Doğruyu seçmek: Tour de france ve bizim Taeve 

107. organizasyonunu tamamlayan Tour de France, ticari yapısı ve doping skandallarıyla anılan şüpheli bir bisiklet yarışı olmayı sürdürüyor. Öte yandan, bisiklet sporunun referansını yanlış yerde aradığı da artık çok daha net görülüyor. Bu sebeple, gerçek referanslardan birisi olan Demokratik Alman bisiklet sporcusu Gustav Schur (Taeve)’u yeniden hatırlamanın tam sırası.

İsmail Sarp Aykurt

Bu yıl 107. kez düzenlenen Tour de France (Fransa Bisiklet Turu)’nun önemli bir özelliği var. Geçmiş yıllarda olduğu gibi yol kenarından bisikletçileri desteklemeyi sürdüren taraftarları… Ama bu kez biraz farklı. Çünkü izleyici kitle, salgının etkisiyle trajik bir düşüş göstermiş oldu ve artık 2020 Fransa Bisiklet Turu’nun sonuna gelindi.

Her şey yolunda gitseydi ve pandemi süreci olmasaydı 27 Haziran’da başlayacak olan yarışlar, gecikme ile de olsa 29 Ağustos 2020’de Fransa’nın Nice şehrinde başlamıştı. 21 etap sonunda tamamlanan organizasyonda her zaman olduğu gibi bir kazanan oluyor fakat konumuz bununla sınırlı ya da ilgili olmaktan uzak duruyor. 

Çünkü Fransa Bisiklet Turu deneyimi, gerek tarihselliği gerekse de anlattıkları ile dünyanın en çok konuşulan spor organizasyonlarının başında geliyor. 

Bu yüzden, işin bu kısmına dokunmak çok daha anlamlı.

Konuşulmayanları konuşmak

Tour de France (Fransa Bisiklet Turu) doping skandallarına rağmen ciddi anlamda popüler olan ve süren bir organizasyon. 1903 yılındaki ilk kuruluşundan bu yana yarışın gelişimi izlendiğinde sürekli bir genişleme dönemi olduğunu fark ediyoruz. Performanslar, reklam ve ticaret, stratejiler ve daha birçok şey Fransa Bisiklet Turu’nu çok kısaca anlatmış oluyor. 

Ama çok kısaca…

Çünkü Fransa Bisiklet Turu’nun alternatif anlatımında başka şeyler göze çarpıyor. Bir spor gösterisi olmasının ötesinde, dünyanın en büyük ticari organizasyonlarından birisi olan Tour de France, ticari amaçlarının geldiği boyutlar dikkate alındığında önemli bir endüstriyel atmosfer yaratıyor.

Ancak yine de her şeyin başladığı zamana uğramak gerekiyor.

Fransa Bisiklet Turu, başlangıcından itibaren en popüler spor olaylarından birisi oldu. İlk kez 1903 yılında yapılan yarışma, sürekli çekiciliğini korumayı başardı ve Fransa öne çıksa da başka coğrafyalarda da vücut buldu. Artık bu organizasyonun etapları İtalya ve İsviçre ile Benelüks bölgesine kadar yayılmış durumda.

Savaşlar içerisinde kesintiye uğrasa da devam eden bir spor olayı olarak Tour de France, zamanla artan bir şekilde dışarıya bir kitle kültürü ve tüketim toplumu histerisini yaydı. İkinci Dünya Savaşı’nda ise Naziler tarafından yine bir iktidar meşruluğu kazanmak amacıyla kullanılmak istendi. Zor zamanlardı ve Naziler, kesintiye uğrayan turu yeniden organize etmek istemelerine karşın kimi engellerle karşılaştı.

1942’de ise La France Socialiste gazetesinin organize ettiği ve yine etaplı bir yarışma olan Circuit de France’a yönelim gerçekleşmişti. Notu şöyle sonlandıralım. Tur organizasyonu, direnişçilere yakın komünist basın organlarıyla, De Gaulle yanlısı taraf arasında gerçekleşen iç mücadelenin de bir parçası olmuş oldu.

Burada şaşılacak bir şey yok; çünkü spor, toplumsallığın içerisinde sürükleniyordu.

Turun sportif kısmına gelince, bunu Fransız sporcu Berbard Hinault’a bırakmak yerinde olur:

 “Amatör bir bisikletçi bir etaba katılmadan önce çok uzun süre düşünmeli. İki etap doktor ziyareti gerektirir, üç etap ise psikiyatrist ziyaretini. Ayrıca bu kadar etaba katılan bu kişi vasiyetini yazmış mı onu da kontrol etmelisiniz”…

Parkurun azımsanmayacak kadar meşakkatli bir mesafesi vardır.

Tour de France denildiğinde akla gelen ilk isimlerden birisi Henri Desgrange oluyor. Desgrange, bisiklet ile ilgili yayın yapıyor, yarışları takip ediyor. Eski bir bisiklet sporcusu olan Desgrange, bir hayale de sahip. Hayali ilginçtir, Fransa’nın boydan boya bir yarış pistine dönüşmesi…

Hayal gerçekleşmiştir ancak yarışın, sportif boyuttan ekonomik boyuta süratle bir geçiş öyküsü vardır. 

Fransa Turu, birçok odak için başka şeyler ifade ediyor. Profesyonellik, bireysellik ve sponsorların yanı başında medya patronları için bir satış, bisiklet endüstrisi için kâr kapısı, izleyenler için tutku ve ülkeler ile sporcular için büyük bir prestij… 

Yani, Fransa Bisiklet Turu herkes için aynı şeyler çağrıştırmıyor.

1903 yılında aslında mütevazı denilebilecek bir şekilde başlayan bisiklet yarışı, kapitalizmin etkisi altına adım adım girdikçe bozulmaya uğruyor. Sonuç, yazar Mignot’un yazdığı gibi, “Fransa Turu, ticari amaçlı bir spor gösterisinin tarihidir”…

Peki, Fransa bisiklet sürerken bizim coğrafya ne yapıyor? 1800’lerin sonunda tanışabildiğimiz bisiklet ile 1900’lerin başlarında yarışmaya başlıyoruz. Kurumsallaşmasını ise tabii ki Cumhuriyet’e borçluyuz. 1980’lerden sonra ise yine bir kuruma hali ve hazin son… 

Geç bulduğumuzu, erken yitirmekte üstümüze yoktur.

107 Yıllık Bir Bisiklet Turu ve Doping

Fransa’ya dönelim. 1903 senesinde Tur’un ilk organizasyonunu L’Auto gazetesi düzenliyor. Toplam mesafe yıllar geçtikçe değişecek ve zorlaşacaktır ama başlangıç zaten zordur: 2,428 km… İlk galip,  Maurice Gabin’dir. İlk düzenlemesinden bu yana ivedilikle kabuk değiştirir organizasyon. 

Zaman ve puan klasmanı, toplama aracı ve karavanı vb. derken 1909 yılında ilk kez Fransız olmayan bir kazanan çıkar. 

Ama galiba en önemli gelişmelerden biri, 1919 yılında lider için sarı mayo uygulamasının ortaya çıkışıdır. O dönem de ilginçtir, o yıl yarışa katılanların yüzde 84’ten fazlası turu tamamlayamaz ve bu bir rekordur.

Renklerin doğuşu da dikkat çekicidir. Sarı mayonun ilk ortaya çıktığı yıl olan 1919’da sponsor firmalar devrededir.

L’Auto’nun organizasyonun sahibi olması ve gazetenin basımında renkli (sarı) kâğıt kullanımı genel klasman birincisinin de rengini tayin eder. 

Sarı mayoyu, bir önceki yılın şampiyonu ve genel klasman birincisi giyerken diğer renkler de buna göre dağıtılır. Puan klasmanının lideri yeşil rengi kullanırken, en iyi tırmanışçılar puanlı, 25 yaş altı genç pedallar ise beyaz bir mayo giyerler.

Ancak ilave gerekir, bu mayolara ulaşmanın hepsinin bir maliyeti vardır.

Tour de France’ın en trajik ama olağan sayılabilecek gelişmelerinden birisi Lance Armstrong olur. Başlangıç yılından uzun zaman geçmiş, 1999 ile 2005 arasına Armstrong ‘damga vurmuştur’. 

Ama damganın ardından doping çıkagelir. Ödül ve unvan geri alınıncaya kadar anlamsız bir süre geçmiş ve organizasyonun zaten yıpranmış güvenilirliği ile prestijine yeni bir gölge düşmüştür. 

Armstrong, yalnız değildir. Tour de France tarihine dopingler tarihi yakıştırması yapan çoktur. "Beni 1995'e, herkesin doping yaptığı günlere geri gönderseniz muhtemelen yine yapardım" diyen Armstrong, tek başına olmadığını açıkça ilan etmiştir.

Haksız sayılmazlar, dopingle tanışmayan pek azdır… Hatta iddia, bu yarışın doping olmadan kazanılamayacağıdır. 

Doping, hem biyolojik hem de mekaniktir.

Tur, birçok açıdan tartışma yaratır. Ticari amaçlı bir gösteri olması, sayısız doping uygulamaları, kazananların kimliği tartışmaları, yarışçıların primleri, tüketim odaklılık, bireysellik ve kazanma hırsı bunlardan bazılarıdır. 

Fransa Bisiklet Turu’nun tarihi bununla sınırlı olmasa da bu kadarla sınırlı kalması anlamlıdır.

Kadrajı çevirmek: Farklı Bir Tarih ve ‘Bizim Taeve’ 

Taeve bir röportajda kendisini anlatıyordu. Amatör bir sporcuydu, Demokratik Alman bir sporcu olarak, sporu meslekten saymıyordu.

Gustav Adolf Schur uzun ismidir ancak onu dostları ‘Bizim Taeve’ diye çağırır.

1958 ve 59 senesinde Dünya şampiyonu olurken amatördür. 1953-1961 yılları arasında ülkesinde ‘yılın sporcusu’, 1979 ile 1989’da ise ‘en iyi ve en popüler sporcu’ seçilir. 

Pek çok otorite onu bisikletin en büyük taktisyeni olara kabul etmiştir.  Leipzig Beden Eğitimi Yüksek Okulu’nda okuyarak spor öğretmeni olmuştur ve aynı anda; Magdeburg Spor Derneği’nin başkanlık görevini almıştır. 

Spor ile siyaset arasındaki ilişkinin farkındadır ve her şeyden önce bir sosyalist olarak milletvekilliği de yapmıştır.

Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde yetişen sporcu, çok önemli bir etkinlik olan Barış Etabı Bisiklet Turu’na katılmaya başlar.

Anlattığına göre, Barış Etabı onu eskisinden daha sosyalist yapmıştır. Sporun barış amaçlı kullanımının, hiçbir ayrım gözetmeksizin spor yapmasının ve başarılarının kaynağının insanın sömürülmediği bir ideolojiyi savunmasında aranması gerektiğini hatırlatıp durur.

Onun için sosyalist bir ülke için pedal çevirmenin anlamı yüksektir.

Ülkesi onun yetişmesi için her şeyi vermiştir. Spor fakültesinde okurken, okul giderlerini devlet karşılar. Antrenmanlar ve kullandığı araçlar için herhangi bir bedele gerek yoktur ve tek borcunun kendisini yetiştiren ülkesine olduğunu ifade etmekte sakınca duymaz.

Yıllar sonra, başarılarını hazmedemeyenlerin sistemli ‘doping suçlamalarına’ “Benim dopingim kitlelerdi, arkamdaki ülkemdi’ demeyi de ihmal etmez.

Onun için sağlıklı sporcu, sağlıklı bir toplumun eseridir.

Taeve’den Tour de France’a Cevap

Taeve, Tour de France’tan da bahseder. Çok sert bir yarış olduğunu, en iyi pedalların orada olduğunu söyler. Ama ilave edeceği bir şey vardır; belki dünyanın en dopingli yarışıdır orası, der.

Ben tercihimi hep Barış Etabı’ndan yana kullandım, diyerek gururlanmayı tercih eder. Çünkü ona göre, Tour de France’tan öğrenecek bir şey yoktur.

Duygu yönü zayıftır, bireysellik ön plandadır.  Barış Etabı ise öyle değildir. O, sportif ve kültürel bir aktivitedir; toplumsal bir amacı vardır.

Taeve, Dünya şampiyonu olduğunda ve herkesçe tanındığı sırada Tour de France’a katılma daveti alır. Davet, sadece bir yarışma önerisi değildir. Bizim Taeve’ye teklif edilen, büyük paralar karşılığında Batı’ya (Almanya) geçmesidir.

O, Alman Demokratik Cumhuriyeti’ne ihanete yanaşmaz. Emekçilerin kurduğu bu ülke, onun evidir. 

Dopingli Tour de France onun için hiç açılmadan, kapanır.

Ona, Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin ilhakından sonra da şöyle denir:

“Ama siz bir işçi değildiniz, iktidarın sürdürülmesinde bir sporcu olarak önemli bir rol oynadınız”.

Cevap verir: “Doğru, ondan da onur duyuyorum”…

Taeve, Tour de France’ı elinin tersi ile itmiştir. 

Tour de France, şimdi ticari bir faaliyet olarak ve sportif bağlamından kopmuş bir şekilde devam etmektedir.

Bundan sonra, Tour de France izlenecekse onu hatırlamak ve  ‘Bizim Taeve’nin, Gustav Adolf Schur’un pedal sesini hissetmek gerekir.

Ne de olsa, sosyalizmin pedal çevirmekle mutlak bir ilgisi vardır…