Corbyn davası: Reformistleri de vururlar

Refah dönemini andıran taleplerden ileri gitmeyen politik hat, İngiliz İşçi Partisi’ni Blair çizgisinden daha sola taşısa da sonuç Corbyn’in ilerleyen yaşına rağmen düzen siyaseti arenasında yorgun biçimde çırpınmasından fazlası olmadı.

Mehmet Erçetin

“Atları da vururlar, değil mi?”, aynı isimli öyküden sinema perdesine 1969’da aktarılıyor. Büyük Buhran esnasında yazılmış öyküde çaresiz iki genç Amerikalı, düzenlenen bir dans maratonuna katılıp büyük ödüle ulaşmaya çalışıyor. O yıllarda ABD’de gerçekten düzenlenen maratonlarda büyük ödüle uzanmak için rakiplerinizden daha uzun süre ayakta kalmanız, çevrenizde bayılanlara, kalp krizi geçirenlere rağmen dans etmeye devam etmeniz gerekiyor. Şaka değil, fırsatlar cennetinde pabuç pahalı.

“Samimi sosyal demokrasi” biraz bu görüntüleri hatırlatıyor insana, hele de mevzu bahis sosyal demokrasinin en sol rengiyse. Jeremy Corbyn, muadili Avrupalı solculara nazaran bazı önemli ayrımlara sahip: Örneğin Filistin işgalinde anti emperyalist tutum alan sayılı siyasetçiden biri. Ancak Corbyn’in bir devrimci olduğunu söylemek imkânsız, zira bugüne dek hiç düzen değişikliğini öne sürmedi. Avrupalı emekçilerin kapitalist ekonomi altındaki refah dönemini andıran taleplerden ileri gitmeyen politik hat, İngiliz İşçi Partisi’ni Blair çizgisinden daha sola taşısa da sonuç Corbyn’in ilerleyen yaşına rağmen düzen siyaseti arenasında yorgun biçimde ayak çırpmasından fazlası olmadı. Kendi kuşağından “geleneksel sosyal demokratlar” birer birer düştü, ancak büyük medya ve İngiliz sermayesinin -artık ayan beyan ortaya çıkan- kumpası sayesinde koltuğunu kaybetmesiyle son vurulan Corbyn oldu.

2017’de ne olmuştu

Geçtiğimiz yıl Aralık ayında gerçekleşen seçimlerde İşçi Partisi oy sayısını korusa da ciddi oranda sandalye kaybetmişti. Bunun üzerine genel başkanlıktan istifa eden Corbyn, Nisan’da gerçekleşen seçimlerle parti içerisinde koltuğunu Keir Starmer’a kaptırdı. Hem parti içerisindeki mağlubiyet hem de seçim süreci daha önce soL Portal’da detaylı biçimde incelenmişti.

Ancak nisanda gerçekleşen koltuk değişimi İngiliz İşçi Partisi içerisindeki tartışmaları durdurmadı. Novara Medya tarafından yayımlanan yaklaşık 900 sayfalık rapor, 2017 seçimlerinde parti genel merkezinin, kendi adayları olan Corbyn’in kampanyasını nasıl sabote ettiğine dair somut kanıtlar sunuyordu. Blair döneminden beri görev yapan parti sorumlularının sızan mailleri ve Whatsapp mesajları arasında, önce Corbyn’in aday olmamasına dönük çabaya, ardından seçimi kaybetmesi için yürütülen organizasyona dönük somut deliller bulunuyor. Unutmamak gerekiyor ki İngiliz İşçi Partisi, 2017 seçimlerinde tarihin en yüksek oy oranlarından birine ulaşmış ve seçimi yalnızca 3 bin oy farkla kaybetmişti.1

Rapor incelendiğinde, İngiliz İşçi Partisi’nin içerisindeki çatlağın boyutu anlaşılıyor. Parti’de sağ merkezi temsil eden yetkililer, polisin bir mitinge tazyikli su ile müdahale etmesiyle alay etmekten tutun doğrudan seçim kampanyasını sabote etmeye, örneğin kritik seçim bölgeleri için ödenek çıkarmamaya değin birçok uygulamaya başvuruyor. Facebook ve sosyal medya platformlarının ABD seçimlerindeki işlevi çokça tartışılmıştı, İngiltere seçimlerinde ise parti yönetiminin Corbyn kampanyasına dönük Facebook reklamlarını, yalnızca Corbyn destekçisi parti üyelerinin göreceği biçimde yayımladığı da raporda ortaya çıkan başka bir gerçek.2

Raporun nisan ayında sızdırılmasından sonra İngiliz İşçi Partisi’nde soruşturma başlatıldı. Corbyn geçen haftalarda verdiği demeçte kendisine partisi tarafından sabotaj yapıldığını öne sürüyor. Yürütülen soruşturmaya dönük sunulan deliller arasında parti yetkililerinin “Bazı kişiler devreye girmeseydi Corbyn başkanlığında 3. yılımız olacağına inanabiliyor musunuz” demesi de var.3

Irkçılık mı anti-semitizm mi?

Yukarıda bahsetmiştik, Corbyn hem İngiltere’de hem de Avrupa genelinde sağcılar ve liberaller tarafından Filistin konusundaki duyarlılığı sebebiyle “anti-semitizm” suçlamalarıyla hedef alınıyor. Öyle ki Keir Starmer’un parti başkanlığına seçilmesine giden süreçte bu suçlamalar özellikle İngiliz medya tekelleri tarafından öne çıkartıldı.

2017’deki seçim kampanyasında da devam eden bu saldırıların birçoğu, parti içi rekabet sebebiyle BBC gibi kuruluşlara konuşan “mağdurlar” sayesinde ortaya çıktı. BBC’nin hazırladığı dosyada İngiliz İşçi Partisi’nin Yahudi üyeleri (Yahudi İşçi Hareketi) parti içerisinde Corbyn liderliği tarafından uygulanan anti-semitist kampanyayı anlatıyorlardı. Aynı grup, “anti-siyonizm anti-semitizm anlamına gelmez” diyerek Corbyn’i destekleyenlere ise “yanlış türden Yahudiler” diyordu.4

Hem 2017’deki seçim döneminde hem de ardından yapılan araştırmaların birçoğu ortaya koydu ki bu “mağdurlar” İsrail devletinin Avrupa’da yürüttüğü imaj tazeleme çalışmasının bir parçası.5 Corbyn’e yönelen bu saldırıların arkasında İsrail lobisi olduğu iddiası ise Keir Starmer’a İsrailli silah üreticisinin 50 bin pound bağış yaptığının ortaya çıkmasıyla kuvvetlendi.6

Bir yandan da raporlar ortaya koyuyor ki Corbyn karşıtı sağ kanat içerisinde İşçi Partisi’nin siyah ve kadın vekillerine dönük kadın düşmanlığına, ırkçılığa varacak söylemler normalleşmiş durumda. Konuşmaların sızmasıyla açılan soruşturmada parti liderliğinden bunlara dönük bir cevap verilmedi, büyük medya tekelleri ise Starmer destekçilerinin aralarındaki ırkçı “şakalaşmalara”, anti-semitizm suçlamalarına kıyasla hiç yer vermediği aşikâr.7

Tekel medyasının rolü

İngiltere basının büyük bölümünü kapsayan tekeller, bugüne dek sürdürülen Corbyn karşıtı kampanyanın doğrudan destekçisi oldu. Burada Guardian’a bir parantez açmak gerekli, büyük basın arasında kendisini “Liberal-sol” olarak tanımlayan tek kuruluş olan Guardian, tartışmaların tamamında Blair çizgisine sadakati sürdürdü. Şöyle düşünelim, bugün Türkiye’de ana muhalefet partisine yakınlığıyla bilinen herhangi bir basın organı, parti içerisinden sızdırılan ve ciddi delillere, ispatlara sahip bir belge bütününü görmezden gelmeyi yahut okuyucularına bağlamından kopuk biçimde sunmayı tercih ediyor. Kamuoyunun sağlıklı karar almasını engelleyecek bu provokasyonun, herhangi bir sağ gazetenin yapabileceğinden çok daha etkili olduğu aşikâr.

Irkçılık, kadın düşmanlığı ve siyasi sabotaj sebebiyle yürütülen soruşturmanın muhatabı olan parti yetkilileri bugüne dek konuyu “kişisel verilerin korunumu” üzerinden tartışmayı tercih etti. İddialar tümüyle reddedilmezken bunların sızdırılması üzerinden yürütülen bir soruşturmanın meşru olmayacağı söyleniyor. Medyada öne çıkarılan genel doğrultu ise Corbyn’in yenilgiyi hafifletmek adına bir hikaye ürettiği, ortada sabotaj denilebilecek ciddiyette bir eylem olmadığı.8 Soruşturulan üyelerin bir yandan da kişisel verileri koruma kapsamında açılacak bir davanın İşçi Partisi’ne ciddi bir maddi külfet getireceğini “hatırlattığını” da eklemeliyiz. Kısaca istenen, Corbyn’in artık siyasi bir iddiası kalmamışken olaysız biçimde soruşturmanın kapatılması.

Bu hengâmede İngiliz işçi sınıfı

Ada ülkesi, işçi sınıfının tarihsel merkezlerinden biri olmasıyla ve özgün sınıfsal birikimiyle her zaman dersler çıkarılacak bir hazine oldu. Belki de aynı özgünlükten doğan, Avrupalı benzerlerinden ayrışan İngiliz sosyal demokrasisi ise kendisi adına zor bir dönemeci başarıyla almış gibi görünüyor. Buradaki başarı kıstası, sosyal demokrasi için şüphesiz emekçi sınıfların düzen içerisinde tutulabilmesidir. Hem uluslararası ölçekte Brexit tartışmalarından, hem hakim sınıfın son derece bayağı temsilcisi Boris Johsnon’dan, hem de dünyanın geri kalanı gibi halkın pandemiden yoksullaşarak çıktığı bir dönemden İngiliz sosyal demokrasisi de sol renginden “arınarak” çıkmayı başardı.

Corbyn ne denli farkına vardı bilmiyoruz ancak son 10 aydaki süreç, kapitalizmin birçok mekanizmasını aynı anda ifşa etti: Sistemin kriz vesilesiyle sola doğru esneme kapasitesi düştükçe reformizme dahi alan tanıyamayacağı, tarihi ne olursa olsun bir burjuva partisinin her zaman egemen sınıfın baskın yönelimine uygun hareket edeceği, tekel medyasının siyasi spektrumda oturduğu sağ-sol tarafın çok da anlamı olmadığı…

Avrupa ve İngiltere, kriz vesilesiyle siyasi açmazlarını derinleştirmeyi ister istemez sürdürecek. Buradan düzen cephesi eliyle sola alan açılmasının ise mümkün olmadığı bir kez daha ispatlanmış oldu. Sözü aynı topraklarda bu ispatı 175 yıl önce aynı topraklarda yapanlara bırakalım:

“Ama şimdi kopuk kopuk ve dolaylı olarak sürdürülen proletaryanın zenginlere karşı savaşının, gelecekte doğrudan ve evrensel olacağını belirtebilirim. Barışçı bir çözüm için vakit çok geçtir. Sınıflar, daha çok ve daha kesin olarak bölünmeye başlamışlar, direniş ruhu işçilerin içine girmiş, sefalet yoğunlaşmış, gerilla çarpışmaları daha merkezileşmiştir ve çok geçmeden küçük bir dürtü büyük bir çığı harekete geçirecektir.”

Friedrich Engels, İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu, 1845