Kosova-Sırbistan anlaşmasının kazananı Trump ve Netanyahu

Kosova ve Sırbistan arasındaki müzakerelerin ABD ayağında İsrail beklenmedik bir taraf oldu. ABD'nin iki ülkeye de kendi gündemini sorgusuz sualsiz kabul ettirmesi ve esas gündem olarak sunmasıysa Sırbistan-Kosova görüşmelerini anlamsız hale getiriyor.

Kaya Emre Uzmay

Kosova-Sırbistan arasında ilişkileri "normalleştirme" adı altında gerçekleştirilen müzakereler, AB ve ABD tarafından yürütülen iki ayaktan oluşuyordu. Müzakerelerin ABD ayağı Richard Grenell tarafından yürütülürken, AB ayağıysa üst düzey diplomatlar ve devlet başkanları tarafından yürütüldü. Bugüne kadar her iki tarafın da karşı tarafın kabul etmeyeceğine emin oldukları taleplerle müzakerelere gitmeleri, aslında tarafların müzakerelerde isteksiz olduklarının ve Batı'nın hatırına müzakereleri başlattıklarının bir göstergesiydi.

Görüşmelerin son ayağıysa ABD'de, Beyaz Saray'da bizzat Donald Trump'ın huzurunda gerçekleşti. Söz konusu görüşmenin amacı iki ülke arasında bir ekonomik anlaşma imzalamak olarak sunulurken Kosova ana akım basını anlaşmanın öncesinde ve sonrasında hiçbir detayına yer vermeyerek tek bir noktaya odaklandı: Müzakerelerin Donald Trump'ın huzurunda gerçekleşmesi.

Sırp ana akım basını da anlaşma öncesinde Arnavut basınından farklı bir tutum izlemedi. Önemli olan Kosova'yla masaya oturulması değil,  bizzat Donald Trump'ın huzurunda görüşmekti, ancak Trump'ın huzuruna çıkan Aleksandar Vučić'in durumu daha sonrasında çok da hoş karşılanmadı.

Kosova'ya ya da Sırbistan'ı ilgilendirmeyen zorlama görüşmeler: Anlaşmanın yıldızı orada bulunmayan İsrail oldu

Donald Trump'ın İsrail'in çöpçatanlığını üstlenen bir tutum sergiliyor olması ve Ortadoğu'da gerçekleştirdiği adımları Binyamin Netanyahu hükümetinin dış politikasını destekler şekilde yürütmesi yeni bir gelişme değil, ancak bunu İsrail'le herhangi bir fiziksel bağı bulunmayan Batı Balkanlar siyasetine taşımış olması yeni bir şey. Esas dikkat çeken noktaysa iki eski Yugoslav ülkesinin masaya oturmasından çıkan temel sonuç, kendi gündemlerinde olmamasına rağmen orada bulunmayan ilgisiz bir devletin başkentini tanımış olmaları oldu.

Trump'ın "huzurunda" Vučić'in konumu anlaşmanın genel durumuna dair daha çok eleştirinin yükselmesine neden oldu.

Neticede Washington'da Kosova ile Sırbistan arasında imzalanan anlaşma iki tarafa da herhangi bir fayda sağlamadı, ancak anlaşmanın ana kazananı Trump ve Netanyahu olmuş oldu.

Anlaşma özellikle Beyaz Saray tarafından "Tarihi Anlaşma" olarak duyurulurken, anlaşmanın Kosova-Sırbistan ilişkilerine dair içeriğine ilişkin ilk elden bir açıklama yapılmadı ve İsrail'i kapsayan (ve anlaşma imzalanana kadar kamuoyuna duyurulmayan) kısmı anlaşmanın merkezine kondu. Beyaz Saray'dan yapılan resmi açıklamalarda ve Trump'ın kendi açıklamalarında Kosova'nın İsrail'i tanıyacak ve Sırbistan'ın İsrail Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıyacak olmasına odaklanılır ve bunun Ortadoğu'daki "barış"a katkı koyacağı defalarlarca belirtilirken, görüşmelerin esas amacı olan Balkanlar'daki "barış" pek de dile getirilmedi.

Belkide "iki ülke arasında" imzalanan sözde anlaşmada en alakasız maddeyse iki ülkenin Lübnan Hizbullahı'nı terör örgütü olarak tanımlaması ve hareketlerini ülke sınırlarında engellemeyi kabul etmiş olmaları oldu.

Bazı Batı yanlısı kaynaklar anlaşmayı savunabilmek içinse (anlaşan) iki tarafın da belirli kazanımları olduğunu iddia etti. Sırplar açısından bu anlaşmanın 11. maddesi oldu: "Dini yerlerin korunması ve Sırp Ortodoks Kilisesi ile ilgili yargı kararlarının uygulanması". Bu madde Kosova'da kilise arazilerine yönelik tacizlere doğrudan atıfta bulunan bir madde oldu. Kosovalı Arnavut tarafıysa bir BM üyesi olan İsrail'in kendilerini tanıması dışında başka bir kazanım elde etmiş değil.

Biz şimdi neyi imzaladık, niye imzaladık, nasıl imzaladık?

Anlaşmanın neden ve nasıl imzalandığına dair Arnavut ve Sırp taraflarının herhangi bir bilgisi olup olmadığı tartışma konusuyken, "anlaşma" nın mimarı Grenell bile neyin imzalandığını gazetecilere açıklamakta zorlandı. Hali hazırda kimin neyi, kiminle imzaladığı belli değil. İki tarafın birbirleriyle mi yoksa ABD ile bir anlaşma mı imzaladıği, anlaşmaya İsrail'in neden dahil edildiği, İsrail anlaşmaya dahilse neden anlaşmada bir taraf olmadığı sorularının cevapları hem Kosova, hem Sırbistan hem de muhtemelen Grenell için bile net değil.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić'in “Ekonomik Normalleşme” başlıklı bir belge, Kosova Başbakanı Avdullah Hoti'nin benzer bir başlığa sahip bir başka belge imzaladığı kamu oyuna duyuruldu, ama iki metin tamamen aynı değiller. Trump'sa iki metinden de farklı üçüncü bir kağıt parçası imzaladı.

Trump'ın Sırbistan'ın Kudüs'e elçiliğini taşıyacağını duyururken Vučić'in verdiği tepki, tarafların gerçekten neyi imzaladıklarının farkında olup olmadıkları sorusunu akıllara getiriyor.

Burada gündeme gelen bir başka soruysa üç farklı metini imzalayan üç farklı devlet başkanının bu tür anlaşmaları kendi anayasaları çerçevesinde imzalama hakkının olup olmadığı ve Kosova veya Sırbistan parlamentolarının bu anlaşmaları onaylayıp onaylamacakları.

Anlaşma ekonomik ilişkilerin "normalleşmesi" ismini taşısa da, içeriğindeki ekonomiyle ilgili  (Niş'le Priştine arasında otoyol inşası, mevcut demiryolu hattınının ıslahı gibi) konular, bu yılın başında zaten  kararlaştırılmıştı, yani anlaşma bu konularda bir şey ifade etmekten oldukça uzak. Anlaşmaya iktisadi çerçevede eklenen yeniliklerse ABD Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu'nun KOBİ'lere vereceği krediler, Kosova ve Sırbistan arasındaki, tartışmalı Gazivodës/Gazivode Gölü'nün ortak kullanımına yönelik bir fizibilite çalışması üzerinde ABD Enerji Bakanlığı ile birlikte çalışmaya mutabık olunması.

Ancak bu noktalardan sonra anlaşma daha belirsiz ve kafa karıştırıcı hale geliyor. Örneğin, “her iki tarafın” “Mini Schengen” bölgesine katılacağından söz ediliyor. Arnavutluk, Kosova, Kuzey Makedonya ve Sırbistan liderleri bu bölgesel iyi niyet ilanını Ekim 2019'da yaptı. Bunun yanı sıra, Sırbistan zaten girişimin kurucuları arasında.

"Her iki tarafın enerji kaynaklarını çeşitlendirmesini öngören maddeninse nası hayataya geçirileceğine dair anlaşmada bir çerçeve ya da öneri yer almıyor.

Bir başka kafa karıştıran maddeyse, her iki tarafın da birbirlerinin diplomalarını ve mesleki sertifikalarını tanıması oldu. Ancak bu konu, 2013 Brüksel Anlaşması öncesinde AB aracılı müzakerelerde halihazırda ele alınmıştı. Yeni anlaşmanın söz konusu statünün üzerine ne katacağı sorusuysa gizemini koruyor.

Trump anlaşmanın kazananı: Çin'e yönelik politikasını bile alakasız anlaşmaya dayattı

Sırbistan'ın da Kosova'nın aslında bu anlaşmayı herhangi bir şekilde "başarı" olarak sunması pek de mümkün görünmüyor. Kosova uluslararası örgütlere üye olma çabalarını bir yıllığına askıya almayı kabul ederken, Sırbistan da ülkelerin Kosova'yı "tanımamalarına" yönelik çabalarını bir yıllığına askıya almayı kabul etti.

Anlaşmada gene dikkat çeken ve iki ülkeyle herhangi bir ilgisi bulunmayan 5G konusu oldu. Kosova ve Sırbistan, telekomünikasyon ağlarında “güvenilmeyen satıcılar” tarafından sağlanan ekipmanları kullanmamakla yükümlü hale getirilmiş oldu. Bu maddeyse Trump Yönetiminin, Çin meşeli Huawei ekipmanının 5G ağlarına karşı politikasının Balkanlar'a dayatılmasını resmileştirdi.

ABD’nin iki Balkan ülkesine bu maddeyi dayatmasının, Avrupa’daki telekomünikasyon pazarından Çin'i dışlama çabaları açısından bir kazanım, ancak Çin'le iyi ilişkiler geliştirmek amacı güden Sırbistan açısındansa çok büyük bir kayıp olduğu değerlendiriliyor.

Seçim öncesinde Trump'ın 'tarihi' anlaşmalar yatırımı

BAE-İsrail anlaşmasını seçim yatırımı ve "Ortadoğu'ya barış götürme" misyonunun bir parçası olarak gören Trump, kimsenin neden ve niçin imzalandığına bir anlam veremediği bu iki Batı Balkan ülkesini kapasayan anlaşmayı da "Ortadoğu'ya barış götürme" misyonu çerçevesinde resmetti. Anlaşmanın kazananı Trump'ın dış politikası olurken, ülke içinde başkanlık seçimleri öncesinde  srail ve Ortadoğu konularında başarılı bir siyaset izlediğini göstermesine de katkı sunmuş oldu.

İki ülke arasındaki bu anlaşılmaz anlaşma bir tarafa, AB mandası altında yürüyen müzakerelerin önümüzdeki haftalarda devam etmesi bekleniyor.