ve çat diye hepsi kesildi. Dinlemek, izlemek, oynamak, çalmak; tüm eylemler bir anda buharlaştı.

İktidar esas alması gereken önlemleri almıyor da müziğe sanata dokunarak, güzel olan her şeyi yok etmeye çalışarak sözde ‘önlem’ alıyor. Önlem adı altında hayata konulan bu uygulamalar sınıfı bir bütün olarak etkiliyor olsa da belki de en çok müzisyene, tiyatrocuya, sahne sanatçılarına ve onlarla beraber çalışan emekçilere dokunuyor. Çünkü virüse rağmen çalışarak geçimini sağlamak ya da evde kalıp “fotosentez”1 yapmak arasında bir seçim yapma şansları bile ellerinden alınmış görünüyor. Elinden bu şansı alınmayanlarınsa ortak bir açmazı bulunuyor. Örneğin vagonda müzik yapan genç bunu yapmaktan geri adım atıp evde mi kalsın, yoksa genç olmasını fırsat bilip virüsün öldürmediği fikri ile müzik yapmaya, hayatını buradan kazandığı parayla geçindirmeye devam mı etsin?

Ağustos ayının sonlarına doğru Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası bünyesinde gerçekleşen genel kurul toplantısının sonuçlarını2 paylaşmış. Görünen o ki bu insanlar salgın öncesinde zaten güvencesiz, kayıt dışı çalışıyorlardı. Şimdilerde ellerinde o bile kalmadı. Ne kısa çalışma ödeneğinden faydalanabiliyorlar, ne sigortaları var. CHP’li bir vekil Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bünyesinde bulunan ve miktarı 320 milyon TL’yi bulan kopyalama harcındaki paranın kullanılmasını teklif etmiş. Cevap yok.

Sanatçıların bu tabloda bir talebi var aslında: "#SanatıDeğilCovidiDurdurun". Elbette sanatçılar da biliyor alınan önlemlerin, uygulamaların bir ihtiyaç olabileceğini ancak ardından soruyorlar “Mitingde çay dağıtırken virüs diye bir gerçek yok mu?”. Sorunun esas kilitlendiği nokta devletin ‘sosyal devlet olma’ sorumluluklarını yerine getirmiyor olmasında. Sanatını icra ederek yaşamak isteyen bu insanlar devletten çözüm bekliyor, herkes gibi. Oysa devlet sadece turizm patronlarını, avm patronlarını, yani sadece patronları düşünüyor.

Bunları neden anlattım? Geçerken bir selam vermek, 3-5 kuruş para bırakmak herhalde yaşamsal ihtiyaçları karşılamaya yetmez. Böylesine yakıcı bir sonuç varken ortada, ortaya çıkaran nedenleri çözerek kalıcı çözüm üretmemiz gerekmez mi?