AB’deki batı-doğu gerilimi emekçi sınıfların müdahil olduğu bir içerik taşımıyor şimdilik ama kullanılan yöntemler, saldırganlığın dozu ve yayılma hırsı Avrupa’da savaş gibi büyük altüst oluşları davet eder nitelikte gözüküyor.

Avrupa’da Doğu-Batı gerilimi 

Geçen hafta Almanya’nın ABD’den bağımsız jeostratejik hedeflerle davranma eğiliminden bahsetmiş, bu hedefler için yola çıkabilmesi için AB’nin bütünlüğünü ve liderliğini koruması gerektiğini söylemiştik.

Daha önce de bu bütünlüğü tehdit eden Kuzey-Güney gerilimine değinmiştik. AB’ye sonradan zayıf halkalar olarak katılan, kuzeye göre yoksul ve kırılgan ekonomileri ile güney kuşağı ülkeleri bir çatlak oluşturuyordu. Bu çatlağın aynı zamanda güneyde daha örgütlü ve hareketli olan emekçi sınıflar nedeniyle devrimci bir krize dönüşme olasılığına da işaret etmiştik.

Bu hafta ise ABD’nin bir kama gibi Avrupa’ya sapladığı, yeni hırslar ve dengeler yaratan Doğu ve Orta Avrupa’daki dinamiklerden bahsedeceğiz. ABD’nin bu müdahalesinin en önemli işbirlikçisi olarak muhafazakâr, emekçi sınıfların düşmanı ve doğal olarak serbest piyasacı siyasetlerin uzun süredir tahakkümünde bulunan Polonya öne çıkıyor. Doğu Avrupa ülkeleri içinde en iyi ekonomiye sahip olan, 2008 krizine rağmen küçülmeyen Polonya henüz Almanya’nın sanayi gücünden uzak olsa da şimdiden yayılmacılık hırslarıyla davranmaya başlamış gözüküyor. 

2015’te ABD’nin itmesi ve Polonya’nın ön alması ile kurulan Üç Deniz İnisiyatifi’ne katılan 12 ülke aşağıdaki haritada izlenebiliyor.

Haritada Baltık Denizi, Karadeniz ve Adriyatik Denizi, dolayısıyla Akdeniz’i bir anlaşma ile birbirine bağlama iddiasındaki ülkeler görülüyor. Polonya ve Baltık ülkeleri ile Baltık Denizi’ni, Romanya ve Bulgaristan ile Karadeniz’i, Hırvatistan ve Slovenya ile Akdeniz’i birbirine bağlıyor. Polonya ile Litvanya arasında sıkışmış ve beyaz renkle gösterilen coğrafi alanın Rusya toprağı Kaliningrad olduğunu hatırlatalım. İnisiyatifin doğu sınırında ise eski Sovyet Cumhuriyetleri Rusya, Belarus, Ukrayna ve Moldova bulunuyor.

Anlaşmanın söz konusu üç denizi birbirine bağladığına bakmayın, bir ABD projesi olması nedeniyle bu üç denizi Atlantik Okyanusu’na bağlıyor aslında. Projenin ulaşım ve telekomünikasyonda işbirliği gibi ayakları bulunuyor, ama en önemli kısmı doğalgaz ve petrol dağıtımında ABD hegemonyasını sağlaması gibi gözüküyor.

ABD, bildiğiniz gibi, kaya gazı teknolojisi geliştikten sonra bir doğal gaz ve petrol ihracatçısı haline geldi. Bu projeyle ABD’de üretilen sıvılaştırılmış yakıt (LNG) tankerlerle Polonya’da bir limana geliyor ve buradan inisiyatif ülkelerine dağıtılıyor. Aynı şekilde Hırvatistan’da inşa edilen limanın da benzer bir işlev göreceği söyleniyor. Romanya’nın Karadeniz’den çıkardığı petrol aynı şekilde bu ülkeleri bağlayan boru hattına aktarılacak.

ABD bir yandan Rusya ve Almanya arasında Kuzey Akımı 2’nin son yüz metresi kalmış boru hattına inanılmaz bir baskı uygularken çok daha pahalıya gelen doğal gazını bu şekilde pazarlamış oluyor. Öte yandan gazını sattığı bu ülkeleri bir hegemonya projesi altında bir araya getiriyor. Çin ve Rusya’nın bölgeye nüfuz etmesi önüne bir engel koyarken, Almanya’nın ABD’den bağımsız bir emperyalist Avrupa projesine ve liderliğine çelme takmış oluyor.

ABD’nin Almanya’dan çektiği askerlere Polonya, Romanya ve Baltık Cumhuriyetlerinin neden bu kadar istekli olduğu daha iyi anlaşılıyor.

Ancak proje burada kalmadı, yine ABD’nin perde arkasındaki rolü ile çok kısa bir süre önce Polonya, Litvanya ve Ukrayna arasında Polonya’nın Lublin kentinde bir anlaşma imzalandı. Aşağıdaki haritada anlaşma ile yürürlüğe giren Lublin Üçgeni ülkeleri görülüyor.

Haritada Lublin Üçgeni adı verilen birlik anlaşmasına katılan ülkeler görülüyor. Birliğin Belarus, Romanya ve Moldova’yı kapsama ihtirası saklanmıyor.

Üç Deniz İnisiyatifi ilk bakışta masum gözüken ekonomik işbirliği protokollerinin arkasına saklanırken, Lublin Üçgeni çok daha saldırgan bir emperyalist proje olarak öne sürülüyor. Üç Deniz İnisiyatifi’ndeki bütün ülkeler AB ve NATO üyesiyken, Lublin Üçgeni eski Sovyet Cumhuriyeti olan Ukrayna’yı NATO ve AB’ye taşımayı öngörüyor. Polonya ABD sıvılaştırılmış doğal gazını Ukrayna’ya da satıyor, askeri alanda işbirliği yapıyorlar vb..

Diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri olan Belarus ve Moldova’yı da ABD hegemonyasına taşımayı amaçladığını diplomatik bir dil kullansalar da saklamıyorlar. Belarus’taki seçimi meşru saymama ve protestoların sahibini aramak için çok uzağa bakmaya gerek yok.

AB’deki batı-doğu gerilimi emekçi sınıfların müdahil olduğu bir içerik taşımıyor şimdilik ama kullanılan yöntemler, saldırganlığın dozu ve yayılma hırsı Avrupa’da savaş gibi büyük altüst oluşları davet eder nitelikte gözüküyor.