Ekonomi Nobeli ‘Mezat Teorisi’ne verildi

'Mezat, aynısı ya da benzerleri serbestçe üretilemeyecek bir şey üzerinde tekel hakkına sahip olmak için, açık artırma yoluyla yapılan fiyat çekişmesidir. Yani özel mülkiyetin alanını genişletecek bir süreçtir ve başka türlü olması mümkün değildir.'

Nevzat Evrim Önal

2020 Nobel ödüllerinin ekonomi dalında olanı da geçtiğimiz günlerde sahiplerini buldu. Ödül, “Mezat Teorisi”ni geliştiren ve böylelikle “yeni mezat biçimleri” tasarlayan Paul R. Milgrom ve Robert B. Wilson’a verildi.

Ödülün sunulduğu törende yapılan konuşmalarda ana vurgu internetten alışverişin yaygınlaşması ile birlikte mezatların çok önem kazandığı yönündeydi. Ne var ki, izin verilen karbondioksit salınımlarından, Edvard Munch’un Çığlık tablosuna kadar pek çok şeyden bahsedildi ve bütün bunlar, mezat teorisine verilen Nobel üzerinden günümüz kapitalizminin haline dair bir akıl yürütmeyi mümkün kılıyor.

Hazıra çökmenin teorisi

Mezat teorisini kendi içinden tartışmaya çalışmak bizi konunun özünden uzaklaştırır bu yüzden buraya girmeyeceğiz. Konunun özü şudur: Mezat, aynısı ya da benzerleri serbestçe üretilemeyecek bir şey üzerinde tekel hakkına sahip olmak için, açık artırma yoluyla yapılan fiyat çekişmesidir. Yani toplumsal refahı artırmayacak, bilakis dışlayıcı özel mülkiyetin alanını genişletecek bir süreçtir ve başka türlü olması mümkün değildir. Nitekim ödül törenindeki konuşmalarda verilen örnekler, nelerin mezat konusu olduğunu özetliyor: Radyo frekansları, karbondioksit salınım hakları, sanat eserleri… Örneğin tartışma konusu olan Edvard Munch’un Çığlık tablosunun sanatçı tarafından boyanan dört kopyasından biri 2012 yılında bir açık artırmada yaklaşık 120 milyon dolara satılmıştı.

Not etmeye değer bir başka ilginç nokta: Mezat teorisini anlatan Wikipedia sayfasının giriş paragrafında, teorinin bilhassa “kamu kuruluşlarının özelleştirilmesinde” önemli olduğu yazıyor.

‘Aşağı sızacak’ bir şey kalmadığında…

Bu faaliyetin teorisine Nobel verilmesi, kapitalizmin krizi ve burjuva iktisadının bu kriz karşısındaki, artık kayıtsızlığa dönüşmeye başlamış çıkışsızlığını gözler önüne seriyor. Kapitalist dünya sistemi artık gelir dağılımını umursamayan kendi “büyüme” kriterine göre dahi sürünüyor. 2008’de patlayan dünya krizinden bir türlü çıkılamıyor, üstüne bir grip çeşidi bütün dünyayı esir almış durumda ve onun karşısında bile halk sağlığı değil sermaye çıkarları kovalanıyor; çünkü kâr oranlarının bu denli düştüğü bir ortamda insanlar hastalanıp ölecek diye sermaye faaliyetleri durdurulamaz! 

Burjuva ekonomi biliminin gelir eşitsizliğini meşrulaştırmak için icat ettiği çok aşağılık bir teori vardır: Aşağı Sızma (Trickle Down) Teorisi. Bu teoriye göre zenginler zenginleştikçe daha çok harcama yaparlar ve böylelikle onların harcamalarından kazanan görece yoksullar da zenginlerin zenginleşmesi sonucunda kendi gelirlerinde artış yaşar. Artık bunun dahi gerisine çekilmiş durumdalar zira bir türlü aşılamayan krizle durma noktasına gelen ekonomik büyüme salgının da etkisiyle tüm dünyada küçülmeye dönüştü. Dünya 2020 yılında 2019 yılına göre daha az üretti, 2021’in de başka türlü olacağına dair ufukta hiçbir sinyal görünmüyor.

Zenginin sermayesi, züğürdün öfkesi

Doğal olarak bu ortamda ekonomi teorisi de “dünyanın kültürel mirasının parçası olan tablolar, heykeller nasıl haraç mezat satılır?” ya da “kazara kıyıda köşede üç beş kamusal zenginlik kaldıysa onlar da nasıl özelleştirilir?” sorusuyla ilgileniyor. En iyi ilgilenenlere de ödül veriliyor.

Bunun sembolikten öte bir anlamı var: Büyük burjuvazi açısından en önemli meselelerden biri süreklileşmiş ekonomik kriz koşullarında servetlerini korumak haline gelmiş durumda ve sanat eseri koleksiyonları bu amaca hizmet ediyor; zira Amerikan dolarının dahi güvenilmez hale geldiği bir ortamda Munch’lar, Degas’lar, hatta Picasso ve Da Vinci’ler asla değer kaybetmiyor. Değer kaybetmiyorlar, çünkü “paha biçilmez”ler ve el değiştirdikleri her mezatta fiyatları katlanıyor.

Titanik batıyor, orkestra çalmaya devam ediyor ve zenginler kulübü mensupları kurtarılacaklarından emin biçimde başkemancının Stradivarius’una fiyat yükseltip duruyor. Burjuva ekonomisi bu durumda ve burjuva ekonomi bilimi de bu durumun teorisiyle uğraşıyor. Tarih ise işçi sınıfının cankurtaran sandallarına el koymasını bekliyor.